Quantcast
Channel: Kayıp Paylaşımlar Koleksiyoncusu
Viewing all 3916 articles
Browse latest View live

İstanbul Elektronik Müziğe Quattro Müzik Festivaliyle Doyacak

$
0
0
Dünya ünlü DJ’ler Tujamo, Nari & Milani ve Duo Diamonds'un sahne alacağı 17 Ekim Cuma günü gerçekleştirilecek Quattro Müzik Festivali’nde 11 saat boyunca elektronik müziğe doymanın yolu Biletino.com’dan geçiyor.

Müzikseverleri Maslak Arena Festival Çadırı’nda 17 Ekim Cuma akşamı 11 saat boyunca elektronik müziğe doyuracak Quattro Müzik Festivali’nde, ‘Who’, ‘Hey Mister’, ‘Boneless’, ’Nova' gibi prodüksiyonlarıyla tüm dünyada müthiş bir üne ulaşmış Alman devi Tujamo,  ‘Atom’ adlı çalışmasıyla kısa sürede ünlenen İtalyanlar Nari & Milani,  sahne şovlarıyla ve yaptıkları müzikle dikkatleri üzerine çeken Ukraynalı genç kadın DJ ikilisi Duo Diamonds performanslarını sergileyecek.

Pilaka Gezi & Organizasyon tarafından 17 Ekim Cuma günü düzenlenen Quattro Müzik Festivali’nde Tujamo, Nari Milano ve Duo Diamond’nun yanısıra en yetenekli yerli isimler sahne alacak. Müzikseverlere mükemmel performanslarıyla unutulmaz saatler yaşatacak DJ’leri dinlemek isteyenler için biletler Biletino.com üzerinden satışa sunuldu.

#QuattroMusicFestival
Yer: Maslak Arena Festival Çadırı
Tarih: 17.10.2014, Cuma
Kapı Açılışı: 18:00

Avantajlı Dönem Biletleri 
Normal: 50 TL
Sahne Önü: 80 TL



Caz Dünyasının Yıldızlarıyla Şehrin Caz Hali Başlıyor

$
0
0
Caz tutkunlarının her yıl heyecanla beklediği, Türkiye’nin en uzun soluklu festivallerinden Akbank Caz Festivali, 24. yılında yine dopdolu bir program ile kapılarını açıyor. 

Zengin konser programı, atölye çalışmaları, paneller, cazlı brunch’lar ve Kampüste Caz konserlerinin yer aldığı 24. Akbank Caz Festivali, 23 Ekim – 2 Kasım tarihleri arasında şehri cazın farklı renkleriyle kucaklayacak. 

23 Ekim Perşembe
China Moses
The Seed, saat: 20.00
Dünyanın yaşayan en önemli caz vokalistlerinden Dee Dee Bridgewater'in kızı olan ve etkileyiciyle ses renginin yanı sıra sahne performanslarıyla da izleyenleri büyüleyen China Moses, 24. Akbank Caz Festivali kapsamında 23 Ekim 2014, Perşembe günü The Seed’de piyanist Raphael Lemonnier ile kaydettikleri son albümü “Crazy Blues”dan besteler seslendirecek.

Ambrose Akinmusire
Babylon, saat: 21.30
The New Yorker dergisinin, “Sadece heyecan verici bir trompetçi değil, aynı zamanda zeki bir grup lideri” olarak tanımladığı, günümüzün en önemli trompetçilerinden Ambrose Akinmusire, 24. Akbank Caz Festivali’nin  “Yeni Kıtadan Caz ve Ötesi” bölümünde caz tutkunlarıyla buluşacak. Caz dünyasının en saygın ödüllerinden “Thelonious Monk Uluslararası Caz Trompet” ödülü sahibi sanatçı, sadece müzikal açıdan değil, şarkı sözleri ve değindiği temalar nedeniyle sanat değeri en yüksek çalışması olarak nitelendirilen son albümü “The İmagined Savior is Far Easier to Paint”den besteler ile 23 Ekim 2014, Perşembe günü Babylon sahnesinde olacak.

Leszek Moźdźer
Akbank Sanat, saat: 19.00
Polonya cazının Tomasz Stanko sonrası yetiştirdiği en önemli caz müzisyeni kabul edilen piyanist ve film müziği bestecisi Leszek Moźdźer, muhteşem performansı ile Festival seyircisiyle buluşuyor. Konserlerinde ince ve mistik bir atmosfer yaratmakta usta olan Moźdźer, 23 Ekim 2014, Perşembe günü Akbank Sanat’ta olacak.


24 Ekim 2014, Cuma 
Christian McBride
Cemal Reşit Rey Konser Salonu, saat: 20.30
24. Akbank Caz Festivali, “Cazın Ustaları” bölümünde kontrbas sanatçılarının günümüzdeki en önemli temsilcilerinden Grammy ödüllü Christian McBride’ı ağırlıyor. Ünlü sanatçı, piyanist  Christian Sands ve Grammy ödüllü davul sanatçısı Ulysees Owens Jr ile yayınladıkları son albümleri “Out Here”in dünya turnesi kapsamında 24 Ekim 2014, Cuma günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda caz tutkunlarıyla buluşacak. 

Mario Biondi
Babylon,  saat: 22.00
İtalyan cazının müzik dünyasına en önemli katkılarından biri olan Mario Biondi de 24. Akbank Caz Festivali’nde. Dört platin müzik ödüllü ilk albümü “Handful of Soul” eleştirmenler tarafında çok beğenilen, duygusal ve sıcak ses rengiyle dinleyicileri derinden etkileyen Biondi, geçtiğimiz yıl yayınlanan “Sun” isimli son albümünün dünya turnesi kapsamında 24 Ekim 2014, Cuma günü Babylon sahnesinde olacak. 

Maestro
Babylon, saat: 23.45
Hollanda’nın en ünlü caz DJ’i olarak tanınan Maestro, efsanevi caz plak şirketi Blue Note imzalı sekiz albüm çıkardı ve altı tanesi platin ünvanını kazandı. Dünyanın bir çok festivalinde sahne alan Maestro, funk, caz, latin ve elektronik müziği harmanlayan tarzıyla bu 24. Akbank Caz Festivali kapsamında  24 Ekim 2014, Cuma günü Babylon’da sahne alacak. 

Sarp Maden
Akbank Sanat, saat: 19.00
Gitar tonu ve tekniğiyle kendi özgün tarzını oluşturan, cazın sadece duygu değil entelektüel birikim de barındırdığını albümlerinde gösteren Sarp Maden, solo projesiyle 24. Akbank Caz Festivali’inde müzik tutkunlarıyla buluşacak. Sarp Maden, 24 Ekim 2014, Cuma günü Akbank Sanat’ta gerçekleştireceği konserde doğaçlamalanın sakin atmosferini dinleyici ile paylaşacak. 


25 Ekim 2014, Cumartesi
İbrahim Maalouf
Cumartesi,Cemal Reşit Rey Konser Salonu, saat: 20.30
Rocktan caza onlarca farklı türü ustaca bir araya getiren başarılı trompetçi İbrahim Maalouf ise 25 Ekim 2014, Cumartesi günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda 24. Akbank Caz Festivali takipçileri ile birlikte olacak.  

“Nefes” Duo Kudsi Erguner& Michael Wollny feat. Hamdi Akatay
Cumartesi,Cemal Reşit Rey Konser Salonu, saat: 18.00
Tasavvuf muziğinin ana enstrümanı neyi caz enstrümanları arasına sokan neyzen Kudsi Ergüner, “Alman cazının kuyruklu yıldızı” olarak tanımlanan piyanist Michael Wollny ve perküsyon ustası Hamdi Akatay ile 25 Ekim 2014, Cumartesi günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda olacak.

Engin Recepoğulları
Cumartesi,Akbank Sanat, saat: 19.00
Claudio Fasoli ve Antonio Zambrini'nin oluşturduğu Open Jazz Orkestra ile 12. Avrupa Caz Festivali’nde sahne alan ve bu performanslar sonrası kazandığı burs ile İtalya'da SienaMasterclass Summer Course'da eğitimini tamamlayan Engin Recepoğulları,   24. Akbank Caz Festivali kapsamında 25 Ekim 2014, Cumartesi günü triosu ile Akbank Sanat sahnesinde olacak. 


26 Ekim 2014, Pazar
Karsu
Caddebostan Kültür Merkezi, saat: 20.30
Henüz 24 yaşında olan ve dünyanın en önemli sahnelerinde konserler veren Amsterdam doğumlu piyanist, vokal, besteci, söz yazarı ve aranjör Karsu, 26 Ekim 2014, Pazar günü Caddebostan Kültür Merkezi’nde caz tutkunlarıyla buluşacak. Burdur gölündeki kurumaya dikkat çektiği müzik videosu ile takdir toplayan ve Hollanda’da önümüzdeki dönemde en çok konuşulacak on isim arasına seçilen Karsu, 24. Akbank Caz Festivali’ndeki konserinde 2012 yılında yayınlanan ve eleştirmenlerce oldukça beğenilen ilk albümü “Confession”dan eserler seslendirecek.

Marcin Masecki
Akbank Sanat, saat: 19.00
Polonyalı müzisyenler arasında önemli bir yere sahip olan caz piyanisti, besteci ve yapımcı Marcin Masecki, 24. Akbank Caz Festivali kapsamında cazseverler ile buluşuyor. Yaratıcılığını belli bir müzik türü ile sınırlamayan, tarzı caz, klasik ve deneysel müzik arasında gidip gelen, çok yönlü sanatçı 26 Ekim 2014, Pazar günü Akbank Sanat’ta gerçekleştireceği konserde “vahşi doğaçlamalar”ı ile dinleyenleri büyülemeye hazırlanıyor. 

24. Akbank Caz Festivali hakkında detaylı bilgi almak için www.akbanksanat.com ve www.akbankcaz.com adreslerinin yanısıra Akbank Sanat iPhone uygulaması ve facebook.com/AkbankSanat, twitter.com/AkbankSanat adreslerini takip edebilirsiniz. Festivale özel hazırlanan Akbank Caz Festivali Radyosu’nu ve festival sanatçıları ile kültür-sanat dünyasının tanınan yüzlerinin hazırladığı seçkileri try.deezer.com/akbankcazfestivali adresinde dinleyebilirsiniz.


İş Sanat Yeni Sezona Kasım’da Merhaba Diyor

$
0
0
Birbirinden özel etkinliklerle bu yıl 15. yılını kutlayan İş Sanat,  kasım ayında yeni sezonuna coşkuyla başlıyor. Övgüyle söz edilen klasik müzik konserlerine sahne olan İş Sanat, yeni sezonu artık bir gelenek haline gelen Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası konseriyle karşılıyor. İş Sanat kasım ayında bir Hollywood klasiği olan Neşeli Günler filminin yeni nesil sesleri The Von Trapps’i ağırlayacak. 2011 yılında İş Sanat sahnesinde verdiği konserle unutulmazlar arasına giren Rus keman virtüözü Vadim Repin, bu kez İngiliz şef James Judd yönetiminde üst düzey performanslarıyla göz dolduran oda topluluğu Wiener Concert-Verein ile sahne alacak.

İş Sanat sezonun ilk caz konserine yumuşacık sesiyle günümüzün en gözde kadın vokalleri arasında yer alan Stacey Kent ile romantik bir giriş yapacak. Her müzik zevkine hitap eden İş Sanat programındaki yerli projeler kapsamındaki ilk konser ise pop müziğin başarılı erkek vokallerinden Yalın ile gerçekleşecek. Güney Kore asıllı yeni kuşak yetenekli kemancılardan Sarah Chang’ın İspanya’nın en tanınan oda topluluklarından Filarmónia de Cámara de Valencia ile vereceği konser de kasım ayına damga vuracak etkinlikler arasında yerini alacak. Kasım ayının son konserinde ise yaşayan bir efsane, serbest cazın ve saksafonun önemli figürlerinden Pharoah Sanders özel triosu ile İş Sanat’a konuk olacak. 

Türkiye’nin klasik müzikte üç dev ismi İş Sanat’ta
İş Sanat 15. sezonda seyircisini, ülkemizin önde gelen orkestralarından biri olan Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın konseri ile selamlayacak. Klasik müzikseverler, dünyanın en saygın klasik müzik festivallerinden BBC Proms’a Türkiye’den davet edilen ilk topluluk olma ayrıcalığını yaşayan BİFO’nun nefes kesen performansını İş Sanat sahnesinde izleyebilecek. Adını Avrupa’nın en iyi senfonik toplulukları arasına yazdırmayı hedefleyen topluluk,  Rimsky-Korsakov, Balakirev, Erkin ve Ippolitov-Ivanov yapıtlarından oluşan üçüncü CD’si ile başarısını perçinledi. Topluluğun ilk iki albüm kaydında olduğu gibi ONYX etiketiyle yayımlanan 3. albümü, BBC Music Magazine tarafından 5 yıldızla değerlendirildi. Otuz yılı aşan sanat hayatında uluslararası klasik müzik dünyasında da başarılı olan usta orkestra şefi Alpaslan Ertüngealp’in batonu altında sahne alacak BİFO’ya piyanist Hüseyin Sermet eşlik edecek. Yorum gücüyle dünyanın en seçkin orkestralarının tercih ettiği solistlerden biri olan sanatçı, Diapason d’Or ve MIDEM Classical Award gibi pek çok ödüllü kayda da imza attı. BİFO ve Hüseyin Sermet’in Haydn ve Mozart’tan Mahler’e uzanan geniş bir repertuvarı seslendirecekleri konser 1 Kasım 2014 Cumartesi akşamı gerçekleşecek.   

Neşeli Günler filminin yeni nesil sesleri The Von Trapps İş Sanat’ta
İş Sanat izleyicisinin çok sevdiği Pink Martini ile Dream A Little Dream albümünde özel bir müzikal işbirliğine imza atan The von Trapps renkli performansıyla İş Sanat’a konuk oluyor. Tüm zamanların en popüler müzikallerinden biri olan ve Von Trapp ailesinin gerçek hayat hikâyesine dayanan Neşeli Günler filminin (The Sound Of Music) 3. kuşak temsilcileri, büyükannelerinden aldıkları müzikal mirası günümüze taşıyor. 1997 yılında oynadıkları Neşeli Günler müzikali ile müzik hayatına adım atan grup, Pink Martini ile birlikte dünyanın farklı ülkelerinde konserler veriyor. A capella/eşliksiz seslendirdikleri parçalarla dikkat çeken grup, 12 Kasım 2014 Çarşamba akşamı Türkiye’deki ilk özel konserinde İş Sanat izleyicisine neşeli bir akşam yaşatacak. 

Vadim Repin’den nefes kesen bir performans daha! 
Klasik müzik dünyasının en ayrıcalıklı isimlerinden Rus keman virtüözü Vadim Repin, 2011 yılındaki performansının ardından yeniden İş Sanat sahnesini onurlandırıyor. Kusursuz tekniği, şiirselliği ve coşkulu icrasıyla müzikseverleri kendine hayran bırakan Vadim Repin, aralarında ECHO Klassik, BBC Müzik ve Edison’un da bulunduğu çok sayıda ödüle sahip. Müziğe çok küçük yaşta başlayan ve kariyer basamaklarını hızla tırmanan Repin, müziğe yaşam boyu katkılarından dolayı Fransa’nın en prestijli müzik ödülü Victoire d’Honneur’ a layık görüldü. Türkiye’deki klasik müzikseverlerin her defasında büyük bir heyecan ve beğeniyle izlediği Repin’e, yenilikçi yaklaşımıyla uluslararası arenada ün kazanan oda müziği topluluğu Wiener Concert-Verein eşlik edecek. Bugüne kadar çağdaş Avusturyalı bestecilerin altmıştan fazla eserinin dünya prömiyerini başarıyla gerçekleştiren orkestrayı deneyimli İngiliz şef James Judd yönetecek. 14 Kasım 2014 Cuma akşamı gerçekleşecek konserin zengin repertuvarında, Çaykovski, Mendelssohn, Kreisler, Vivaldi gibi bestecilerden eserler yer alıyor.  

İş Sanat caz serisine Stacey Kent ile yelken açıyor
İş Sanat, sezonun ilk caz konserinde İstanbullu müzikseverlerin yakından tanıdığı bir ismi, Stacey Kent’i ağırlıyor. Yumuşacık sesi ve romantik yorumuyla günümüzün en gözde kadın vokalleri arasında yer alan Amerikalı sanatçı 1997 yılında yayınladığı ilk albümü Close Your Eyes’ın hemen ardından gerçekleştirdiği kayıtlar ve tüm dünyada verdiği konserlerle geniş bir hayran kitlesine ulaştı. 2007 yılında efsane plak şirketi Blue Note ile yaptığı Breakfast on the Morning Tram albümü ile Fransa’da Platin, Almanya’da Çift Altın Plak satışı yakaladı. Richard Loncraine’in yönettiği, Shakespeare’in aynı adlı eserinden uyarlanan III. Richard filmi için seslendirdiği The Passionate Shepherd to His Love isimli şarkıyla da büyük ilgi toplayan Kent, 2013 yılında yayınladığı son albümü The Changing Lights’tan parçalarla İş Sanat’ta olacak. Özgürce yol aldığı müzik kariyerinde bu kez Brezilya’ya uzanan ve cazın el değmemiş tınılarını keşfe çıkan Stacey Kent’i, hayranları 18 Kasım 2014 Salı akşamı izleyebilecek. 

Kemanın yıldız ismi Sarah Chang İş Sanat’ta parlayacak
4 yaşında verdiği ilk konserle ‘kemanın dahi çocuğu’ unvanını alan Güney Kore asıllı Amerikalı yetenekli keman sanatçısı Sarah Chang, İspanya’nın kültür elçiliğine soyunan oda topluluğu Filarmónia de Cámara de Valencia ile İş Sanat’ta çok özel bir konser vermeye hazırlanıyor. Küçük yaşlardan itibaren özümsediği Asya disipliniyle mükemmel bir tekniğe kavuşan güzel kemancı görkemli ve içten icrasıyla eleştirmenlerden övgü topluyor. EMI Classics etiketli 20 albümü bulunan sanatçı, Kurt Masur yönetimindeki Dresdner Philharmonie imzalı son kaydını Brahms ve Bruch keman konçertolarına ayırdı. Dünya çapında ses getiren işbirlikleriyle tanınan topluluk Flarmónia de Cámara de Valencia ve Sarah Chang, 25 Kasım 2014 Salı akşamı Elgar, Dvorak, Franck ve Barber’dan eserlerle klasik müzik severlere unutulmaz bir akşam yaşatacak. 

İş Sanat’ta cazın yaşayan efsanesi Pharoah Sanders 
İş Sanat caz serisinde etkisi uzun süre unutulmayacak çok özel bir konsere ev sahipliği yapacak. Serbest cazın yaşayan efsanesi Pharoah Sanders, gecede caz tutkunlarına ana akımdan serbest caza geniş bir stil çeşitliliği sunacak.  Serbest cazın kurucularından saksafoncu Ornetta Coleman’ın “muhtemelen dünyanın en iyi tenor saksafon icracısı” yorumunda bulunduğu Sanders, cazın dev ismi John Coltrane’den kalan mirası incelikli bir üslup ile günümüze taşıyan bir isim.  Caz tutkunlarının önünde saygıyla eğildiği Sanders, özel triosu ile 27 Kasım 2014 Perşembe akşamı müzikseverlere benzersiz bir deneyim yaşatacak. 
  

KASIM 2014 PROGRAMI
1 Kasım 2014 Cumartesi, 20.00  Açılış Konseri: BİFO
                                                    Alpaslan Ertüngealp şef Hüseyin Sermet piyano
12 Kasım 2014 Çarşamba, 20.00 The Von Trapps 
14 Kasım 2014 Cuma, 20.00Wiener Concert-Verein / Vadim Repin yöneten/keman 
18 Kasım 2014 Salı, 20.00  Stacey Kent 
21 Kasım 2014 Cuma, 20.00 Yalın 
25 Kasım 2014 Salı, 20.00 Filarmónia de Cámara de Valencia / Sarah Chang yöneten/keman 
27 Kasım 2014 Perşembe, 20.00 Cazın Ustaları: Pharoah Sanders Trio

Satış noktaları
İş Sanat Ana Gişe - 0212 316 10 83
Biletix – 0216 556 98 00


Borusan Müzik Evi Sezonu Mercan Dede ile Açıyor

$
0
0
Borusan Müzik Evi, sınır tanımayan müzik diyerek başladığı geçtiğimiz sezonki özgün program yaklaşımını sürdürüyor ve sezonu 22 Ekim Çarşamba akşamı 20.30’da Mercan Dede’nin “Dost Meclisi” ile açıyor.

Mercan Dede’nin “gerçek evim” dediği Borusan Müzik Evi için özel olarak hazırlanan açılış gecesinde müzik, görsellik ve sohbet buluşuyor. 

Mercan Dede, instagram mesajlarından görsel sanat çalışmalarına, yarattığı ve yorumladığı parçaların kısa hikâyelerinden müziğinin ardındaki yaşam felsefesine uzanan sanat yaşamının perdesini kendine has tarzı ile bu gecede aralayacak. Sanatçı aynı zamanda dinleyicilerini son albümü Dünya’nın izinde, sadece coğrafyalar değil, gönüller arasında da bir yolculuğa çıkarıyor.

Adına yakışır bir bütünlükle konsere katılan tüm takipçilerini de içine çekecek olan “Dost Meclisi”, sanatçının genç yeteneklerden oluşan ve gectiğimiz dönemde gerçekleştirdiği yurtdışındaki konserlerinde büyük beğeni kazanan ensemble’ın yanı sıra süpriz sanatçı dostları ve dinleyicilerinin katılımı ile gercekleşecek.

Yeni Tanışanlar için Mercan Dede
Müzik hayatına plastik su borusundan yaptığı ney ile başlayan Mercan Dede, çok farklı kitleleri ortak bir noktada buluşturmayı başaran parçaları, birbirinden özgün konserleri, bir araya getirdiği konuk sanatçılar eşliğinde gerçekleştirdiği dünya çapında projeleri, DJ Arkın Allen kimliği ile yakaladığı kendine özgü tarzı ve hepsinin ötesinde bir müzisyen değil, müziği küçük bir çocuğun samimi sevgisi ile var edip paylaşmaktan başka bir amacı olmayan havai ruhlu bir yolcu kimliği ile kendi kuşağının en farklı ve etkileyici sanatçılarından biri olmayı başardı. Sufi müziğinin ilahi geleneğini çağdaş müziğin tınılarıyla buluşturan Mercan Dede, eski ile yeniyi, Doğu ile Batı’yı ustalıkla harmanlayarak tüm dünyada dikkat çeken proje ve eserlere imza attı.

Müzik serüvenine üniversite yıllarında kendi yaptığı ney ile başlayan Mercan Dede, daha sonra Kubbealtı Cemiyeti’nde neyzen Ömer Erdoğdular’ın öğrencisi oldu. Aynı dönemde tasavvuf müziği ve kültürünün yaşayan önemli aydınlarından olan, bendir enstrümanının da yaşayan en büyük ustası kabul edilen Nezih Uzel’den bendir ve Türk ritimleri eğitimi aldı. Ebru sanatını öğrendiği büyük ney üstadı Niyazi Sayın’dan fazlasıyla etkilendi. Bugüne dek yayımladığı 8 albümü ile “En İyi Dünya Müziği Albümü” dahil, birçok prestijli ödüle layık görüldü.

Mercan Dede
Yer: Borusan Müzik Evi
Tarih: 22 Ekim Borusan Müzik Evi 
Saat: 20.30 Kapı açılış 
Biletler: 30 TL (yerler numarasızdır)

Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali, 7 Kasım'da 11 Şehirde Başlıyor

$
0
0
Bazı hikayeler hayata bakış açınızı kökten değiştirebilir! Bazı filmler vardır izleyince önünüzde yeni bir pencere açılır... Türkiye’de farklı şehirlerde düzenlenecek olan Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali (SYFF), belgesellerin gücünden faydalanarak sürdürülebilir bir yaşam için kültürel değişime katkı vermek amacıyla izleyicilerle buluşacak.

Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali bu yıl Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi’nin “Siz de Yapabilirsiniz” çağrısına kulak veren yerel ekiplerle işbirliği yaparak sürdürülebilir bir yaşamın mümkün olduğunu anlatan belgeselleri daha çok izleyiciye ulaştıracak. Festival, 7- 9 Kasım 2014 tarihleri arasında İstanbul, Adana, Ankara, Antalya, Balıkesir, Bodrum, Çanakkale, Diyarbakır, Hopa, İzmir ve Trabzon'da eş zamanlı olarak düzenlenecek. 

Festivalin ev sahipliğini ise İstanbul'da; Avrupa yakasında Salt Galata, Salt Beyoğlu ve Pera Müzesi, Anadolu yakasında ise Caddebostan Kültür Merkezi yapacak.

Duygulara seslenen filmler 
SYFF her sene olduğu gibi izleyicisine ilham ve güç veren, sorunlar karşısında birşeyler yapabileceğini hissettiren filmlerle dolu bir program sunuyor. Seçkisindeki 20 film ile yoğun gündemler sebebiyle bize ulaşmayan, farkında olmadığımız dünyanın farklı köşelerinden çözüm barındıran gerçek hikayelerle izleyiciyi harekete geçmeye teşvik ediyor. 

Sosyal girişimcilik hikayeleri
2014 festival seçkisinde öne çıkan sosyal girişimcilik hikayeleri ile izleyiciler herhangi bir konuya çözüm üretmeyi kendine dert edinmiş, azimli ve yaratıcı kişileri tanıyacak ve ilham alacak. Filmlerin ardından müzisyenler ve izleyiciyle sohbet etmek üzere davet edilen, Türkiye'de benzer konularda çalışmalar yürüten kişiler festival programını zenginleştirecek.

Çözüm öneren filmler
Sürdürülebilir bir yaşamın ancak çeşitlilikle mümkün olacağı bilinciyle toplumun her kesiminden katılımcıları bir araya getirmeyi hedefleyen festival; çiftçileri, iş sahiplerini, şirket çalışanlarını, öğrencileri ve öğretmenleri, çocuğunun gelecekte yaşayacağı dünyadan endişeli ebeveynleri, akademisyenleri ve aktivistleri bu belgeselleri birlikte izlemeye davet ediyor.

Festival Mekânları
Adana/ Seyhan Belediyesi Kültür Merkezi
Ankara/ TED Üniversitesi Kongre Salonu
Antalya/ Makine Mühendisleri Odası Kongre ve Sergi Salonu
Balıkesir/ Salih Tozan Toplantı ve Kültür Merkezi
Bodrum - Muğla/ Bodrum Belediyesi Nurol Kültür Merkezi
Çanakkale/ Erkan Yavuz Deneysel Sanat Atölyesi
Diyarbakır/ Cegerxwin Gençlik ve Kültür Merkezi Sinema Salonu
Hopa - Artvin/ AÇÜ Hopa İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Konferans Salonu
İstanbul (Anadolu)/CKM Caddebostan Kültür Merkezi
İstanbul (Avrupa)/ Salt Galata, Salt Beyoğlu, Pera Müzesi 
İzmir/ Fransız Kültür Merkezi
Trabzon/ Trabzon Belediyesi Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi

Filmler

SINIRSIZ VİZYON
35 dk. / Hindistan / 2004
Yönetmen: Pavithra Krishnan
Dil: İngilizce, Hintçe / İngilizce, Türkçe altyazılı.
Sınırsız Vizyon, Dr. V (Venkataswamy)’nin, Güney Hindistan’ın, körlerin tedavisini misyon edinmiş ve dünyanın en sıradışı servis sistemi modelini yaratan, efsanevi göz cerrahının öyküsünü anlatıyor. 25 yılı biraz aşkın bir zamanda, Dr. V ve ekibi, eski bir tapınak-kentte 11 yataklı bir göz kliniği ile başladıkları işi dünyanın en üreken göz tedavi kuruluşuna dönüştürdüler. Bugün Aravind Göz Tedavi Sistemi gelişen ülkelerde yüzlerce göz tedavi programında devrim yaratan uluslararası bir kaynak ve eğitim merkezi haline geldi.

BARAJ DEVRİ
87 dk. / ABD / 2014
Yönetmen: Travis Rummel, Ben Knight
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı.
Amerika boyunca devam eden zorlu bir serüveni anlatan bu güçlü film, barajlar konusundaki toplumsal tavrımızın, barajların mühendislik harikası olmasıyla gururlanmaktan, kendi geleceğimizin, nehirlerimizin yaşamı ve sağlığıyla sınırlandığını farkedişimize dönüşünü keşfediyor. Barajların tasfiyesi; erişimin olmadığı onlarca yılın ardından, eskimiş barajların yıkıldığı; nehirlerin hayata döndüğü; somonlara ve diğer vahşi balık türlerine ilkel yumurtlama alanlarına geri dönüş hakkı tanıyan bir ana akıma dönüşmüştür. Baraj Devri’nin görkemli sinematografisi ve beklenmeyen keşifleri, yalnızca nehirler ve barajlar tarafından tahrif edilmiş doğanın değil; bununla birlikte değerlerimizin de, doğanın zaptından, kendimizi onun bir parçası olarak görmemize doğru bir geçirdiği başkalaşım arasında devam ediyor.

ESAS
92 dk. / ABD / 2012
Yönetmen: Emily Topper
Dil: İngilizce/ Türkçe altyazı
Esas, çağımızın en acil ekolojik sorunlarına karşı duran ve doğaya duydukları derin bağlılıkla bir olmuş üç ayrı kişinin öyküsünü anlatıyor. Film eski bir Hint devlet memuru olan Rajendra Singh’in bir zamanlar temiz olan Ganj Nehri’ne yaptığı 40 günlük kutsal yolculuğunu izliyor. Singh, fabrikaların kapatılması, baraj yapımının durdurulması ve Hint halkının mukaddes “Ganj Ana”yı saygıyla iyileştirmek üzere harekete geçmesi için çalışıyor. Kuzey Kanada’da, Eriel Deranger mücadelesini dünyanın en büyük endüstriyel kalkınması olarak görülen Katran Kumulları’na (Tar Sands), Florida eyaletinden daha büyük bir petrol rezervine karşı sürdürüyor. Ve Avustralya’da, mucit ve girişimci Jay Harman, dünyanın ekolojik problemlerinin çözüm anahtarının yine doğanın kendi sistemlerinde olduğu konusundaki inancı üzerine milyonlarını riske edecek yatırımcılar arıyor. Herman doğal dünyanın derin mimarisinden ilham alıyor ve küresel ısınmayı yavaşlatabileceğine ve devrim yaratacağına inandığı bir cihaz geliştiriyor.

BİRLİKTE
40 dk. / Belçika, İspanya / 2012
Yönetmen: Ana Sánchez
Dil: İngilizce, Fransızca, İtayanca ve İspanyolca / İngilizce, Türkçe altyazı
Bu, gerçek. Avrupa’da 1,5 milyon işçi kendi müessesesinin ortağı. Onlara işçi kooperatifleri, sosyal kooperatifler ya da katılımcı müesseseler deniyor. Birlikte belgeseli, geniş araştırmalar ve özel görüşmeler ışığında bu müesseselerin krize büyük ölçüde nasıl uyum sağladığını 4 örnekle gösteriyor: Polonya’da bir maden suyu tesisi (Muszynianka), Fransa’da kriz döneminde bir işçi kooperatifine dönüşen bir şirket (Fonderie de l’Aisne), İtalya’da bir sosyal kooperatifler birliği (Consorzio SIS) ve İspanya’nın büyük kooperatiflerinden biri (MONDRAGON Kooperatifi).

EBEDİYEN
75 dk. / Danimarka / 2010
Yönetmen: Michael Madsen
Dil: İngilizce, İsveççe, Fince / Türkçe altyazı
Onkalo (Fince’de “saklanma yeri” anlamına gelir) yapım aşamasında: Burası 100.000 yıl ayakta kalması öngörülen (piramitlerin yaşının 20 katı bir zaman), nükleer atıklar için kalıcı bir depolama alanı olarak kullanılan tünel ve koridorlardan oluşan çok derin ve büyük bir dünya. Kavramsal sanatçı Michael Madsen’in insanoğlunun çılgınlığının tüyler ürpertici, ürkütücü bir meditasyonu olan filmi felsefi ve tarihi referanslarla sonlanırken soruyor: Gelecekteki 3.000 nesli bu Pandora’nın Kutusu’nu yanlışlıkla açmaktan nasıl alıkoyacaksınız? Her dilde işaretler gönderip ya da hiyerogliflerle “Girilmez” yazarak mı?

BU İŞ BAŞKA
62 dk. / Kanada / 2014
Yönetmen: Lawrence Le Lam
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı
Bu İş Başka kapitalizme ve onun tesadüfi başarısına provokatif bir bakış. İş dünyasının değişen coğrafyasını ve bilinçli kapitalizmin yükselen gelgitlerini, iş dünyasına insancıllığı geri getirmek isteyen ve bunun için yenilikçi yöntemler geliştiren yerel girişimcilerin hikayeleri doğrultusunda izliyor.

SÜRMEYE DEVAM: OTOMOBİL RÜYASI
56 dk. / İspanya / 2011
Yönetmen: Óscar Clemente
Dil: İspanyolca, İngilizce / İngilizce, Türkçe altyazılı.
Yalnızca bir yüzyılda, arabalar yaşam biçimimizi tümüyle değiştirdi. Otomobiller bizi bir tüketim toplumu rüyasına götürdü. Yaklaşık 100 yıl sonra, bu belgesel, “Herkes için ve her bütçe için bir araba.” vaadinin gerçekleşmesinin sosyal ve çevresel sonuçlarını yansıtıyor.

PROBLEM YOK! YALINAYAK ANNEANNELERLE ALTI AY
56 dk. / Hindistan / 2011
Yönetmen: Yasmin Kıdwai
Dil: İngilizce / İngilizce ve Türkçe altyazı.
Problem Yok! Yalınayak Anneannelerle Altı Ay, Hindistan’ın Rajastan eyaletinin Tilonia kentindeki Barefoot Akademisi’nin yürüttüğü, kırsal bölgelerin güneş enerjisi ile elektriğe erişimi projesini anlatıyor. Bu akademide, dünyanın her yerinden, özellikle Afrika’dan, okuma yazma bilmeyen pek çok köylü kadın güneş enerjisi mühendisi olmak üzere eğitiliyor. Güneş enerjisi ile elektriğe erişim projesi umudu sembolize ediyor. Hindistan’ın az bilinen bir köyünde doğan basit bir fikir dünya çapında toplulukları etkiliyor. Film, aynı hedefi paylaşan güneş enerjisi mühendisi olup hiç ışığı olmamış köylerine elektrik götürmek isteyen bir grup Afrikalı kadının 2011’deki öyküsünü izliyor. Bu kadınların hikayeleri ışığında, büyüleyici bir sürdürülebilirlik öyküsü, teknoloji izahı ve sosyal bir bütünleşme anlatılıyor.

YEREL GIDANIN KÖKLERİ
35 dk. / İngiltere / 2013
Yönetmen: Joy Carey, Amanda Daniel, Jelena Ilic and Laura Humphreys
Dil: İngilizce/ Türkçe altyazılı
Kenti ve kırsalı büyük ve küçük ölçeklerde içine alan öyküleriyle bu film, yerel gıda kültürünün ilham verici bir kutsanışı. Yerel gıdanın öyküsünü ve bugüne kadarki başarıları ustaca bir araya getiriyor. Son yirmi yılda İngiltere’nin yemek kültüründe çeşitli sebeplerle önemli ölçüde değişim oldu. Bu hikayeyi yerel gıda açısından araştırmak ve belgelemek ve 1990’dan bu yana meydana gelen bazı değişikliklere ve yeniliklere ışık tutmak istedik. Bu hikâye henüz anlatılmadı ve üzerinde düşündükçe daha da önemli görünüyor; ve sıra dışı bir şekilde kendini adayan bir grup insanın başarılarının kutlanması ve toplumumuz için daha dirençli bir gelecek yaratmanın bir parçası olması açısından önem taşıyor. Umuyoruz ki bu hikaye, yerel gıda hareketinin gelişiminin bir sonraki aşamasını desteklemeleri ve onun bir parçası olmaları için insanlara ilham verir.

EYMİR NEDEN PAYLAŞILAMADI?
55 dk. / Türkiye / 2014
Yönetmen: Yasin Semiz
Dil: Türkçe / İngilizce altyazılı
Eymir Gölü 60'lı yılların başında ana yerleşke ile birlikte ODTÜ'ye devredildiğinde çevresinde tek bir ağacın bulunmadığı çorak bir arazinin ortasındaki bir göldü. Göl ve arazisi ODTÜ yönetimine devredildikten sonra, üniversite 60'lı yıllardan itibaren öğrencisi, işçisi, akademisyeni ve Ankara halkıyla birlikte bu araziyi ağaçlandırdı, bakımını üstlendi ve buraya hayat verdi. Bu bölgede yapılan ağaçlandırma çalışmaları 1995 yılında dünyaca ünlü Ağa Han Mimarlık Ödülü’ne layık görüldü. Fakat aynı yıllarda çeşitli çıkar grupları gölden ve artık ağaçlandırılmış yemyeşil çevresinden rant elde edilebileceğinin farkına vardığı için, ODTÜ'nün bu göle iyi bakamadığı, gölün halka kapalı olduğu gibi asılsız iddialar ortaya atılmaya başlandı. Son yıllarda bu tartışmalar gittikçe arttı. Bugünlerde bazı siyasetçiler yeni çıkan yasaları öne sürerek bu gölün ODTÜ'den alınması gerektiğini savunuyor. Aynı zamanda gölün çevresinde gökdelenler yükselmekte, site inşaatları son hızla devam etmekte. “Eymir Neden Paylaşılamadı?” belgeseli Eymir Gölü'nün insan eliyle tekrardan nasıl yeşerdiğini anlatıyor ve son dönemdeki yapılaşma baskısını sorular sorarak ele alıyor.

TURİSTİN AYAKİZİ
79 dk. / ABD / 2013
Yönetmen: Pegi Vail
Dil: İngilizce, İspanyolca / Türkçe altyazı
Turizm dünyayı yok mu ediyor, yoksa kurtarıyor mu? Bolivya ormanlarından Tayland’ın parti sahillerine, Timbuktu çöllerinden, Mali’ye, Bütan’ın nefes kesici güzelliklerine, Turistin Ayak İzi; turizmin kültürler, ekonomiler ve çevre üzerindeki öngörülemeyen etkisini 30 yıllık hikâyelerin izini sürerek anlatıyor.

KİMİN UMURUNDA?
93 dk. / Brezilya / 2012
Yönetmen: Mara Mourão
Dil: Portekizce, İngilizce ve İspanyolca / İngilizce ve Türkçe altyazılı
Kimin Umrunda? Dünyanın her yerinden sosyal girişimcileri konu alan bir belgesel. Değişim yaratan, çözüm üreten, geniş sosyal etkiler oluşturan ama en önemlisi başka insanlara da aynısını yapmak için ilham veren insanlar. Dünya çapındaki büyük sorunlara basit çözümler üreten yetenekli insanları araştıran bir film. Kimin Umrunda?’nın amacı dünyanın her yerindeki, özellikle genç insanlara sosyal girişimcilik hakkında daha fazla şey öğrenmek, daha çok heyecanlanmak ve buna bağlı olmak konusunda ilham vermek. Eğitim, finans, insan hakları, sağlık, çevresel konular ya da tümünü içeren başka bir alan, hangisinde çalıştığınız önemli değil; özel, kamusal ya da sosyal sektörden bir iş olup olmadığı önemli değil. Eğer sorunları fırsat olarak görüyorsanız, değişim yaratmak için ihtiyacınız olan şeye sahipsiniz, bir sosyal girişimci.

BİN GÜNEŞ
28 dk. / Etiyopya / 2009
Yönetmen: Stephen Marshall
Dil: İngilizce / İngilizce, Türkçe altyazı
Bin Güneş, Afrika Rift Vadisi Gamo Dağları’nın ve bölge halkının eşsiz dünya görüşünün öyküsünü anlatıyor. Bu münferit bölge hem biyolojik hem de kültürel açıdan olağanüstü bir biçimde, bozulmadan varlığını sürdürmüştür. Burası Arfika’nın en yoğun nüfuslu kırsal bölgelerinden biri olmasına rağmen, halkı 10.000 yıldan beri tarımla uğraşmaktadır. Etiyopya, New York ve Kenya’da çekilen film, modern dünyanın doğadan kopuşu ve doğa üzerindeki dayanaksız üstünlük hissini ve Gamo halkının hem bölgesel hem de bunun ötesinde uzun vadeli sürdürülebilirliğin sağlanmasına ilişkin köklü dünya görüşünü keşfediyor.

GİYİLMİŞ
28 dk. / Patagonya / 2013
Yönetmen: Keith and Lauren Malloy, Chris Malloy, Dan Malloy
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı.
Giyilmiş, giysilerimizin hikayelerini anlatan bir film. Black Friday and Cyber Monday alışveriş cinnetine panzehir olarak ortaya çıkan Giyilmiş, bizi, halihazırda sahip olduğumuz giysilerimizi kutlamaya davet ediyor.

KARMA MUTFAĞI
4 dk. / ABD / 2012
Yönetmen: Global Oneness Project
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı
Fiyatı olmayan bir şeyin değeri nedir? Berkeley’de bir gönüllü işletmesi olan Karma Mutfağı’nda her hafta gündeme gelen esas soru bu. Bu cömertlik deneyiminde, misafirler yemeklerinin sonunda 0 dolarlık bir hesapla karşılaşıyorlar. Kurucu ve gönüllü Nipun Mehta bir sonraki kişinin hesabını ödeme fırsatının, içimizde doğuştan var olan şefkati nasıl uyandırdığını ve nasıl gerçek bir topluluk inşa ettiğini anlatıyor.

SEVA KAFE
4 dk. / Hindistan / 2005
Yöentmen: Global Oneness Project
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı
Seva, ya da servis, insanların kendilerini, başka insanların ve tüm dünyanın iyiliği için özverili bir şekilde adamasıdır. Seva Kafe’de, her yemeğin sevgiyle pişirildiği ve sevgiyle servis edildiği “bir sonraki için öde” restoran konsepti işliyor.

YEŞİL YUVA PROJESİ
4,5 dk. / Güney Afrika / 2009
Yönetmen: Global Oneness Project
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı
Johannesburg’un içlerinde, insanlara nasıl gıda yetiştirecekleri, barınak yapabilecekleri ve atıkla nasıl başa çıkacakları konusunda bildikleri şeyler hatırlatılıyor. Yeşil Yuva Projesi, kentin zorlu koşullarına, yeşil bina ve tasarım, etkin ve yenilenebilir enerji, geri dönüşüm ve organik tarım entegrasyonu ile bütüncül bir yaklaşımla karşılık veriyor.

TORRE DAVID: DÜNYANIN EN YÜKSEK İŞGAL EVİ
23 dk. / Venezuela ve İsviçre / 2013
Yönetmen: Markus Kneer and Daniel Schwartz
Dil: İspanyolca, İngilizce/ İngilizce ve Türkçe altyazılı
Torre David dünyanın en yüksek işgal evi. Venezuela, Caracas’ın merkezindeki gökdelen hiçbir zaman tamamlanmadı ve on yılı aşkın bir süre boyunca sahipsiz kaldı. Beş yıl önce, varoşlardan 750 aile bu kuleye taşınıp su ve elektrik getirdi ve bu binayı bir bankanın yönetim binasından, kendi evlerine dönüştürdüler. Selde evini kaybeden bir işgalci “Benim için burada olmak bir trajedinin fırsata dönüşmesi.” diyor. Yeni sakinleri, korkuluğu olmayan merdiven boşlukları ve büyük delikleri ile bu yarım kalmış bina iskeletini betonarme döşemelerden yükselen sayısız küçük cennete, kendileri için birer yuvaya dönüştürüyorlar. Bir marketi, basketbol sahası, otoparkı, güvenliği ve suçluları dışarıda tutmak için kapısında bir kilidi var. Caracas nüfusunun yüzde kırkı varoşlarda yaşıyor. Bir kadın, “Gecekondu bölgelerinde, yaşam kanunsuz. Burada güvenli.” diyor ve bir diğeri beş yıl önce bu binaya geldiklerinde ne kadar pis olduğunu anlatıyor. Hikaye, karşılaştırmalı sahnelerle görselleştirilmiş. İşgalciler binayı yaşanabilir hale getirmek için birlikte çalışıyor. Kulenin günlük yaşamını gözler önüne seren çeşitli kısa röportajlara El Cancerbero ve diğerlerinin rap müziği eşlik ediyor.

BARIŞ MAHALLESİ
17 dk. / Ekvador / 2009
Yönetmen: Global Oneness Project
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı
Barış Mahallesi’nde, suç işlemek yerine mücadeleci toplumlarına hizmet etmek üzere bir araya gelmiş genç bir grupla tanışıyoruz. Nelsa Libertad Curbelo bu şiddet karşıtı gençlik hareketini Guayaquil, Ekvador’da başlattı ve bu film onun, genç kuşağın birlik ihtiyacına, yapılanmalarına ve sahip oldukları gücün içindeki sevgiyle topluma katılmalarına nasıl yardım ettiğini anlatıyor.

AKIŞ
4 dk. / ABD / 2014
Yönetmen: Elias Koch, Emmanuel Vaughan-Lee
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı
4 kıtada, 3 yıl süresince geçenleri konu alan Akış, doğa ve modern dünya ile olan ilişkimizi keşfediyor.

Zorlu Center PSM’den Nefes Kesen Görsel Bir Şölen ve Müzik Ziyafeti Çağrısı

$
0
0
Disney’in ödüllü müzikali “Beauty and The Beast”, 20. yılı onuruna çıktığı özel turnenin ilk durağında Zorlu Center PSM’de sahne alıyor... En iyi müzikal dalında Tony ve Oliver ödüllü müzikal, aynı zamanda en uzun süreli ve en çok hasılat yapan Broadway gösterilerinden biri olarak görsel şölen garantili... 8 Ekim itibariyle başlayan gösteri 26 Ekim’e kadar sahne diyecek...

Fransız yazar Jeanne-Marie Leprince de Beaumont’un 1756’da yayımlanan “Belle et la Bête” adlı kısa öyküsü, yıllardır eskimeyerek her kültürün parçası olmuş ve defalarca sinema ve televizyona uyarlanmıştı... Romanı ilk olarak 1946’da “Belle” adıyla uyarlayan Disney, 1991 yılında “Beauty and The Beast” adıyla uzun metraja dönüştürmüş ve yıla damga vurmuştu... Dünya çapında 377 milyon dolar civarında gişe hasılatı elde eden film, iki oscarın yanı sıra topladığı 22 ödülle de klasik haline gelmişti... Filmin soundtrack albümünün de satış rekorları kırıp, uzun süre listelerde zirvede oturmuş ve şarkıları da klasik haline gelmişti... Bugün halen imdb’nin top 250 listesinde yer alan filmin, en iyi film dalında oscar adayı olan ilk animasyon olduğunu da hatırlatalım... Klasik bir aşk hikayesi, unutulmaz karakterler ve şarkıların sahnelere uyarlanması da gecikmedi elbette... Muhteşem bir set ve kostümlerle tamamlanarak 1994’de Broadway sahnesine çıkan müzikal, aynı etkiyi sürdürerek rekorlar ve ödüllerle efsaneleşti... Şimdi bu efsaneye tanık olma fırsatı ayağımıza geliyor... Disney Theatrical Productions, NETworks ve Broadway Entertainment Group tarafından sahnedeki 20. yılı onuruna dünya turnesine çıkacağı duyurulan, müzikal 12’den fazla ülkeyi gezeceği turnenin ilk ayağı için İstanbul’da Zorlu Center PSM’de sahne alıyor...

Düşmanları tarafından tuzağa düşürülerek büyü ile lanetlenen genç prens Beast ile taşrada yaşayan güzeller güzeli Belle’in hikayesini bilmeyen yoktur sanırım... Büyüden kurtulup yeniden bir prens olabilmesi için kalbini aşka açmayı ve sevebilmeyi öğrenmesi gereken Beast ile güzelliği dillere destan Belle’in aşkı, bu kez göz alıcı kostümler ve unutulmayacak sahne performansıyla karşımızda...

Orijinal yaratıcı ekibin yeniden bir araya gelmesi de bulunmaz nimet... Yönetmenliğini Rob Roth’un üstlendiği müzikalin koreografisini ise Matt West üstleniyor. Kostüm tasarımı Tony ödülü sahibi Ann Hould-Ward, ışık tasarımı Natasha Katz, sahne tasarımı Stanley A. Meyer, ses tasarımı John Petrafesa Jr. ve müzik süpervizörlüğü ise Michael Kosarin tarafından gerçekleştiriliyor.  Oyunun müzikleri ise efsane isim Alan Menken’a, sözleriyse Howard Ashman ve Tim Rice’a ait. Müzikalin senaryosunda ise “Aslan Kral”, “Alice Harikalar Diyarında” ve “Malefiz” filmlerinin senaristi Linda Woolverton’un imzası var...

7’den 77’ye hepimizin bildiği klasik öyküden uyarlanan ve usta imzaların attığı imzalarla ödüllere boğulan müzikalin ilk kez İstanbul’da olması, görsel bir şölen ve müzik ziyafeti çağrısı... Kayıtsız kalmayın...

Tarih: 08 Ekim – 26 Ekim 2014
Mekan: Zorlu Center PSM, Ana Tiyatro

Bilet almak için tıklayın: http://www.zorlucenterpsm.com/tr/beauty-and-the-beast

See No Evil 2 : Ölüm Hırıltısı

$
0
0
Zeka sorunları olan iri yarı adamların gençleri birer birer öldürmesini konu alan gerilimlerin ardı arkası kesilmezken, 2006’da bir tanesi içlerinden sıyrılmış ve aynı yıl bizde de yaz sezonunun korku/gerilim örneği olarak “Ölüm Çıkmazı” adıyla gösterime girmişti... Ülkesinde de bütçesini ikiye katlayarak yapımcılarını memnun eden “See No Evil”, bildik konusuna rağmen “Otel” ve “Testere” serilerine öykünerek kurduğu gerilimle en azından vasatı aşarak türün izleyicilerini memnun etmişti... İzleyip unuttuğumuz filmin, çok beklenmeyen devamı sekiz yıl sonra karşımızda...

İlk filmle tek bağı başrol oyuncusu olan “See No Evil 2”nin senarist ve yönetmenleri de ikililer... Senaryoyu kotaran Nathan Brookes ve Bobby Lee Darby ikilisi, ilk senaryolarında... Yönetmen koltuğunda da Jen ve Sylvia Soska ikizleri oturuyor... Oyuncu, senarist, yönetmen, prodüktör, set tasarımcısı ve editörlük derken kısa sürede yapmadık iş bırakmayan ikizler kısa metrajlardan başlayarak ilerlerken adlarını da yavaş yavaş duyurmuşlardı... Yazıp yönettikleri ilk uzun metraj “American Mary” ile 2012’ye damga vurarak ödül avcısına dönüşmüşlerdi... Yıl içinde “ABCs of Death 2”e de bir kısa metrajla katılan ikizler, daha klasik bir konu ve yönetimle ikinci uzun metrajlarında... Başrolde yine yer alan Amerikan güreşi alemlerinde “Kane” olarak tanınan Glenn Jacobs’a tanıdık isimler eşlik ediyor: “Stake Land”le tanıştığımız Danielle Harris, “Hannibal”dan Katharine Isabelle, “The 4400”den Kaj-Erik Eriksen, “Kyle XY”den Chelan Simmons, “Bitten”dan Greyston Holt, “Bates Motel”den Michael Eklund ve Lee Majdoub... 

İlk filmin bittiği yerden devam eden “See No Evil”, evde yaşanan katliamın haber bülteniyle de bilmeyen ve unutanlar için hatırlatmasını da yaparak başlıyor... Sık sık ilk filmden görüntüler kullanmayı da ihmal etmeyen filmin konusu yine hayli bildik... Türün bir çok devam filmi gibi hastanede ava devam ediyor... Biri tekerlekli sandalyeye mahkum morgda çalışan üçlü... İşkolik kadın Amy’nin tam çıkmak üzereyken fazla ceset geleceği için yardıma kalması... Aynı zamanda o gün doğum günü olması, ona yanık iş arkadaşının bir türlü açılamaması... Kısacık sürede sayılabilecek klişelerle ortam hazırlanıyor... Dokuz ceset geliyor morga, biri de katil elbette, Jacob Goodnight... Amy gidemiyorsa parti ona gelir, bu sayede muhtemel kurban sayısı da artar ve yedi kişi olurlar... İçlerinden birinin kafadan çatlak olması ve katilin cesedini merak etmesi de fitili ateşler...

Öldü zannedilen katilin, bu sefer hastanede dehşet saçmaya devam etmesini konu alan “See No Evil”, ilk filmden hatırlatmalarıyla yabancılık çektirmiyor izleyicisine... Mantıklı bir sebep sonuç ilişkisiyle açıklanan katilimiz, bıraktığı yerden devam ediyor... Berbat senaryonun klişelerden beslenmek varken yeni bir şey yaratmak gibi derdi yok... Soska’lar da vasat bir yönetimle destek verince ortaya temposuz ve germeyen 90 dakikalık bir eziyet çıkmış... Böyle bir ortam da oyunculukların da iyi olmasını beklemeye gerek yok elbette... Bir nebze Katharine Isabelle renk katmaya çalışmış ama nafile... 

Vasat bir izle unut gerilimin seriye dönüşmesi için yeterince beklenmiş belli ki... Sekiz yıl sonra gelmesi de durumu özetliyor... Afişlerinin altına ve fragmanlarının sonuna isterseniz sinamalarda diye yazarak yapılan çağrı da tutmayınca ev sinemasına düşmesi de cabası... Klişe konusu ve işleyişiyle türün her fanatiklerini bile zorlayan hırıltıyı en baştan unutun...

Cora Carmack’dan Bir Aşk Hikayesi Daha: Aslında

$
0
0
Birbirinden çok farklı iki genç… Bir aşk oyunu… Ve zıt kutupların karşı koyulmaz çekimi… New York Times ve USA Today’in en çok satanlar listesinde yer alan Cora Carmack, Pena Yayınları’ndan çıkan ikinci kitabı “Aslında” yine eğlenceli, tutkulu ve sürprizlerle dolu bir aşkın hikayesini anlatıyor.

Mackenzie “Max” Miller’in bir sorunu var. Ailesi ona sürpriz bir ziyarete geliyordur ve eğer onun boyalı saçlarını, dövme ve piercing’lerini görürlerse onu evlatlıktan reddedebilirler. Daha da kötüsü ailesi, erkek arkadaşı olarak Mace gibi boynunda dövmesi olan ve bir müzik grubunda çalan biriyle tanışmayı kesinlikle istemez. Max, tüm yalanları bir bir dökülmek üzereyken Cade’le tanışır. Cade Philadelphia’ya Teksas’taki sorunlarını geride bırakmak için gelmiştir. Sorunlarıyla ilgilenmek istemiyordur. Max bir kafede ondan erkek arkadaşıymış gibi davranmasını istediğinde bu oyunu oynayabileceğini düşünür ve kabul eder. Yalnız rolünü o kadar iyi oynuyordur ki oyunun sonu bir türlü gelmez...

Zıt kutupların çekimi
Pena Yayınları, ilk kitabıyla New York Times ve USA Today’in en çok satanlar listesine girmeyi başaran Cora Carmack’ın ikinci romanı “Aslında”yı Türkçeye kazandırıyor. Pena Yayınları’ndan çıkan ilk kitabı “İlk Defa”da olduğu gibi Carmack yine gençler arasında geçen eğlenceli, yalın ve biraz daha ateşli bir aşk hikayesi anlatıyor. Her ikisi de zor durumda olan gençler sorunlarına çare olmaya çalışırken beklenmedik olaylarla oyun gerçeğe dönüşüyor ve iki genç aralarındaki çekimle mücadele etmek zorunda kalıyor. Ama zıt kutuplar birbirini çeker ve aşktan kaçılmaz.

İkili bakış açısı
Yazar, hikayesini çok farklı karakterlere sahip olan Cade ve Max’in bakış açılarından aktararak romana ikili bir anlatım kazandırıyor. Bu da karakterlerin zihinlerine girmeyi, içine düştükleri garip durumlarda aldıkları tavırları anlamayı kolaylaştırıyor. 

“Aslında”nın tutku dolu, sürprizli ve eğlenceli anlatımına kapılan okuyucular birkaç bölüm daha olmadığı için üzülebilirler.

Kitap hakkında ne dediler?
“Olağanüstü. İlk Defa’dan sonraki favori kitabım Aslında. Kesinlikle okunmalı.”
Jennifer L. Armentrout, USA Today bestseller yazarı

“Aslında’da istediğiniz her şeyi bulabilirsiniz. Erotik gerilim, kırık kalpler ve muhteşem karakterler Cora Carmack’in eğlenceli dilinde bir araya geliyor.”
Colleen Hoover, New York Times bestseller yazarı 

“Bir kitaptan bekleyebileceğim her şey burada. Yaşamdan bir dilim gibi. Daha fazla Cora Carmack istiyorum.” 
Sophie Jordan, New York Times bestseller yazarı 

Yeni Tanışanlar için Cora Carmack:
İlk Defa kitabı New York Times ve USA Today listelerinde üst sıralarda yer alan yazar Cora Carmack tiyatroyu, seyahat etmeyi ve kendisini güldüren şeyleri seviyor. Hikâyelerindeki karakterlerini tuhaf durumlara düşürmeyi seven yazarın yeni yetişkin kategorisindeki romantik hikâyeleriyle ilgili güncel bilgiler için coracarmack.blogspot.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca yazarı @CoraCarmack twitter hesabından takip edebilirsiniz.

Eser Adı : Aslında
Yazar Adı : Cora Carmack
Çeviren : İmge Tan
Orijinal Adı : Faking It
Türü : Romans
Sayfa Sayısı : 320
Etiket Fiyatı : 20,00 TL
Yayınevi : PENA Yayınları



Kırmızı Kedi’den İki Klasik Daha: “Kızıl Dosya” ve “Dubrovski”

$
0
0
Dünya klasiklerinin en seçkin örneklerini yeni çevirileriyle, klasiklerden uzak duranlara bile sevdirecek küçük boyutlu ve zarif tasarımlarla okurlara yeniden kazandırdığı “Kırmızı Kedi Klasikler Dizisi” iki öncü romanla sürüyor... Edebiyat dünyasının efsane dedektifi Sherlock Holmes ile ilk tanışmayı sunan ve harika çizimlerle desteklenen “Kızıl Dosya” ve Puşkin’in ayaklanma öyküsü “Dubrovski” dizinin yeni kitapları olarak raflarda...

İki farklı yayınevinden raflarda bulunan “Kızıl Dosya” nihayet iyi çeviriyle raflarda yerini almış oluyor... Puşkin’in “Maçka Kızı” ile birlikte en önemli öyküsü olarak kabul edilen “Dubrovski”, uzun süredir piyasada yokken, yeni çevirisiyle dönmüş oluyor...

Kızıl Dosya
İngiliz yazar Arthur Conan Doyle’un bizi Edebiyat Tarihi’nin en ünlü dedektifi Sherlock Holmes ve ortağı Dr. Watson ile tanıştırdığı ilk yapıt “Kızıl Dosya”, harika çizimlerle birlikte Kırmızı Kedi etiketiyle raflarda…

“Cinayetin kızıl ipliği hayatın renksiz yumağının içinden geçiyor, bizim de görevimiz onu çözmek, bir kenara ayırmak ve her karışını ortaya çıkarmak.”

Brixton'da kana bulanmış bir odada işlenen cinayetten geriye sadece birkaç küçük ipucu kalmıştır: Bir yüzük, bir kol saati, bir kitap ve duvara kanla yazılmış bir not. Bu gizemli cinayeti çözmek için uğraşan Sherlock Holmes, müthiş bir dostluğa ve ortaklığa adım atacağı Doktor Watson'la da bu hikâyede tanışır. Aklın çözemeyeceği hiçbir vaka yoktur ve aklı Sherlock Holmes kadar iyi kullanan başka biri de yoktur.  

Bir kimya laboratuvarında tanışan kahramanlarımız, meşhur Baker Sokağı 221B adresindeki evi tutmalarıyla ayrılmaz bir ikili haline gelir. Holmes, zamanının büyük kısmını kendisini geliştirmekle geçirirken bir yandan da emniyet teşkilatına zor davalarda yardımcı olur.

Üstün zekâsı, ayrıntılı gözlem gücü, sıra dışı merakları, akıl yürütme yeteneği ve sonuçtan sebebe ulaşma yöntemiyle Sherlock Holmes, en anlaşılmaz ve çözülmez gözüken vakaları neredeyse hiçbir efor sarf etmeden kolayca çözebilir. 

Bu dâhi dedektifin Doktor Watson’la birlikte tanık olduğumuz ilk macerası Kızıl Dosya, zamanla dizinin en beğenilen örneklerinden olmuştur.

Dizisi : Kırmızı Kedi  / Klasikler
Türü : Roman
Özgün Adı : A Study in Scarlet 
Yazan : Arthur Conan Doyle
Çeviren : İlknur Özdemir
Sayfa  : 172  
ISBN : 978-605-4927-83-8 
Fiyatı : 10 TL  


Rus Edebiyatı’nın öncüsü Puşkin’den bir Robin Hood hikayesi: Dubrovski
“Çetenin lideri zekâsı, cesareti ve soyluluğuyla ün yaptı. Onunla ilgili mucizeler anlatılıyordu; Dubrovski adı bütün dillerdeydi, herkes cesur canilere öncülük edenin ondan başkası olamayacağına inanıyordu.”

Rus edebiyatının kurucularından ve en büyük isimlerinden biri olarak görülen Aleksandr Puşkin, 1837 yılında bir düello sonucu vakitsiz ölünce, yapıtları yarıda kalmıştı: Haksızlık karşısında isyan eden ama aşk karşısında boyun eğen romantik kahramanıyla Dubrovski de son döneminde yazdığı, ölümünden sonra basılan bu yapıtlardan biriydi.

Puşkin, romanda Çarlık Rusyası’ndaki büyük çiftlik sahiplerinin kaprisli ve hırslı ilişkilerini, toprağa bağlı köylülerin birer mal gibi alınıp satılabildiği koşullarını ve malikâne sahiplerini tedirgin eden köylü ayaklanmalarını ele alır. Ayaklanmanın önderliğini, soylu ve subay olmasına rağmen adalet için insanlarıyla birlikte Robin Hood’vari bir “zenginden çalıp yoksula verme” düzeneği kuran Dubrovski’ye vermesiyle yazar, dönemine göre ilerici yanını da göstermiştir.

Dizisi : Kırmızı Kedi  / Klasikler
Türü : Roman
Özgün Adı : Дубровский (Dubrovski) 
Yazan : Aleksandr Puşkin
Çeviren : Sabri Gürses
Editör : Mert Tanaydın
Sayfa  : 148 
ISBN : 978-605-4927-81-4
Fiyatı : 9 TL 


Pyojeok : Kimsesiz Figüran

$
0
0
Ortada paylaşılamayan bir şey varsa ve onu isteyenler de illegal yapılarsa, çoğu zaman çözüm bir tetikçi eliyle sağlanır... İşlenen cinayet sonrası ikinci çözüm de, parasal sıkıntıda olan biri ya da çoğunlukla kimsesiz bir garibanın olayı üstlenmesidir... Genel geçer bu kural bazen de yanlış zamanda yanlış yerde olanın üstüne kalır... Doğruyu bulmak için girişilen mücadele de, aksiyon ve maceranın fitilini ateşler... Gerçek hayatta güçlüler kazanır ama filmlerde öyle olmaz... Mutlaka bir kahraman ortaya çıkar ve suçlular öyle ya da böyle can pahasına cezalarını çeker... Aksiyon sinemasında sayısız örneğini izlediğimiz konuyu işleyen “Pyojeok” da o kimsesiz figüranın peşine takılmamızı isteyenlerden...

2014 yapımı Güney Kore filmi, Cannes film festivalinde yaptığı gösterimle adını uluslararası pazarda duyurmuş ve “The Target” adıyla meraklılarını kısa sürede yaratmıştı... Yoon Hong-Seung ya da uluslararası pazarda kullandığı adıyla Chang’in yazıp yönettiği film, “Oldboy’un yapımcılarından” ibaresiyle de destekli... 2008’de ilk uzun metrajı “Gosa / Ölüm Zili” ile tipik uzak doğu gerilimi sırasını savan Chang, bu kez aksiyon alemine dalmış... Oyuncu kadrosunu da tanınmış isimlerden oluşturmuş... Kahramanlığı üstlenerek yükü çeken Ryu Seung-Ryong’a, Jun-Sang Yu, Jin-wook Lee, Kim Sung-Ryoung, Yeo-Jeong Jo, Eun-ji Jo ve Jin Guo eşlik ediyor...

İlk sahnesinden itibaren kovalamacanın ortasına daldığımız “Pyojeok”, kısa sürede temposuyla izleyicisine ne olduğunu anlatarak öyküsünü kuruyor... Chang’in öyle özel bir senaryo yaratmak gibi bir derdi yok... Türün gerektirdiği denklemi kurmak için, bilinen tiplerle safları oluşturmuş ve merak duygusuyla başlamış öyküsüne... Kahramanımızın yanlış zamanda yanlış yerde olmasının getirdiği macerada beklendiği gibi masumlarda mevcut... Çok zaman harcamadan bir doktor, bir polis ve bir katilden oluşan üçlüyü de çarçabuk kuran Chang, hamile kadın ve özürlü genç karakterlerini de çeşidine katıyor... Kahramanımızın asker kökenli olması, polis teşkilatındaki kirlilik, mafyanın ezberlenmiş halleri gibi kopyala yapıştır karmasından oluşan senaryo böylece oluşmuş... Chang’in önemsediği şey, 98 dakikanın su gibi akması ve seyirciye bir an bile durma şansı vermemesi... Zaten böyle bir senaryonun açıklarını hissettirmeden filmi izlenir kılmanın yolu da oradan geçiyor... Türün Amerikan örnekleri gibi vurgulanmadan geçilmeyecek zorunlulukları ve gösteriş sevdası da olmayınca hedefine ulaşmış Chang... Hiç tökezlemeden formülü işleterek heyecan yaratıyor ve bunu filmin sonuna kadar da koruyor... 

Klişe konusu, ezberden doğmuş karakterleri ve sürprizsiz hallerine rağmen, kurulu saat gibi işleyen ve tansiyonu hiç düşmeyen “Pyojeok”, gerektiği yerde çılgınlık da yaparak türün tüm gereklerini yerine getirerek keyifli izlenen bir örnek...


Vizyona Giren Filmler : 17 Ekim

$
0
0
Dokuz filmin vizyona girdiği haftanın başrollerinde yerli filmler var... İflah olmaz romantiklerin merakla beklediği “İncir Reçeli 2”, kadrosuyla dikkat çeken “Yargıç” ve Derviş Zaim ustanın Altın Koza’da tam not alan filmi “Balık” haftanın öne çıkanları... Çocuk izleyicileri salonlara çağıran “Kikoriki: Yenilmez Takım”, tipik Nicholas Sparks formülesi “Unutulmaz Aşk”, “Süper İncir”in çekim macerasını anlatan yöresel komedi “Üç, İki, Bir… Kestik” ve klişelerden oluşan korku faciası “Şeytan Tepesi” de diğer seçenekler... Belgesel “Hay Way Zaman: Dersim’in Kayıp Kızları” ve şiirle dolu “Albatrosun Yolculuğu” ise az kopyayla, haftanın vizyona girmiş gibi yapan filmleri...


İncir Reçeli 2
Yönetmen: Aytaç Ağırlar
Oyuncular: Halil Sezai Paracıkoğlu, Şafak Pekdemir, Ahmet Uz, Selim Akgül
Konu: Duygu’yu kaybettikten sonra derin bir yalnızlığın içine giren Metin, bir barda şarkılar söyleyerek ve yitirdiklerinin yasını tutarak yaşamını sürdürür.
Ben hâlâ o saçma filmin nasıl olup da bu kadar tuttuğuna şaşıranlardanım... Klişe bir öykünün bunca konuşulması, izlenmesi saçmayken ikincisi geldi... Ağdalı aşk öykülerini sevenlerin ısrarla beklediği, yalnız onlara ait olan film... Ciddiye almamak lazım...


Kikoriki: Yenilmez Takım / Kikoriki: Team Invincible
Yönetmen: Denis Chernov
Konu: Çok çok uzaklardaki Kikoriki adası sakinleri her şeye sahiptir: Çınlayan kahkahalar, iyi arkadaşlar ve modern hayatın kirliliğinden uzak, doğal güzelliklerle dolu bir yer. Kikoriki’de hayat neşeyle akıp gitmektedir. Ta ki birkaç arkadaş, sadece adını duydukları ve hakkında başka hiçbir şey bilmedikleri tanışana kadar: Televizyon...
Ülkesinin popüler tv serisinden sinemaya uyarlanan film, dağıtımcılarımızın işgüzarlığıyla vizyonda... 2011 yapımı filme dair olumlu eleştiriler yokken ve çoktan unutulmuşken, 67 kopyayla salonları işgal edecek...


Unutulmaz Aşk / The Best of Me
Yönetmen: Michael Hoffman
Oyuncular: Michelle Monaghan, James Marsden, Luke Bracey, Liana Liberato
Konu: İki eski lise aşkı olan ve 20 yılın ardından sevdikleri bir arkadaşlarının cenazesi için geldikleri küçük kasabalarında yeniden biraraya gelen Dawson ve Amanda’nın hikâyesi. Bu buruk biraraya gelişleri, unutamadıkları aşkı yeniden ateşler. Ancak çok geçmeden, 20 yıl önce onları ayrılmaya zorlayan güçlerin hâlâ yaşamakta olduğunu ve bugün çok daha büyük bir tehlike yarattığını fark ederler.
Her Nicholas Sparks romanı uyarlaması gibi, iki aşık zorlukları yener mutlu sona ulaşır... Ne yönetmenlik, ne senaryo, ne oyunculuk gerekmez... Yaratıcılık adına ne aransa bulunmaz... 


Üç, İki, Bir… Kestik
Yönetmen: Kerem Sarı
Oyuncular: Mustafa Kılınç, Evren Maral, Nuri Yiğit, Recep Yener
Konu: Küçük bir Ege köyünde yaşayan köylü genci Süleyman Oturak sinemaya delicesine tutkundur. Süleyman katıldığı çekilişten çıkan kamera ile ekibini oluşturup bir film yaparak dünyaya derdini anlatmanın peşindedir.


Yargıç / The Judge
Yönetmen: David Dobkin
Oyuncular: Robert Downey Jr., Vera Farmiga, Robert Duvall, Billy Bob Thornton
Konu: Hank Palmer, çocukluğunu geçirdiği kasabaya, kasabanın Yargıç’ı olan babası cinayetle suçlandığında geri döner. Araları pek iyi olmasa da, babasının davasının ardındaki gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışan Hank, yıllar önce koptuğu ailesi ile de tekrar biraraya gelmenin yollarını bulacaktır.


Şeytan Tepesi / Gallows Hill
Yönetmen: Victor Garcia
Oyuncular: Peter Facinelli, Sophia Myles, Nathalia Ramos, Carolina Guerra
Konu: Bir adam, asi kızı, eski karısı, karısının sevgilisi ve kendi nişanlısı araba yolculuğuna çıkmak zorunda kalırlar. Girdikleri ıssız bir yolda sel sularından ciddi bir kaza geçirirler. Kuytu bir yerde sıkışıp kaldıklarını anladıklarında, tek yaşam belirtisi gösteren yöne doğru ilerlerler. Buldukları yer, yaşlı bir adam tarafından işletilen eski bir moteldir. Çok büyük bir hata yaptıklarını çok kısa sürede anlayacaklardır.
Bu kadar kötü bir filmin gösterime girmesini geçelim, niye çekildiğini anlamak mümkün değil... “Evil Dead”e öykünen ama onu bile beceremeyen klişeyi aklınızdan bile geçirmeyin...


Balık
Yönetmen: Derviş Zaim
Oyuncular: Bülent İnal, Sanem Çelik, Gizem Akman, Myroslava Kostyeva
Konu: Balık, insan doğa ilişkisi üzerine odaklanıyor. Bir gölün kıyısındaki küçük ve güzel bir balıkçı köyünde yaşayan balıkçı ailesinin hayatı doğa ile savaşa girişince yön değiştiriyor. Doğanın hor kullanılmasını ve insanın bundan zarar görmesi meselesini konu edinen film, doğa ile arasına eski zamanlarla kıyaslandığı zaman daha fazla mesafe koyan insanoğluna, doğaya karşı işlediği kabahati, mütevazi bir anımsatma girişimi olarak nitelenebilir.
İnsanoğlunun doğayı tahrip etme çabasını anlatan üçlemenin ikinci filmi, bu dönüştürme çabasının sonunda çırpınan balıklar gibi olduğunu gösteriyor... Dünyanın en önemli sorunlarından birine dair sözleri ve çıkarımları olan, bir meselesi olan film, özel ilgi gösterilmesi gerekenlerden... 


Hay Way Zaman: Dersim’in Kayıp Kızları
Yönetmen: Nezahat Gündoğan
Konu: İki Tutam Saç: Dersim’in Kayıp Kızları belgesel filminden sonra bulunan yüzlerce kayıp kızdan biridir Emoş Gülver. Köklerinden koparıldığında henüz 5 – 6 yaşlarındadır. Devlet tarafından yüzlerce Dersimliyle birlikte Harçik suyu kenarında öldürülmeye götürülür. Yüzlerce kişiyle birlikte ailesi öldürülür. O bir çalının dibinde sağ kalır. 74 yıl sonra 83 yaşında kızıyla birlikte köklerini aramaya karar verir. İşte bu filmde o küçük kız çocuğunun köklerini arama yolculuğu anlatılıyor.


Albatrosun Yolculuğu
Yönetmen: Cengis T. Asiltürk
Oyuncular: Salih Bolat, Ufuk Kaplan, Şenol İpek, Ercan Kesal
Konu: Filmde, bir şairin serüven dolu yaşamı anlatılıyor. Bu serüvenin arka plânında ise aşkların, sahtekârlıkların, mutsuz aşıkların, kanun kaçaklarının, yaşamın kıyısına tutunmuş kişilerin serüvenleri yorucu olmayan biçimde, şiirsel bir sinema dili ve panoromik görüntülerle gözler önüne seriliyor. Görünürde anlatılan aşk ve tutku hikâyesinin arkasında toplumun şairlere ve sanatçılara bakışı ve baskısı sorgulanıyor.


Gazeteci Merdan Yanardağ’dan Çok Ses Getirecek Araştırma Kitabı: Liberal İhanet

$
0
0
Gazeteci-yazar Merdan Yanardağ, Liberal İhanet’te Türkiye’nin demokratik gerekçelerle siyasal İslamcılara teslim edilmesinde önemli rol oynayan liberallere ve sol liberallere ayna tutuyor. 

“Döneklik zor şey, bir kez ihanet ettiğiniz zaman herkesi ihanete zorlamaya başlarsınız.”

Siyasal İslam’a Biat Edenler
Son döneme damga vuran siyasi davalarda, manşetlerde ve gazete köşelerinde iktidar ve cemaat tetikçiliği yapanları bir bir ele alan Yanardağ, süreci siyasal ve entelektüel tarihimizdeki en büyük aydın ihaneti olarak tanımlıyor. 

Ülke ve toplum, küresel sermayenin neoliberal yağma politikalarına teslim edilirken, bu piyasa haydutluğu için “özgürlükçü” gerekçeler üretildiğini vurgulayan yazar, büyük liberal kirlilikten portreler ve ibret verici manzaralar aktarıyor.

“Türkiye, dünyada örneği görülmemiş bir aydın ihaneti yaşadı. Solun bir kesiminin bile celladına âşık olduğu bir dönemden geçildi. Bu süreçte asıl belirleyici rolü ‘sağlı sollu liberaller’ oynadı. Türkiye hâlâ bu dönemi ve ‘yeni gerici tarihsel blok’un hegemonyasını aşmaya çalışıyor. Gezi Direnişi ve Haziran Eylemlerinin tarihsel anlamı budur.”

Liberal İhanet Kırmızı Kedi Yayınevi'nden raflarda... 

Dizisi : Araştırma / İnceleme
Yazan : Merdan Yanardağ
Editör : Tunca Arslan
Sayfa  : 264 
ISBN : 978-605-4927-89-0
Fiyatı : 18 TL


İstanbul’da “Şiir Günleri” Başlıyor

$
0
0
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü, bu sene ilki düzenlenen “Şiir Günleri” programıyla İstanbullulara 5 gün sürecek şiir tadında bir şölen yaşatacak.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü, İstanbul’un edebi iklimine yapılan programlar ve söyleşilerle renk katıyor. İBB Kültür Müdürlüğü, bu sene ilkini düzenlediği “Şiir Günleri” programıyla 50’ye yakın şairi Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi’nde ağırlıyor. “Şiir Günleri”ne, Haydar Ergülen’den Ali Ural’a, Mevlana İdris’ten Hüsrev Hatemi’ye kadar birçok ünlü şair konuk oluyor.  

Programın açılışı 18 Ekim Cumartesi günü 12.00’de TYB İstanbul Şubesi’nin Sultanahmet’teki medresesinde gerçekleştirilecek. Programın ilk gününde son bir yılda yazılan şiirler “Yıl Boyunca Şiir” başlıklı panelde konuşulacak. Son bir yılda yazılan şiirlerin okunacağı “Şiirin Bağbozumu” ekinliği ile İstanbullular tadına doyulmaz bir şiir günü geçirecek.

“Şiir Günleri”nde, 19 Ekim Pazar günü üç farklı kuşağın şairleri dönemlerinin poetikalarını konuşacak. Aynı gün 17.00’de düzenlenecek olan “Şiirin Atölyesi” programıyla şiir severler farklı bir deneyim kazanacak. 20 Ekim Pazartesi günü “Şair Kaybolmayan Umuttur” başlığıyla düzenlenen ilk oturumda insanımızın ve şairlerin şiir serüvenleri ele alınırken, aynı gün 17.00’de “Yeni Şiir Kuramları” teorisyenleri olan şairler tarafından anlatılacak. 21 Ekim Salı günü 14.00’de meselesi olan şiirler ve şiirin meseleleri “Sudan Geçen Yangınlar” başlıklı oturumda ele alınacak. Oturumun ardından 17.00’de “Dava Şiirleri” okunarak, şiirler şairlerin dilinde bir kez daha hayat bulacak. 

“Şiir Günleri”ndeki 22 Ekim Çarşamba günü gerçekleştirilecek “Şairin Dünyası” başlıklı oturuma ünlü şair Hüsrev Hatemi konuk olurken, şiir severler Hatemi’nin edebi dünyasını keşfe çıkacak. “Şiir Günleri” programı, 23 Ekim günü 5 gün boyunca programa katılan şairlerin ve şiir severlerin bir araya geleceği boğaz gezisi ile son bulacak. “Şiir Günleri” için özel olarak basılan “Şiir Gazetesi” Şiir Gemisi’nde şairler, şiir severler ve misafirlere dağıtılacak.   

Cumhuriyet tarihinin en iyi on iki şiiri seçiliyor
“Şiir Günleri”nde eski bir gelenek olan askıda şiir geleneğinin yaşatılması için www.onikisiir.com adresinde yapılan anketle Cumhuriyet tarihinin en iyi on iki şiiri belirlenecek. Seçilen şiirler, “Şiir Günleri”nin düzenlendiği Kızlarağası Medresesi’nde 1 yıl boyunca sergilenecek. 

Şiir Günleri Programı (18-23 Ekim)

1.GÜN / 18 EKİM CUMARTESİ
12:00 AÇILIŞ İKRAM
14:00 "YIL BOYUNCA ŞİİR"
MODERATÖR: A.ALİ URAL
KONUŞMACILAR:  OSMAN ÖZBAHÇE / ADNAN ÖZER / MUSTAFA AYDOĞAN
17:00  "ŞİİRİN BAĞBOZUMU"
MODERATÖR: İRFAN ÇALIŞAN
ŞAİRLER: BÜLENT PARLAK
SUAVİ KEMAL YAZGIÇ
MURAT SÖZER
ŞAFAK ÇELİK
MURAT KOPARAN 
MERYEM KILIÇ 
TANER TAŞTEKİN
HÜSEYİN KARACA

2.GÜN / 19 EKİM PAZAR
14.00 "ŞİİRİN RENKLERİ"
MODERATÖR: PROF. DR. ERGÜN YILDIRIM
KONUŞMACILAR:  HAYDAR ERGÜLEN / FURKAN ÇALIŞKAN / MEVLANA İDRİS
17:00 “ŞİİRİN ATÖLYESİ” / A.ALİ URAL

3.GÜN / 20 EKİM PAZARTESİ
14.00 "ŞAİR, KAYBOLMAYAN UMUTTUR"
MODERATÖR: ŞEREF AKBABA
KONUŞMACILAR:  ÖZCAN ÜNLÜ / SELÇUK KÜPÇÜK / HÜSEYİN AKIN
17:00 "YENİ ŞİİR KURAMLARI"
MODERATÖR: HÜSEYİN AKIN
KONUŞMACILAR: CELAL FEDAİ / HAYRİYE ÜNAL / BÂKİ AYHAN T.

4.GÜN / 21 EKİM SALI
14:00 "SUDAN GEÇEN YANGINLAR"
MODERATÖR: MEHMET DAVUT GÖKSU
KONUŞMACILAR: ALİ AYÇİL / İSMAİL KILIÇARSLAN / AYŞE SEVİM
17:00 "... DEVİRMİYORSA NEDİR Kİ ŞİİR?"
MODERATÖR: MUZAFFER DOĞAN
ŞAİRLER: BESTAMİ YAZGAN
NURETTİN DURMAN
CUMALİ ÜNALDI HASANNEBİOĞLU
SÜMEYRA YAMAN
RECEP GARİP
METİN ÖNAL MENGÜŞOĞLU
ATİLLA MARAŞ
KAMİL REMZİ CİN
ŞEREF AKBABA

5.GÜN / 22 EKİM ÇARŞAMBA
12.30 "ŞAİRİN DÜNYASI"
MODERATÖR: ORHAN ÖZEKİNCİ
ŞAİR: HÜSREV HATEMİ
16:00 "ŞİİRE DEĞEN KANATLAR"
MODERATÖR: SEVİM ARSLAN
KONUŞMACILAR:  PROF. DR. HASAN AKAY / PROF. DR. FATİH ANDI / AHMET MURAT

6.GÜN / 23 EKİM PERŞEMBE
FESTİVAL YEMEĞİ
ŞİİR GEMİSİ
İSTANBUL'UN İNCİSİ BOĞAZ'DA ŞAİRLER VE ŞİİR SEVERLER BİR ARADA...


Yalvaç Ural Teneke Oyuncaklar Sergisi Rahmi M. Koç Müzesi'nde Açıldı

$
0
0
Çocuk Edebiyatının usta kalemi Yalvaç Ural’ın 1901-2014 yılları arası üretilmiş, teneke otomat oyuncaklardan oluşan; “Yalvaç Ural Teneke Oyuncaklar Sergisi”, Rahmi M. Koç Müzesi Fenerbahçe Vapuru’nda daimi müze sergi olarak açıldı. Sergi, okullar, çocuklar ve ziyaretçileriyle buluşmaya hazırlanıyor.

Fenerbahçe Vapuru’nda Kalıcı Bir Müze Sergi
“Yalvaç Ural Teneke Oyuncaklar Sergisi” bundan böyle Rahmi M. Koç Müzesi’nin kalıcı ve sürekli sergilenen bir bölümü olarak yaşamını sürdürecek. Ayrıca Ural, aktif olarak müze içi okul etkinliklerinde yer alacak ve mekanik sistemle çalışan; teneke oyuncak otomatlarının, geçmişte çocuklara neler kazandırdığını ve neler öğrettiğini anlatacak. Mekaniğin çark, zemberek ve anahtar üçlemindeki işleyişini, oyuncak örnekleriyle çocuklara ve ziyaretçilere gösterecek. Onarımın, oyuncağın yeniden kazanımının dışında çocuğa, yenilerini yapma ve yaratma becerisini de kazandırdığını söyleyen Ural, çocuklara örnek oyuncaklarla oynama, onlara dokunma olanağını da sağlayacak. Oyuncaklar, elbette bugünkü sergideki sayısal sınırında kalmayacak. İlerde Ural’ın edinimleri ve oyuncak severler tarafından bağışlanan yeni oyuncaklarla da çeşitlenip zenginleşecek. Daha şimdiden bu sergide yer almaya başladılar ve bu bağışçıların adları ve çocukluk resimleri oyuncaklarıyla birlikte sergide yerini çoktan aldı bile. 

İlk sergiyi tam 285 bin kişi ziyaret etmişti
Yalvaç Ural’ın Teneke Oyuncaklar sergisi ilk kez, Rahmi M. Koç Müzesi tarafından müze gemi olarak kiralanan, Fenerbahçe gemisinde açıldı. Bu geminin de Yalvaç’ın da ilk sergisiydi. Bir ay için açılan sergi, ziyaretçilerden ve okullardan gelen büyük ilgi ve istek üzerine altı ay gibi uzun bir süre açık kaldı. Gerek yazılı, gerekse görsel basında yapılan yayın ve röportajlar, ziyaretçi sayısını arttırırken, ebeveynlerin kendi oyuncaklarını, çocuk ve gençlerin de anne ve babalarının oyuncaklarını görmeleri açısından da çok ilginçti. Hatta çocuklar ve yetişkinler, burada yüz yıl öncesinin oyuncaklarını ve müzelerdeki bazı tarihi oyuncakların da replikalarını görme olanağını buldular. Teneke oyuncaklar sergisini gemide 60 bin kişi ziyaret etti. Bunların arasında yabancıların oranı da azımsanmayacak kadar yüksekti. Rahmi M. Koç Müzesi sergi kapanışını görkemli bir sunumla, Tüyap İstanbul Kitap Fuarı’nda gerçekleştirdi. Bu serginin daha geniş kitlelere ulaşmasın ve duyurulmasını sağladı. Oldukça geniş bir mekan içinde farklı bir tasarımla sergilenen teneke oyuncaklar, ayrıca müzeden getirilen ve tavana asılan küçük uçaklar ve Harry Potter’ın uçan otomobiliyle de desteklenince, sergi alanındaki ziyaretçi ve İstanbul dışından gelen okulların sayısında gözle görülen bir artış oldu. Bu süre için sergi tam 285 bin kişi tarafından ziyaret edildi.

Yalvaç’ın Oyuncak Serüveni ve Oyuncaklar
Yalvaç’ın serüveni 1951 yılında babasının evlerine getirdiği teneke bir polis otomobili ve “Jumbo” adlı bir teneke fille başlıyor. Bir memur ailesinin çocuğu olduğu için yaşantısı kentten kente, kasabadan kasabaya, hatta köylere anne-babasının atanmasıyla geçiyor. Toplanıp kutulanan, denklenen yataklar arasında tam 10 ev gezerek bugüne geliyor bu oyuncaklar. Ve Yalvaç, altmış yıl boyunca küçük bavulunda, atandıkları her kasabaya, kitaplarıyla birlikte taşıyor onları. Hem de hiç durmadan çoğaltarak, bugün de yaptığı gibi.  

Serginin Oyuncakları
Bu koleksiyonu oluşturan oyuncaklar, Yalvaç’ın kendi oyuncaklarının yanı sıra arkadaşlarının, büyüklerinin ona hediye ettikleri ve ülkemiz çocuklarının oynadıkları, yerli ve yabancı oyuncaklardan oluşuyor. İçlerinde; eskicilerden, bitpazarlarından, antikacılardan, koleksiyonerlerden alınmış olanlar da var. Bu seçkin parçalar, tam altmış yıl gibi uzun, titiz, sabırlı, seçici bir araştırma ve çalışmanın sonunda gerçekleşmiş. Hem de niçin? Bizler, kendi çocukluk oyuncaklarımızı arayıp, anılarımızın peşine düşüp bulalım diye...

Elbette bu koleksiyonda, yurtdışı pazarlarından alınmış bazı oyuncaklar da var. Bunların koleksiyon içindeki oranı yüzde onu geçmiyor. Bizim için önemli olan, ülkemiz çocuklarını büyütmüş ve pek çoğunun da özellikle, Beyoğlu’ndaki Japon Mağazası, Bonmarşe ve oyuncakçı dükkânlarından ve halk pazarlarından alınmış olmaları. 

Bu oyuncakların zedelenmiş her bir yanında, her bir ezikte, her bir çizikte, kopmuş her bir parçada çocukların anılarından, yaşamlarından birer fotoğraf saklı. Sanki daha dün oynanmış gibi; üzerlerinde onların ellerinin, parmaklarının izleri var.

Otomatlar ve Bizim Otomatçılarımız
Bu sergide Yalvaç, özellikle otomatın, mekanik düzeneklerle işleyen oyuncakların; insanlık dünyasındaki yerini göstermek istiyor çocuklara. Bir de kültürümüzün önemli bilim adamları oldukları halde, Evliya Çelebi ile tanıdığımız Hezarfen Çelebi ve Lagari Hasan gibi insanların neden yok sayılıp, yıllarca bir düş kahramanı gibi görüldüğünün altında yatan gerçekleri irdelemek, anlatmak istiyor. Yıllarca Alman ve Japon teneke oyuncaklarını taklit ederek, üstelik kötü ve sağlıksız ürünlerle çocuklarımızı buluşturan oyuncak üreticilerimizin, bugün de farklı bir yerde olmadığını, özgün oyuncaklar üretmediklerini ve bunun altında yatan nedenleri sorgulamak ve tartışmaya açmak istediğini söylüyor. Oysa onun asıl amacı, anlatmak istediği; dünyaca ünlü ama bizce bilinmeyen otomat bilginimiz İsmail Rezzaz’ı çocuklarla tanıştırmak.  Sergide onunla ilgili özel bir bölüm de var.

İsmail Rezzaz, 12. Yüzyılda (1136- 1206) yılları arasında Artuklular zamanında Diyarbakır’da yaşamış, sultanın başmühendisi olan Cizreli bir Türk bilim adamı. O sekiz yüz yıl önce önemli otomatlar ve saatler tasarlamış ve bunları yaşama geçirmiş bir usta ve bir öncü. Bugün Ayasofya camiinde ve Topkapı müzesinin 3. Ahmet kitaplığında, teknik resimlerini de kendisinin çizdiği bir otomatlar kitabı var.


Wrong Turn 6 Last Resort : Saflığın Bedeli

$
0
0
Gençlerden oluşan bir grubun tatil yapmak için ormanda bir kulübeye gitmesi ya da ormanlık araziden geçmek zorunda olması her daim kurda kuşa yem olmasına, katillerin ağzını sulandıran taze birer ava dönüşmelerini sağlamıştır korku filmlerinde... Tür sinemasının hiç vazgeçemediği konuya tekrar dönüşü, doksanların sonunda teen slasher filmlerinin patlama yapmasıyla olmuştu... Yetmişlerde başlayan yamyam ailelerin vahşetini de buna ekleyen Alan B. McElroy’un yazdığı ve Rob Schmidt’in yönettiği “Wrong Turn”, 2003 yılının ilgi çeken filmlerinden biri haline gelmişti... Dört yıl sonra başlayan devam filmlerinin sonu ise gelmiyor... Ev sineması pazarında devam eden serinin son filmi “Wrong Turn 6: Last Resort” ay ortasında seyirci karşısına çıktı...

Seriyi kısaca hatırlarsak, her şey tatile gitmekte olan altı kişilik arkadaş grubunun yanlışlıkla saptığı yol yüzünden başlamıştı... Yardım istemek için girdikleri kulübede karşılaştıkları manzarayla avcıların eline düşmüş ve vahşice öldürülmüşlerdi... O yanlış yola sapma fantazisi, yıllar içinde devam etti... İkinci filmde bir reality şov ekibinin çekimlerinde yarışmacılar Batı Virginia’nın akşam yemeği olmuşlardı... Üçüncü filmde de gençlerle hapishaneden kaçanlar yem olmuştu aynı yerde... Dördüncü filmde mevsim değişti bu kez, fırtınadan kaçan sporcu gençler bir senatoryuma sığınarak yem olmuşlardı... Beşinci film de efsanevi bir festival ve maskeli konuklar arasında geçti ve sonuç yine değişmedi haliyle... Gelelim altıncı filme ve önce künyeye bakalım...

Serinin şimdilik son filmi bu kez farklı ellerde... Son üç filmin senaristi ve yönetmeni Declan O'Brien başka bir seriye geçiş yaparak “Joy Ride 3”e imza atınca, devreye Frank H. Woodward ve Valeri Milev girmiş... Dökümanterlerin senarist ve yönetmeni Woodward, 2012’de yazdığı tür kırması “Black Forest”dan sonra ikinci senaryosuna imza atıyor... 2013’e iki film birden sığdıran Milev de üçüncü filmi için yönetmen koltuğunda... Bilim kurgu ile korku gerilimi harmanlayan “Re-Kill” bizde izleyici bulmasa da, “Code Red” berbat bir zombi filmi olarak etiketlenmişti... İkili hazırda formülü belli olan seriye yeni bir ekleme yapma konusunda çok zorluk çekmemiş olmalı... Yine altı kişilik bir arkadaş grubunun başı çektiği kadro önceki filmlerde olduğu gibi kariyerinin başındaki gençlerden oluşuyor: Anthony Ilott, Aqueela Zoll, Sadie Katz, Rollo Skinner, Billy Ashworth, Joe Gaminara, Roxanne Pallett ve Chris Jarvis...

Yine Batı Virginia tepelerindeyiz... Bu kez konaklama yerimiz Hobb Springs... Kaplıcalarıyla konuklarına hizmet veren tarihi bir otel... Altılımız bir miras meselesi yüzünden orda... Danny hem miras kalan otele bakmak hem de hiç tanımadığı ailesinin köklerini öğrenmek üzere soluğu arkadaşlarıyla otelde alıyor ve tatili de aradan çıkarır eğleniriz kafasında yerleşiyorlar... Otelin iki görevlisi Jackson ve Sally aileden olunca Danny için macera başlıyor... Bu arada ilk cinayetler için fazla beklemiyoruz, açılış sahnesinde açık alanda buldukları kaplıcaya girip sevişirken hızlı bir ölümden nasiplerini alıyorlar... İlk sahneden kendini belli eden yönetmen, cinayetleri birer fotoğraf gibi işlemek istediğini ve bol bol göğüs göstereceğini de müjdeliyor seyircisine... Fazla kan yok ama bolca göğüs göreceksiniz der gibi... 91 dakika boyunca da bu düsturu koruyor ve filmde rol alan beş kadını da çıplak göstermek için gerekli ortamı hazırlıyor Milev... Zaten bunun dışında da herhangi bir çabası yok... Klişelerle bezeli senaryonun seriye ekleyecek bir şeyi olmaması süpriz değil ama en azından bir akıcılık kırıntısı beklerdik... Atmosfer yaratmak gibi de bir derdi de yok ikilinin... Amiyane tabirle, varsa yoksa meme... Lakin onu da becerdikleri söylenemez... Erotik gerilim olarak da yerlerde sürünüyor film...

Seri ile olan tek bağı, malumunuz yamyam aile ile bir kaç sahne... Tamamen akraba ilişkileriyle çoğalan ve bu sayede deforme olan aileden çocuk sahibi olacak kimse kalmamış... Jackson ve Sally de bu dertten muzdarip olduklarını anlatıyor Danny’e... Köklerini anlatıp, Sally ile çocuk sahibi olarak bu saf ırkı korumaları gerekiyor... Sözde filmin kilit sahnesi bu... Lakin hiç tanımadığımız Danny’nin bu andan sonraki değişimi o kadar havada kalıyor ki, neredeyse komedi kıvamında... Arkadaşlarının da bu değişimi farketmesi aynı meyanda... Cinayetler arası saf ırkı koruma arzusuna dayanan 91 dakika da ite kaka zorla geçiyor... Oysa bu kadar abartmaya gerek yok... Eldeki hazır malzemeden ve formüllerden daha basit ve inandırıcı bir öykü de çıkarılabilir, en azından vasat bir seyirlik çıkarılabilirdi... Vahşi cinayetleriyle meşhur serinin bu kadar soft hale gelmesini de bunlara ekleyince, berbat bir seyirlik var ortada... Filmin içini doldurmak yerine ucuz numaralarla doldurarak geçiştiren Woodward ve Milev’in ısrarlı tutumu da, fragmanla kandırılan seyircinin saflığının bedeli olarak yazılıyor haneye...

Şu sıralarda yedinci filmin çekileceği ve yine yönetmenliği Milev’in üstleneceği dedikoduları yayılmışken, daha kötüsüne hazır olmak gerekiyor... Berbat senaryosu, kötü oyunculukları başta olmak üzere sinema adına hiç bir artısı olmayan “Wrong Turn 6 Last Resort”, kendisine göğüs meraklısı saftirikleri kurban olarak arıyor... 



Orhan Kemal, 100. Doğum Günü’nde Pera Palace Hotel Jumeirah’da Anılıyor

$
0
0
Roman ve öyküleriyle çağdaş Türk edebiyatının usta kalemi Orhan Kemal, doğumunun 100. yılında Pera Palace Hotel Jumeirah’da anılıyor. 23 Ekim Perşembe günü saat 15.00’da Orient Bar’da gerçekleşecek etkinlikte, Orhan Kemal’in oğlu yazar Işık Öğütçü katılımcılarla söyleşi gerçekleştirerek üstadın bilinmeyen yönlerini edebiyatseverlerle paylaşacak. 

Yıl boyunca gerçekleştirdiği etkinliklerle kültür sanat meraklılarının ilgi odağı haline gelen Pera Palace, Türk edebiyatının usta isimlerini ölümsüz kılmaya devam ediyor. Doğumunun 100. Yılında değerli yazar Orhan Kemal’i anmak için çok özel bir etkinlik düzenleyen otel, Orient Bar’da üstadın oğlu, yazar Işık Öğütçü’yü ağırlayacak. Orhan Kemal müzesinin kurucusu da olan, yazarın edebiyat yolculuğunu araştırarak bugüne kadar çok sayıda çalışmaya imza atmış Öğütçü, babası Orhan Kemal’in mücadele dolu hayatını, mahkumiyet günlerini, eserlerini, Nazım Hikmet ile olan yakın ilişkisini ve bilinmeyen tüm yönlerini hem yazar hem de baba kimliğini ele alarak misafirlere aktaracak.

Hanımın Çiftliği, Bereketli Topraklar Üzerinde, 72. Koğuş, Nazım Hikmet’le Üç Buçuk Yıl gibi birbirinden önemli eserlere imza atmış Orhan Kemal’i, 100. doğum yılında bir de oğlu Işık Öğütçü’den dinlemek isteyen herkes 23 Ekim Perşembe günü Orient Bar’a davetli.

Komik, Dokunaklı, Heyecan Dolu Unutulmaz Bir Hikâye: Kıyıya Vuran Kız

$
0
0
33. İstanbul Kitap Fuarı yaklaşırken alışveriş listelerine girmeye aday bir kitap yayımlandı: Etkileyici güzellikteki kapağı, sıradışı öyküsüyle Kıyıya Vuran Kız, sıcacık, elinizden bırakmak istemeyeceğiniz türden bir roman. Kendi halinde bir kasabada hayat, ansızın sahilde beliren bir kız çocuğuyla sonsuza dek değişir. İsimsiz bu küçük kız kendini kasabalılara kabullendirmeye çabalar, bir anda kasabanın alacağı kritik bir kararda belirleyici olur ve beklenmedik maceralar yaşar.

Günlerden bir gün Wammers Kasabası’nda küçük bir kız kıyıya vurur. Bütün eşyası kırmızı bir valizin içindedir. Hemen kendine bir kulübe ve tekerlekkule inşa edip sahile yerleşir. 

Kasabalılar onu bulmakta gecikmez ama bu isimsiz "Kazazede"nin tek başına yaşamasına müsaade etmeyeceklerdir. Ondan birlikte yaşayacağı kişiyi ya da kişileri seçmesini isterler. İyi düşünmesi gerekecektir Kazazede'nin. Koca Jos’u mu seçecektir? Doktor Hendrik ve Püskül'ü mü? Yoksa tamı tamına on bir oğulları olan fırıncı ile Rosa'yı mı?

Peki ormandaki ayı ve lunapark planları yüzünden kopan kızılca kıyametin sonu nereye varacaktır? Kazazede'yi zor kararlar, maceralı günler bekler.

Kıyıya vuran küçük bir kız,
on bir oğlan,
sümüklü zirzoplar,
Mathilda,
bir ayı,
süperdozerler,
Idaliek Teyze,
bir Gümbürtak,
hayaletler
ve kendi halinde küçük bir kasabanın öyküsü.

Her sayfası tatlı tuhaflıklarla, garip ama sımsıcak karakterlerle dolu olan Kıyıya Vuran Kız, okurlarını gerçek dünya ile hayali dünyalar arasında gezinebilecekleri bir yolculuğa çıkarıyor. Hiç bilmediği bir yerde tek başına bir hayat kurmaya çalışan Kazazede’nin kendine özgü gerçekliği bizi hızla sarıp sarmalıyor, hafif bir alaycılık ve mizahi yanı ağır basan diyaloglarla kurulan öykünün karakterleri sanki canlıymışçasına çıkıveriyor karşımıza. Kitabın temposu hiç düşmüyor, heyecanlı, eğlenceli, mizah dozu yüksek, düşündürücü ve hayal gücüne yer açan bir okuma vaat ediyor.

Flaman çocuk yazınının üretken kalemlerinden Stefan Boonen’ın zarif mizahi anlatımı, çizer Tom Schoonooghe'nin bambaşka dünyaları keşfetmeye köprü olan, naif, tatlı ve yumuşacık, renkli kurşunkalem desenleri ile Kıyıya Vuran Kız, usta işi, unutulmaz bir roman.

Yeni Tanışanlar için Stefan Boonen
Çok yönlü bir yazar olan Boonen, resimli kitaplar, okuma kitapları, eğitici-öğretici kitaplar gibi çeşitli türlerde çocuk kitapları yazmaktadır. Çoğu başka dillere çevrilmiş olan bol ödüllü yapıtları televizyon ve sinemaya da uyarlanmıştır. Boonen ayrıca tiyatro ve anlatının ön planda olduğu ortak projelerde de yer almaktadır.

Kıyıya Vuran Kız
Yazan: Stefan Boonen
Resimleyen: Tom Schoonooghe
Flamancadan çeviren: Burak Sengir
Yayınevi: Hayykitap - 271
Kategori: Yaşasın Çocuklar - 53
Sayfa sayısı: 192
Birinci baskı: Ekim 2014
Fiyatı: 14 TL


Dizi Raporu : Sonbahar Sezonu Yenileri

$
0
0
İyi dizilerin birer birer final yapmasıyla giderek kısırlaşan sonbahar sezonuna, aynı mertebeye yükselebilecek yeni dizilerin eklenmesini merakla beklediğimiz dönem sonunda geldi çattı... Ulusal kanallar ve kabloluların dışında artık online izleme siteleri de bu yarışın içerisinde... Eylül ve Ekim aylarında başlayan otuzu aşkın dizinin ağırlığını uyarlamalar ve bildik konular oluşturuyor... Özgün denemelere ya da orijinal öyküleri mumla aradığımız sezonun yenilerinin, ilk üç bölümleri itibariyle şimdilik hayli kısır olduğunu söylemek mümkün... “Gotham” ve “The Affair”in en iyiler olarak öne çıkarken, “How To Get Away With Murder” ve “Selfie” umut verenler... “Manhattan Love Story”, “A To Z”, “The Flash”, “Constantine” ve “Gracepoint” da en azından izlenebilir olanlar... İşte Eylül ve Ekim ayı boyunca başlayan tüm diziler... 

İzlediklerime dair değerlendirmeleri, başlama tarihlerine göre sıraladım... İzlemediklerimi de tanıtımlarını ekleyerek hazırladım... Yazıyı da, yeni dizileri izledikçe güncelleyeceğim...


Our Zoo
Sonbahar sezonuna çocuklar gibi şen başlamamızı sağlayan BBC yapımı, yaşanmış bir hikayeye dayanıyor... Hayvan sevgisi de başrolde... George Mottershead’in ailesi birlikte işlettiği özel girişim, 1931’de açılan Chester Zoo’nun öyküsü... Matt Charman’ın senaryosuna dayanan dizi, her BBC yapımında iyi oyuncularla bezeli... Lee Ingleby, Liz White, Ralf Little, Stephen Campbell Moore, Sophia Myles, Amelia Clarkson, Honor Kneafsey, Peter Wight ve Anne Reid’den oluşan kadro, bir adamın rüyalarını gerçekleştirme öyküsünün çatısını oluşturuyor... Savaştan döndükten sonra hayata tutunamayan bir adam George, üstelik işe yarar abisinin yerine o dönebilmiş... İki kızı ve karısıyla, anne babasının evinde yaşıyor, aile işini sürdürüyor... Hayvanlara olan aşırı ilgisini küçük kızına da aşılayınca, eve hayvan doldurmaya başlıyor önce... Sonrası özel hayvanat bahçesi fikri ve onun gerçekleşmesine dair uzun yol... 6 bölümden oluşan dizi, özellikle hayvan severler için şahane bir seyirlik...  


Z Nation
Syfy’ın düşük bütçeli zombi dizisi, artık bıktığımız formülü kullananlardan... Virüs dünyayı kasıp kavurmuş, tek umut var, onu da korumak ve aşı üretilecek yere götürmek gerekiyor... Bu yolculukta da başa gelenler dizimizin konusu... Efektler, makyajlar kısacası yaratım kısmı berbat... Dizinin yaratıcıları, doksanlarda “Eerie, Indiana” ve “Strange Luck”a imza attıktan sonra daha çok prodüktör hanesinde adını gördüğümüz Karl Schaefer ve Craig Engler... Oyuncu kadrosunda başı çeken isimlerse, Kellita Smith, DJ Qualls, Michael Welch, Keith Allan, Anastasia Baranova, Russell Hodgkinson, Pisay Pao, Nat Zang, Tom Everett Scott ve Harold Perrineau... Berbat bir ilk bölümle başlayan dizi, b-türü filmleri sevenlere hitap ediyor daha çok... Hatalarını, eksiklerini ve ucuzluğunu dert etmeyenler için keyifli bir seyirlik olabilir ama geri kalanlar için berbat bir dizi...


Glue
İngiliz kanalı E4’ün tek cinayete odaklı polisiyesi, son yıllarda örnekleri artan formülü kullanarak katil kim sorusunun peşine seyircisini de ortak edenlerden... Yaratıcısı da işin ehli bir isim... “Skins” ve “This Is England '88”’in senaristi, “Cast Offs” ve “The Fades”in de yaratıcısı olan Jack Thorne, son olarak “A Long Way Down” ve “How I Live Now” ile de sinemaya geçiş yaparak adını duyurmuştu... Oyuncu kadrosu da İngiliz yapımlarını izleyenler için hayli tanıdık simalardan oluşuyor: Jessie Cave, Callum Turner, Yasmin Paige, Jordan Stevens, Charlotte Spencer, Billy Howle, Tommy Lawrence Knight ve Faye Marsay... Küçük bir İngiliz kasabasındayız... Göçmenlerin de yaşadığı bölgede, bir arkadaş grubunun gece eğlencesiyle açılıyor dizi... İçlerinden birinin cesedi ertesi sabah bulunuyor... Maktülü son görenin kim olduğundan, arkadaş grubunun arasında olanlara kadar geniş bir cinayet soruşturması izliyoruz... Üstelik polislerden biri de, bir dönem arkadaşları... Sekiz bölümden oluşan dizi, iyi başlangıcını aynı şekilde sürdürüyor... Özellikle “Broadchurch” ve benzeri dizileri izleyenlere hitap ediyor...


Red Band Society
Fox’un gençlik komedisi, katalan televizyonunda iki sezonu devirerek hayli ses getiren “Polseres vermelles”den uyarlaması olarak sezonun en avantajlılarından... Uyarlamayı kotaran isim de “Side Order of Life”ın yaratıcısı olarak tanıdığımız Margaret Nagle... İyi de bir oyuncu kadrosu mevcut: Octavia Spencer, Dave Annable, Griffin Gluck, Nolan Sotillo, Charlie Rowe, Astro, Zoe Levin, Ciara Bravo, Mandy Moore ve Rebecca Rittenhouse daha ilk bölümden diziyi sevdirmeyi başarıyorlar... Bir hastanedeyiz... Ergenler ve çocuklarla dolu bölümde yaşayanlar arasındaki ilişkiler, kanser başta olmak üzere hastalıklarla değişen yaşamları ve bu ortamda kendilerini nasıl bulabildikleri dizimizin konusunu oluşturuyor... Kökleri İspanyol işi olduğu için, klasik Amerikan gösterişinden uzak bir yapım... Sıcak ve samimi bir ortamda geçen hafif ama keyifle izlenen bir gençlik dizisi arayanlara duyurulur...


Gotham
Sonunu bildiğimiz öykülerin öncesini izleme albenisi malumunuz... “Smallville” ile tecrübe ettiğimiz bu albeniyi bu kez “Batman” için yaşıyoruz... Henüz “Yarasa Adam” olmamış küçük Bruce Wayne ve suçun kol gezmekle kalmayıp, kaos yarattığı şehire dair macera, Fox’un ve sezonun en büyük yapımı konumunda... Beklentiler de hayli yüksek... DC Comics çizgi romanından uyarlanan dizinin yaratıcısı “Rome” ve “The Mentalist” ile tanıdığımız Bruno Heller... Kolay kolay yaş tahtaya basmayan Heller, ilk iki bölümde de yönetmen koltuğunu Danny Cannon’a emanet ederek iyi başlangıç yapmış durumda... Gerek atmosferi, gerek temposu gerekse de oyuncu kadrosuyla doğru hesapların tuttuğu bir dizi olarak beklentileri karşılıyor... Ki o oyuncuları da sayalım: Ben McKenzie, Donal Logue, David Mazouz, Zabryna Guevara, Sean Pertwee, Robin Lord Taylor, Erin Richards, Camren Bicondova, Cory Michael Smith, Jada Pinkett Smith, Victoria Cartagena, Andrew Stewart-Jones ve John Doman... Bruce Wayne’in anne babasının öldürülmesiyle açılan dizi, şehirdeki suç odaklarının arasında temiz kalmaya ve inancını korumaya çalışan James Gordon’un etrafında dönüyor... İlk sezonu 22 bölüme uzayan dizi boyunca serinin her karakterini de göreceğiz gibi... “Arrow”un tutması üzerine başlayan çizgi roman dizileri furyasının en iyi işlerinden biri olarak başladı ve öyle de gidiyor... Bir an önce izlemeye başlayın derim... 


Scorpion
CBS’in teknoloji dehası soslu aksiyonu, Walter A. O'Brien’ın yaşam öyküsüne dayanıyor... Küçük yaşta hackerlık yaparken yakalanan bilgisayar dahisi, bugün Scorpion adlı firmanın başında... Dizide de dünyayı kurtarması anlatılıyor... Uyarlamayı kotaran isim, “Prison Break”in senaristlerinden ve “Breakout Kings”in yaratıcılarından Nick Santora... Elyes Gabel, Katharine McPhee, Eddie Kaye Thomas, Jadyn Wong, Ari Stidham ve Robert Patrick de oyuncu kadrosunda başı çekenler... Dört kişilik grubun, iç güvenlik ajanıyla birlikte dünyayı kurtarması dizinin konusunu oluşturuyor... Çok tempolu ve akıcı bir dizi olarak sezonun en rahat izlenen dizisi ama konuya yaklaşımın aşırı ciddi olmasıyla yamaları görünüyor... İnandırıcı görünmüyor, aşırı ütopik bir maceraya şahit oluyoruz... Bununla da kalmıyor, karakterler de çok itici... Özel yaşamlarında mağdur gibi işlenmeleri gibi bir saçmalığı da görünce, bir iki bölüm tamam ama tüm sezonu izlemeyi düşünmek zor... “Chuck” gibi biraz daha hafif meşrep olabilse tadından yenmez olabilirdi... Bu haliyle, O’Brien’ın egosunu şişirmek için sipariş edilmiş gibi duruyor... 


Forever
ABC’nin yeni polisiyesi, ölümsüz bir karakterin etrafında gelişen konusuyla dikkat çekerek sezonun en meraklı bekleyişlerinden birini yaratmıştı... “Las Vegas” ve “Chuck”ın senaristlerinden Matthew Miller’ın 1999-2000 arası yayımlanan iki sezonluk komedi “Grown Ups”dan sonra yaratıcısı olduğu ikinci dizi... Ioan Gruffudd ve Alana de la Garza’nın başını çektiği oyuncu kadrosu da Joel David Moore, Donnie Keshawarz, Lorraine Toussaint ve Judd Hirsch... Öldükten hemen sonra yakındaki bir suda yeniden doğan ve yıllardır neden ölmediğini araştıran Henry Morgan aynı zamanda morgda çalışıyor... New York Polis teşkilatının cesetler üzerinde inceleme için başvurduğu isimken, davalarda da aktif görev alarak detektif Martinez’e yardım ediyor... Aldığı notlar ve telefonla varlığından haberdar olduğu kendisi gibi ölümsüz olanı da araması da her bölüm işleniyor... Cinayet çözümleri bakımından çok sıradan bir polisiye, başkarakteri bakımındansa çakma... 2008 yılında Fox’ta başlayan ama sezon onayı alamayınca 8 bölümde kalan “New Amsterdam”dan bir kaç detay farkı dışında kopyalanmış... Yeniden yorumlanırken de, daha mantıksız hale gelip, inandırıcılığını da kaybetmiş... Vasat ilk bölümle başlayan dizinin gidişatı pek ümit vermiyor ama yine de sıkılmadan izlenebiliyor en azından...


How To Get Away With Murder
ABC’nin suç draması, Viola Davis kozu ve kurgusuyla seyircisini tavlamaya çalışanlardan... Her bölüm bir dava, sezonun tamamına yayılan bir cinayet formülünü hayli tempolu bir işleyişle ilgi çekici şekilde kurgulayarak merak duygusunu oluşturuyor... Dizinin yaratıcısı “Grey's Anatomy” ve “Scandal”ın senaristlerinden Peter Nowalk... Billy Brown, Alfred Enoch, Jack Falahee, Katie Findlay, Aja Naomi King, Matt McGorry, Karla Souza, Charlie Weber ve Liza Weil de Davis’e eşlik eden oyuncular... Bir hukuk fakültesindeyiz... Meşhur profesör Annalise Keating’in gözüne girmek için yarışan öğrenciler mevcut... Onlardan beşini yardımcısı olarak belirleyen profesör, bir yandan ders anlatıyor, diğer yandan da ekibiyle birlikte aldığı kazanması imkansız görülen davalarda mucizeler yaratıyor... Cinayetten nasıl yırtılacağını işleyen dizinin diğer konusuysa, kampüste ölü bulunan genç kızın etrafında dönüyor... Profesörün kocasından şüphelenmesiyle başlayan olaylar dizisinde, anlıyoruz ki o koca ölmüş ve beşlimiz cesedi yakıyor... Peki iş nasıl oldu da buraya geldi diye merakımızdan izlememiz bekleniyor... Gayet tempolu bir pilot bölümle başlayan dizi, orijinallikten uzak havası ve “Scandal” esintileri taşıması sebebiyle pek umut vermiyor... Artık her bölüm farklı bir cinayet ya da dava dizilerinin bir kaç istisna dışında tutmadığı gerçeği de düşen reytinglerle görünüyor... İlk dört bölümden görünen, o istisna olmaya hayli uzak kaldığı...  


Selfie
ABC’nin yeni komedisinin yaratıcısı, içi boş modern insanı irdelemeyi seven ve bu malzemeden bolca komedi çıkaran Emily Kapnek... Üç sezon süren “Suburgatory” ile banliyö insanlarıyla dalga geçen Kapnek, bu kez zamanın internet bağımlılığını işliyor... Yirmili yaşlarında takıntılı, benmerkezci ve sosyalliği sadece internet hesaplarından ibaret olan Eliza ile tanışıyoruz... Yaşamdan kopuk, internet bağımlısı ve rüküş giyimli kızımız, kendisine taban tabana zıt adamımız Henry’den yardım istiyor... Onun yardımıyla kötü imajından kurtulacak ve içi dolu bir insana dönüşecek... Ya da dönüşemeyecek... Karen Gillan, John Cho, Da'Vine Joy Randolph, Allyn Rachel ve David Harewood’dan oluşan kadrosuyla, gayet iyi bir ilk bölümle beklendiği gibi başlayan dizi, şimdilik her bölümde üstüne koyarak gidiyor... Kapnek’in tarzını sevenler için çok iyi, geri kalanları ise yer yer kendini görmekle yüzleşme sınavı bekliyor... 



Devam Edecek... 

Yılın Konserine Az Kaldı! Babylon Presents: Jack White

$
0
0
Jack White’ın turne grubunda yer alan klavyecisi Isaiah ‘Ikey’ Owens’ın geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetmesi üzerine Meksika turnesini iptal eden sanatçı, Avrupa turnesine devam ediyor. Turnenin ilk ayağı İstanbul olacak. 

İçinde bulunduğumuz yüzyılın en yetenekli ve üretken isimlerinin başında gelen Jack White, Türkiye’de ilk defa, “Babylon Presents” konser serisi kapsamında 7 Kasım 2014 Cuma akşamı Garanti Bankası ana sponsorluğunda Volkswagen Arena’da sahne alacak. İlk olarak, 2011 yılında dağılan efsanevi ‘The White Stripes’ grubuyla üne kavuşan Jack White, Avrupa turnesinin ilk ayağı İstanbul konserinde Love Interruption, Sixteen Saltines, Freedom gibi klasikleşmiş şarkılarının yanı sıra son albümü “Lazaretto”da yer alan parçaları seslendirecek.

Müzikal çizginin dışına çıkan tavrı ve sıra dışı yeteneğiyle 2000’li yılların en önemli müzisyenlerinden biri olan Jack White’ın konser biletleri ise tükenmek üzere. Jack White hayranları için kapılarını 18.00’de açacak olan Volkswagen Arena, İTÜ Maslak Windowist durağından alana shuttle servis hizmeti de sunacak. 7 Kasım 2014 Cuma akşamı saat 21.30’da sahneye çıkacak Jack White için 50 TL- 170 TL arasında sunulan biletler, biletix.com adresinden satın alınabiliyor.

Babylon’un kabına sığmayan konserler serisi “Babylon Presents”
Babylon, ahalisini buluşturmayı amaçlayan festivalleri gibi, sezon boyunca farklı mekanlarda küratörlüğünü üstleneceği konserler serisine başlıyor. İlkinde Jack White'ın sahne alacağı konserler serisi ile Babylon, ruhuna ve müzikal köküne yakın duran grupları farklı mekanlarda ağırlamayı planlıyor.

Bir Psikanalistin Kaleminden Aşk Acıları

$
0
0
Sayısız nedenle yaşanabilir aşk acısı, ama çıkagelişi temyizi olmayan bir ceza gibidir. Kimileri Werther gibi, sağ çıkamaz. Kimileri hayatta kalır; suskun ya da şikâyetçi, insanlar içinde ya da bir başına… Ama aşk acısı çeken herkes biraz kahramandır. En feci felaketle yüzleşilmiş, sevilen yitirilmiştir. Bu badireyi atlatmak, insanlık durumu içerisinde bir menzili daha kat etmektir: Orpheus gibi sevgiliyi ardımızda bırakıp cehennemden geri döneriz. Ama aşkta bir aldanma payı vardır hep. Ötekinde idealleştirdiğimiz bir imgeyi, arzularımızın yansımasını buluruz. Acı bu idealin imbiğinde damıtılır. Hakikatle yüzleşme anı gelir çatar, acıda kişi kendini tanır.

İş Bankası Kültür Yayınları, psikanalist ve 19. yüzyıl Fransız edebiyatı uzmanı Patrick Avrane’in kaleme aldığı Aşk Acıları isimli psikoloji türündeki yeni kitabını okurların beğenisine sunuyor. 

Tristan ve Isolde, Genç Werther’in Acıları, Romeo ve Juliet gibi edebiyat klasiklerinden olduğu kadar sinemadan, popüler kültürden ve kendi psikanalitik ve klinik deneyimlerinden de yararlanan Avrane, aşk acılarına farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor ve bu insani dramın dinamiklerini gözler önüne seriyor.

Fransızca aslından Şule Çiltaş’ın çevirisiyle Türkçe’ye kazandırılan kitap, Acının Zaferi, Aşk Acısının Kaderi, Narsistik Yanılsama, Acıların Zamanı, Kedilerin Sızlanışı, Sonsöz: Psikanalistin Acısı olmak üzere altı ana bölümden oluşuyor.

Freud ve Lacan gibi önde gelen kuramcıların aşk, fetişizm ve narsisizm üzerine yazdıklarını tartışmaya açan Patrick Avrane, sevilen bir varlığı kaybetmenin acısı asla unutulmazken, aşk acısının nasıl yaşanıp geride bırakıldığını akıcı ve canlı bir üslupla anlatıyor. 

Aşk Acıları
Orijinal Adı: Les Chagrins D'amour
Yazar : Patrick Avrane
Çeviren : Şule Çiltaş
Sayfa Sayısı : 136
Yayınevi : İş Bankası Kültür
Tür : Psikoloji
Etiket Fiyatı : 15 TL


Viewing all 3916 articles
Browse latest View live