Quantcast
Channel: Kayıp Paylaşımlar Koleksiyoncusu
Viewing all 3888 articles
Browse latest View live

Dizi Raporu : Ocak Yenileri

0
0
Her zevke uygun dizilerin ekran macerasına başladığı Ocak ayı boyunca 18 dizi izleyiciye merhaba derken içlerinde mini dizilerde mevcuttu... Yine sinema filmlerinden beslenen yapımcılar sırtlarını romanlara dayamaya devam etti... Merakla beklenen “12 Monkeys” ve “Marvel’s Agent Carter” beklentileri karşılarken, “Fortitude”, “Man Seeking Woman” ve “Wolf Hall” da izleyicisini memnun eden diziler... İzlenme rekorları kırarak herkesi şaşırtan “Empire” tv ekranına damga vururken, bağımsız sinema takipçilerine şölen yaşatan “Togetherness” de ayın öne çıkanlarından... İşte ocak ayında başlayan 18 yeni dizi...


12 Monkeys
1995 yapımı aynı adlı filmin dizi olması türü sevenlerce coşkuyla karşılananlardan. Köklerini 1962 yapımı kısa film “La Jetée”den alan “12 Monkeys” Terry Gilliam’ın türe armağanı olmuştu. Bu kez diziye dönüştürenler “Nikita” ve “Terra Nova”nın senaristlerinden Terry Matalas ile Travis Fickett. Oyuncu kadrosu da Aaron Stanford, Amanda Schull, Kirk Acevedo, Noah Bean, Emily Hampshire ve Barbara Sukowa gibi tanıdık isimlerden oluşuyor. Konuyu herkes biliyordur ama hatırlatalım… Bir virüs dünyayı kırıp geçirmiş ve kıyamete yol açmış. 2043’ten günümüze dönerek dünyayı mahveden ölümcül virüsü daha yayılmadan ortadan kaldırmaya çalışan zaman yolcusu James Cole’un peşinden gidiyoruz… Günümüzden kendisine yoldaş da buluyor ve hikayemiz gelişiyor. Syfy’ın daha ciddi takıldığı dizi çok iyi bir başlangıçla beklentileri karşılayarak 13 bölümlük sezonu için umut verdi. Mart ortasında gelen ikinci sezon onayı da bu durumu taçlandırdı…


Backstrom
CBS’in yeni polisiyesi de artık sık rastladığımız üzere roman uyarlaması. Ana karakteriyle öne çıkan ve komediye de meyleden hikayesi, sevilen dizilerle benzerliği sayesinde en azından keyifle izlenebiliyor. İsveçli yazar Leif G. W. Persson’un 2005 yılında yayımlanan “Linda - som i Lindamordet” romanı ile okurla tanıştırdığı Evert Bäckström çok sevilmiş ve şimdilik üç kitaplık seriye dönüşmüş bir karakter… “Bones”un yaratıcısı Hart Hanson uyarlamanın sorumlusu ve oyuncu kadrosu da Rainn Wilson, Genevieve Angelson, Kristoffer Polaha, Page Kennedy, Beatrice Rosen, Thomas Dekker ve Dennis Haysbert gibi tanıdık simalardan oluşuyor. Davaları empati yoluyla “Ben, senim” diyerek kurduğu cümlelerle çözen dedektif özel hayatı olmayan asosyal ve hayata küsmüş bir tipleme... Oldukça da çatlak... Bu haliyle başta “House MD” olmak üzere bir çok diziden izler bulmak mümkün... Çok özgün olmasa da kolayca sevilebilir ve keyifli vakit geçirtebilir bir dizi... İzlenme oranı giderek düştüğü için henüz ikinci sezon onayı alamadığını da belirtelim...


Banana
“Queer as Folk” ile tabuları yıkan Davies, “Tofu”, “Banana” ve Cucumber” ile gay temalı üçlemesinin parçasında “muz”un ne anlama geldiğini belirtmeye gerek yok sanırım... Fisayo Akinade, Letitia Wright, Georgia Henshaw, Hannah John-Kamen, Bethany Black, Luke Newberry ve Chloe Harris oyuncu kadrosunun başı çeken isimleri... Sekiz bölümden oluşan dizi her bölümde bir karakteri merkeze alıyor ve onun hikayesini işliyor... İlk bölümde diğer dizi “Cucumber” ile iç içe geçen karakterlerle genç Dean’in öyküsü hem cinsel yaşamı hem de ailesiyle olan ilişkisi çerçevesinde anlatılıyor... Evde kalabilmek için kirayı ödemek zorunda olan Dean, işyerinden arkadaşı Henry’nin mucizevi teklifiyle yırtıyor... Farklı, renkli ve eğlenceli ama rahatsız olma ihtimaliniz mevcut...


Catastrophe
Channel 4’ün yeni komedisi, belki de sezonun en antipatik dizilerinden biri... İngiliz bir kadınla Amerikalı bir adamın tek gecelik ilişkilerinden doğan çocukla başbaşa kalmalarını anlatan dizinin yaratıcıları aynı zamanda başrolleri de paylaşan Sharon Horgan ve Rob Delaney... Carrie Fisher, Ashley Jensen, Mark Bonnar, Jonathan Forbes ve Mark Bonnar da onlara eşlik edenler... Sıradan bir kadınla adamın biraz gönül eğlendirmesi sonrası çocuk haberi almalarıyla birlikte yaşamaya karar vermeleri ve yeni hayatlarına alışma çabalarını anlatan dizi çok komik olmasa da tipik İngiliz dizilerinin aksine doğal ve samimi... İkinci sezon onayı haberini de kanalın sevinç içinde verdiğinin altını çizeyim... 


Crims
BBC3’ün hapishane komedisi, iki arkadaşın ortama uyum sağlama hallerinden komik anlar çıkarmaya çalışıyor... Dan Swimer ve Adam Kay’in yaratıcısı oldukları dizinin başı çeken oyuncuları da Elis James, Kadiff Kirwan, Lashana Lynch, Theo Barklem-Biggs, Cariad Lloyd ve Naomi Cooper-Davis... İlk bölümün kısa süresine rağmen çok uzun hissedilmesini basit numaralarına borçlu... Tipik cinsiyetçi göndermeler, Elton John üzerinden dönen geyikler derken orijinal bir espriye rastlamak hayli zor... İki yıllık mahkumiyetin sonu gelecekmiş gibi görünmüyor...  


Cucumber
Channel 4’ün gay temalı dizilerinin üçüncü halkası Russell T. Davies imzalı... Vincent Franklin, Cyril Nri, Julie Hesmondhalgh, Freddie Fox, James Murray, Fisayo Akinade ve Con O'Neill’den oluşan kadro eğlencede sınır tanımıyor... Yer Manchester ve eşcinsellerin modern yaşamları dizimizin konusu... Orta yaşını devirmiş gay Henry, hayat arkadaşıyla birlikte yaşamaktan sıkılmış ve monotonluğun dibine vurduğunu düşünüyor... İlişkilerini daha ciddileştirmek isteyen partnerinin aksine işyerinden arkadaşının para sorununa çözüm olmanın bonusu olarak yanlarına taşınıyor ve bir nevi gençlik çeşmesinin başına kuruluyor... Diziyi tarafsız gözle değerlendirmek zor... Eşcinselliğe olan bakış açınız seyir keyfinizi de etkileyecek... İki erkeğin öpüşmesini ve durmadan cinsel organ esprisi yapmaları sizi rahatsız ediyorsa yanına bile yaklaşmayın... 


Empire
Dizilerin artık ticari meta haline dönüşmesini sağlayan müzikallerin şimdilik sonuncusu bir müzik şirketine çeviriyor kamerasını… Siyahilerin dünyasına dalıp bolca entrika izlerken olası hit şarkı bombardımanına da tutuluyoruz… Şarkıların satışlarını da arttıran dizi, sezona en yüksek reyting oranlarıyla da damga vurarak yaptı sezon finalini… Müzikal dramayı hip-hop müzik ve eğlence dünyası arasında işlemek Amerikan izleyicisinin tam da arayıp da bulamadığı bir şeymiş meğer… 12 bölümlük ilk sezondan herkes memnun, ikinci sezon onayı da cepte… “Precious” ile 2009’a damga vuran yönetmen Lee Daniels ve “The Butler”da birlikte çalıştığı Danny Strong’un yaratıcısı olduğu dizinin oyuncu kadrosunda da Terrence Howard, Bryshere Y. Gray, Jussie Smollett, Trai Byers, Grace Gealey, Malik Yoba, Kaitlin Doubleday ve Taraji P. Henson başı çekiyor ve çoktan gönülleri fethetmiş durumdalar… Çok orijinal bir konusu olmasa da türü sevenler için baştacı…


Eye Candy
MTV’nin giderek çıtayı yükseltme çabasının son ürünü beklenmedik derecede ciddi ve gerilimli... Daha popcorn dizilere imza atan kanal bu kez çocuk edebiyatının Stephen King’i olarak tanınan Robert Lawrence Stine’in romanından uyarlama ile sağlam iş çıkarmış. Serileriyle meşhur yazarın daha büyük yaşlar için yazdığı üç romandan biri olan “Eye Candy”, kaçırılma ve cinayet içeriyor. “New Amsterdam”ın yaratıcısı ve “Teen Wolf”un senaristlerinden Christian Taylor uyarlamayı kotaran isim. Kuşağının öne çıkan yıldızı Victoria Justice’e, Casey Deidrick, Harvey Guillen, Kiersey Clemons ve John Garet Stoker eşlik ediyor... Kardeşinin gözleri önünde kaçırılmasının şokunu atlamamış ve halen aramaya devam eden Lindy, işinin imkanlarını kullanarak kayıp vakalarıyla ilgilenen bir bilgisayar dahisi... Arkadaşlarının baskısıyla sosyalleşmek için online randevu sitesine üye oluyor ve buluşmalar başlıyor. Bir cinayetle anlaşılıyor ki, site kullanıcılarından biri seri katil ve Lindy’i de izliyor... Güçlerini polisle birleştiren Lindy ile birlikte seri katil avına bizde çıkıyoruz... İyi pilot bölümle şaşırtan dizi başladığı gibi ilerlemeye devam ediyor. Konusu ilginizi çektiyse keyifle izleyeceğiniz garanti...


Fortitude
Dünyadaki en güvenilir yerin yaşadığı kabusu kuzey dizileri havasında anlatan İngiliz yapımı ayın belki de en çok ilgi uyandıran dizisi... Sky Atlantic’in henüz ikinci sezon onayı vermemesi şaşırtıcı olsa da 13 bölümlük ilk sezonu çok iyi gidiyor. “The Deep” ve “Low Winter Sun”la tanıdığımız Simon Donald’ın yaratıcısı olduğu dizinin oyuncu kadrosu da Christopher Eccleston, Stanley Tucci, Sienna Guillory, Michael Gambon, Sofie Gråbøl, Richard Dormer, Nicholas Pinnock, Luke Treadaway, Verónica Echegui, Johnny Harris, Chipo Chung ve Phoebe Nicholls’dan kurulu... Kutuplar bölgesinde Fortitude’dayız... Belediye başkanı önemli bir projeyi açıklamak üzere... Bölgede huzursuzluk sıfır, suç oranı yok, cesetleri yok edecek doku örtüsü olmadığı için ölüm sayısı da sıfır... Böyle bir ortamda bulunan bir fosil her şeyi kökünden değiştirmek üzere... Vahşice işlenen bir cinayetle başlayan olaylar dizisini izliyoruz... Sadece katil kim sorusu ile kalmayan dizi her bölümde hikayesini derinleştiriyor... Gerek konusu gerek işleyişi gerekse de oyunculuklarıyla son dönemin en iyi yapımlarından biri...


Galavant
“Cars”, “Bolt”, “Tangled” ve “Crazy, Stupid, Love.”ın senaristi Dan Fogelman ikinci dizi denemesinde… “The Neighbors”la iyi iş çıkararak iki sezonu deviren Fogelman yine eğlence yaratmış… Joshua Sasse, Timothy Omundson, Vinnie Jones, Mallory Jansen, Karen David ve Luke Youngblood’un başını çektiği oyuncu kadrosu da gayet uyumlu… ABC’nin müzikal komedisi masal dünyasında geçiyor ve bolca göndermeyle yakışıklı prensin kraldan intikam almasına odaklanıyor… Şarkısı ve eğlencesi bol, her şeyi yerli yerinde… Pamuk şekeri gibi diziyi, iyi hissettirenler listenize alabilirsiniz…


 
Hindsight
VH1’in fantastik komedisi bizde pek ilgi gösterilmeyen dizilerden... Emily Fox’un yaratıcısı olduğu dizinin oyuncu kadrosu da Laura Ramsey, Sarah Goldberg, Craig Horner, Nick Clifford, John Patrick Amedori, Jessy Hodges, Drew Sidora ve Donna Murphy’den oluşuyor... Bildik bir ikinci şans konusu üzerinde gezinen dizi kullandığı müziklerle de öne çıkarak sevildi ve 10 bölümlük ilk sezonunun bittiği gün ikinci sezon siparişini de kaptı... İkinci evliliğini gerçekleştirmeye hazırlanan Becca için her şey mükemmel gözükse de kafasını kurcalayan bazı endişeler vardır. Doğru seçimleri yapmak isteyen Becca bir zamanlar çok yakın arkadaşı olan Lolly’yi de düşünmeden edemez. Asansörde yaşadığı garip bir olayla kendini bir anda 1995 yılında ilk evliliğini yaptığı günde bulur. Acaba bu defa doğru kararları verebilecek midir? Eskimiş konusuyla ne iyi ne kötü, sadece türün meraklılarına hitap ediyor...


Man Seeking Woman
FX’in yeni komedisi belki de son dönemin en orijinal ve yaratıcı dizisi… Gücünü de yazar Simon Rich’ten alıyor. Yazarın 2013 yılında yayımlanan “The Last Girlfriend on Earth: And Other Love Stories” adlı kısa öykülerden oluşan kitabından uyarladığı dizi ilişkilere sürrealist bir bakış atıyor. “Saturday Night Live”ın senaristlerinden biri olarak tv ekranına yabancı da olmayan Rich ilk dizisinde müthiş bir sinerji yaratmış ve anlatım tonunu da yakalamış… Jay Baruchel, Eric André, Britt Lower ve Maya Erskine’nin başını çektiği oyuncu kadrosu da gayet iyi… Josh Greenberg’in ilişki sonrası hayata ve yeniden sahalara dönüşünü izliyoruz ama alışık olduğunuz hiçbir şey yok burada. Eski sevgilisinin Hitler ile ilişkisinin olması, mastürbasyon yaparken elinin alıp başını gitmesi, sevgilisinden arta kalan eşyaların paranormal zulmü bunlardan bazıları… 10 bölümlük ilk sezonunu geride bırakan dizi biraz geç de olsa ikinci sezon onayını alarak yüreklere su serpti… Ekranlarda böyle dizilere daha çok ihtiyaç var…


Marvel’s Agent Carter
Marvel evreni sinema salonlarından sonra tv ekranlarında da genişliyor… “Captain America”dan doğan dizi güzel ajan Peggy Carter’ın macerasına odaklanıyor… Filmin senaristleri Christopher Markus ve Stephen McFeely dizinin yaratıcıları olarak oyuncuları da aynen taşımışlar ve aynı havayı devam ettirmişler… Dizinin sinema filmi tadında olmasını sağlayan bu güzelliği taçlandıranlar da Hayley Atwell, James D'Arcy, Chad Michael Murray, Enver Gjokaj, Shea Whigham ve Dominic Cooper olmuş… Tek konuya odaklanan dizi, Howard Stark’ın çalınan icatlarının peşine düşüyor ve derli toplu sekiz bölümle sezon finaline gayet iyi yürüyor… 


Schitt's Creek
CBC’nin daha başlamadan ikinci sezonuna onay verdiği sitcom’u zamanının zengin ailesinin maddi çöküşünü anlatmaya odaklanıyor... “Amerikan Pastası” serisinde oynadığı baba karakteriyle tanınan Eugene Levy, oğlu Dan ile birlikte yaratıcısı olduğu komedide başrolleri de üstlenmişler ve onlara Catherine O'Hara, Daniel Levy, Annie Murphy, Jennifer Robertson, Tim Rozon, Emily Hampshire ile Chris Elliott eşlik ediyor. Eskinin video mağazası sahibi zengin ve garip aile şaka olsun diye aşağılayarak aldıkları kasabadaki evde yaşamak zorunda kalacak kadar çöküyor... Bu ortamda yeni hayatlarına alışmaları da dizinin komik anlarını yaratıyor... Tanıdık simalardan oluşan kadrosuyla ilgi çeken dizi bildik konusuna rağmen güldürüp eğlendiriyor...


Sons of Liberty
History Channel’ın 3 bölümlük mini dizisi adından da anlaşılabileceği gibi Amerikan tarihinin en kritik dönemlerinden birini işliyor... 1775–1783 yılları arasında Büyük Britanya ve Kuzey Amerika'daki On Üç Koloni arasında geçen ve Amerika Birleşik Devletleri'nin kurulmasıyla sonuçlanan Amerikan Bağımsızlık Savaşı dönemindeyiz... Yer Boston... Amerikan Devrimi denen dönemde huzursuzluklarla valinin bir türlü diş geçiremediği Amerikalıların sesleri yavaş yavaş yükseliyor. Vergiler yüksek, uygulamalar da pek insani değil... Radikal grubun sözü geçen lideri de aynı adlı dizi ile tanıdığımız John Adams’ın oğlu Sam Adams... Stephen David, David C. White ve Kirk Ellis senaryoyu kotarırken Kari Skogland da yönetmen koltuğunda... Ben Barnes, Marton Csokas, Ryan Eggold, Michael Raymond-James, Rafe Spall, Henry Thomas, Jason O'Mara ve Dean Norris de oyuncu kadrosunun başını çekenler... Dizinin müziklerine de Hans Zimmer imza atmış... İngilizleri saf kötüler olarak çizen milliyetçi yapım bağımsızlık mücadelesini de çok subjektif işliyor ama haklarıdır diyelim... Sinema filmi tadında yapım maalesef çok temposuz ve beklendiği gibi gaza getirmekten uzak ama yine de tarihi dizi meraklılarının test etmesinde fayda var...


The Book of Negroes
Lawrence Hill’in aynı adlı romanından uyarlanan 6 bölümlük mini dizi yaşadığı ülkeden çocuk yaşta kaçırılan ve Amerika’da köle olarak satılan bir kadının hikayesine odaklanıyor. Bir dönemin popüler konusunu yeniden ekrana taşıyan CBC dizisinin uyarlamasına Lawrence Hill ve Clement Virgo imza atmış... Aunjanue Ellis, Lyriq Bent, Cuba Gooding Jr., Louis Gossett, Jr., Ben Chaplin, Allan Hawco, Greg Bryk ve Jane Alexander’in başını çektiği oyuncu kadrosu da küçük tarih dersini verenler... 1750 yılında başlayan öykü Aminata Diallo’nun köleliğinden başlayarak Amerikan Devrimine dönemine kadar uzandığı için de dikkat çekiyor... 11 yaşında köyünden kaçırılan küçük kızın hayatta kalma hikayesi... Ağır işleyişle dramanın dibine vuran dizinin oyunculukları ve konusu gayet iyi ama sıkılmadan izlemek biraz zor...


Togetherness
Bağımsız sinemanın gözde yönetmenleri Duplass kardeşlerin ilk tv çıkarması sakin ve derli toplu... Jay Duplass, Mark Duplass ve Steve Zissis üçlüsü, sıcak ve samimi bir öykü anlatıyor. Öyle sürprizler, şaşırtıcı anlar yok ama sahici. Mark Duplass, Melanie Lynskey, Amanda Peet ve Steve Zissis’in başını çektiği kadroda Peter Gallagher, John Ortiz, Joshua Leonard ve Mary Steenburgen de yer alıyor. İkinci çocuklarını kucağına yeni almış çiftimiz bir yandan birbirlerinden uzaklaşmanın boğuculuğuyla baş etmeye çalışırken, erkeğin arkadaşı ile kadının kız kardeşi de bu tabloya ekleniyor... Aynı çatı altında hayallere ve hayata tutunmaya çalışmaları da konumuz... Sekiz bölümden oluşan ilk sezonuna biraz sönük başlasa da az ama öz izleyicisini memnun eden dizi, ikinci sezon onayını da çok geçmeden aldı... Bağımsız sevenler ıskalamasın... 


Wolf Hall
BBC Two yeniden uyarlamaya doyamadığı Anne Boleyn dönemine dönüyor ve köklerini romandan alıyor... Hilary Mantel’in 2009’da yayımlanan ve kısa sürede çok satar haline gelip bolca ödüle boğulan romanı “Wolf Hall” ve üç yıl sonra devamını getirdiği “Bring Up the Bodies”inden uyarlanan dizinin sorumlusu da son dönemin yükselişteki senaristi Peter Straughan... “The Men Who Stare at Goats”, “Tinker Tailor Soldier Spy” ve “Frank” ile tanıdığımız Straughan senaryoyu kotarırken “White Oleander”la tanıdığımız Peter Kosminsky yönetmen koltuğunda... Oyuncu kadrosu da Mark Rylance, Damian Lewis, Claire Foy, Bernard Hill, Anton Lesser, Mark Gatiss, Mathieu Amalric, Joanne Whalley ve Jonathan Pryce gibi önemli isimlerden oluşmasıyla dikkat çekiyor... 1520'lerin ingiltere'sinde, tudor hanedanı dönemindeyiz... Thomas Cromwell’in hayatını anlatan roman üçlemesinin devam edeceğini söylemek de sürpriz olmaz... Daha hazırlık aşamasında kalitesini belli eden dizi beklentilerin de üzerinde... BBC’nin mükemmel yapımları listesine şimdiden ekleyelim...



Meltem Arıkan "Özlemin Beni Savuran"la Yitik Ülke'de

0
0
Yunusları korumak için bağışlanan unutulmaz bir roman “Özlemin Beni Savuran” Yitik Ülke Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı.

Tartışmalı romanların yazarı Meltem Arıkan bu kez özgürlük ve aşk arasında kalan yaşamları anlatıyor. Yitik Ülke Yayınları’nca yayımlanan “Özlemin Beni Savuran”, kadınları yönlendiren suçluluk duygusuna dair, kadınlardan yana, kadınlara uyarı niteliğinde bir roman.

“Belki de ben suçluyumdur. Suçluluk duygusu nasıl yaşanır bilir misiniz? Neden suçlu olduğunu bilmeden, kendini bildin bileli suçlu hissetmek. Sanki doğmam yeterli olmuş gibi. Suçlu. Ne yaptım ben, bunca suçlanmak için? Neden hep kaçıyorum? Neden hep saklanıyorum? Neden hiç korkmuyorum? Neden hep ölümün peşinden gidiyorum?” 

Yeni Tanışanlar için Meltem Arıkan
“Ve... Veya... Belki...” (1999), “Evet... Ama... Sanki...” (2000), “Kadın Bedenini Soyarsa” (2002), “Yeter Tenimi Acıtmayın” (2003) adlı romanlarıyla tanındı ve geniş okur kitlelerine ulaştı. 2004 Şubat ayında toplatılan ve bir basımı sansürlü olarak gerçekleştirilen “Yeter Tenimi Acıtmayın”, iki ay sonra mahkeme kararıyla beraat etti. Arıkan, bu olay nedeniyle Yayıncılar Birliği'nce 2004 Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü'ne değer görüldü. 2005'teki “Zaten Yoksunuz”un ardından, yazarın altıncı romanı “Umut Lanettir” 2006'da yayımlandı. Meltem Arıkan 2007 yılında “Oyunu Bozuyorum” adlı tiyatro metniyle 8. Lions Tiyatro Ödülleri kapsamındaki Özgün Yeni Oyun Ödülü'nü aldı. Arıkan'ın, “Beden Biliyor” (2008) adlı bir de araştırma kitabı bulunmaktadır. Yazarın "Özlemin Beni Savuran" adlı romanı Yitik Ülke Yayınları'nca 2015'te yeniden yayımlandı.

Özlemin Beni Savuran, Meltem Arıkan, roman, 180 sf, 15 TL

Postiga Yayınlarından Beş Yeni Kitap Üç Yeni Baskı

0
0
2008 yılında sıra dışı bir fikirle kurulan ve bilinen anlamda yayıncılık politikası oluşturmadan, yenilikçi fikirleri ve yaratıcı kavrayışları gündeminde tutarak projeler geliştirmeyi kendine amaç edinerek, güncel eserleri halkla buluşturmayı hedefleyen Postiga Yayınları bu ay raflarda yerini alan beş yeni kitabını duyurdu... Bireylerin iç dünyasında kıvılcım yakmayı sağlayacak, dünyaya bakış açısını zenginleştirecek eserler sunun Postiga, üç romanın yeni baskılarını da okurlarına sunuyor...


Bir Deniz Kızı Hikayesi / Canan A. Düzgan
Kısa zamanda 3. baskısına ulaşan Belalı Korumam isimli kitabın yazarından... 

Okyanus…  Onu gördüğümde, dile getiremediğim ve aklımdan geçen tek şey buydu. Okyanus gibiydi gözleri. Okyanus bile bu kadar derin değildi belki... Çaresiz, yalvaran bakışlarıyla bana bakıyordu. Ve gözlerindeki yakarış, dudaklarında süzüldü. "Yardım et..." Sessiz... Güçsüz... Ürkek... Öyle olağanüstüydü ki aşkları... Öyle masum... İki yakın arkadaşıyla Karayipler'e tatile giden Walt'un aklında sadece üç şey vardı; kızlar, okyanus, eğlence. Peki, Karayipler'in en güzel koylarının birindeki mağarada, çaresiz,  okyanus gözlü bir kızla karşılaşınca, hayatının değişeceğini tahmin edebilir miydi?

İki aşık kalp... Walt ve Elka... Ölüme, imkansızlığa karşı ne kadar direnebilirdi?
"Yemin ederim sana her şeyi düzgün öğreteceğim. Korkunca öpülmüyor biliyor musun? O, sadece seni öpebilmek için uydurmuş olduğum bir yalandı. Pizzamı da paylaşabiliriz söz veriyorum. Yine dönmedolaba bineriz ve bu kez, korkmaman için sımsıkı sarılırım sana. Seninle uyumak için uydurduğum bahaneler olmadan beraber uyuruz...Hı?"
Mart 2015 / 1. Baskı / 733 Sayfa / 30 TL


Gençlik Hatırası / Ece Altınkaya
Sana Ateş Böceği ve Peri Kızının hikâyesini anlatmamı ister misin?

Masum bir masalın içinde çok sevmişlerdi, Peri Kızı ve Ateş Böceği… Birbirlerine bir kalp atımı kadar yakın olup, okyanus aşırı kadar uzakken. Yeryüzünde, insanlık tarihi kadar eski, yeri göğü yakacak kadar heyecan verici; ey AŞK! Ve yaşamaya devam ettikçe, o da bizimle birlikte var olacak. 
Çocuk yaşlarımın sonu genç kızlığımın başıydı. Başımda kavak yellerinin estiği, rüya gibi yıllardı. Henüz lisedeydim. Ve kalp kırıklığından henüz bihaberdim. Bir gün okulun çıkışına o geldi. Adı Ateş'ti. Adı gibi yakıp kavuran koyu renk bakışları, asi tavırları ve tavırlarına inat gülümsediğinde amansızca ortaya çıkan can yakan gamzeleri vardı. Ansızın gelmiş ve benim tekdüze çarpan yüreğimi alıp kendi yörüngesine fırlatmıştı. Ateş çenemden tutarak başımı tekrardan kendisine doğru kaldırmıştı. Güven veren ve ışıldayan bir gülümsemeyle bana bakmış "Ve eğer senin için kokum, biraz olsun senden bana esen ve beni serseme çeviren kokun gibiyse, şu zavallı kalbim mutuluktan çıldırabilir…"' demişti. Kocaman açılmış gözlerimle ona bakmıştım.

"Ben nasıl kokuyorum ki?
"Aşk gibi…"
Şubat 2015 / 1. Baskı / 464 Sayfa / 24 TL


Hançer / Ezgi Bağcı
Eğer yok olmak buysa, eğer insan yok olurken bütün güzel duyguları hissediyorsa, daha binlerce yok olabilirdi. Ölümdü… Bir gölge misali onu takip eden, aldığı her nefeste soğukluğuyla ciğerlerini dolduran ölüm. ‘Maskesiz,’ diye düşündü. Hançer maskesiz yaşayan bir ölümdü. Ve kadın... Ona doğru çekildiğini hissetti. Ufkun aslında bir uçurum olduğunu bilen minik bir serçeydi. Sonunun geldiğini hissetse de engel olamıyordu uçuşuna. İki sarmaşıktı ruhları, sarp kayalıklara tırmanmış, birbirine tutunan ve sonsuzluğa uzanırcasına sarılan… Dolandılar, birbirlerineydi bu aidiyet. Toprak yeşilde yalnızlığından kaçak, yeşil toprakta susuzluğuna damla. Ama kader ki, sarmaşıklara bir ruhu paylaşmak yazılmışsa, dolanmışlarken delicesine, kuruturlardı birbirlerini… Aşk bir yanda bembeyaz bir melek, bir yanda kalbe saplanmaya hazır bir Hançer’di. 

Tamamen siyahlara bürünmüş ve gecenin içerisinde kaybolmuştu. Kar maskesinin altından etrafını inceleyen koyu yeşilden griye dönen gözleri dikkatliydi. Bedeni her an harekete geçmeye hazır bir halde gerilmişti. Tetiğin ucunda tuttuğu parmağını saniyeler sonra kıpırdatacak ve hedefini indirecekti. Şu anda gözlediği hedefini…
Şubat 2015 / 1. Baskı / 352 Sayfa / 22 TL


Romantik Oyun / Elif Yılmaz
Romantik Oyun Başlasın!

“Aşk… Aşk, benim hastalığımın yan etkisiydi. Benim esas hastalığımın adı romantizmdi ve her şey, romantik bir oyunla başlamıştı.”

İki arkadaş... Birbirlerini etkilemek için bir oyuna girişirlerse ne olur? Steven ve Tina için her şey eğlenceli bir oyun olarak başladı. Tek amaçları oyunu kazanmaktı. Bu noktaya kadar ortada herhangi bir sorun görünmüyordu. Sorun, rakibini alt etmeye çalışırken birbirlerinden etkilenmeleriyle başlamıştı. İyi olan kazansın mottosuyla başlayan bu oyunda biri diğerinden daha iyiydi. Peki, ilk hangisi aşık olacaktı? Daha doğrusu söz konusu aşksa, ortada kazanan var mıydı? Romantik oyun başlasın!

“Her şeyi düzelteceğini bilseydim, sana sadece iki kelime söylerdim.”
Şubat 2015 / 1. Baskı / 311 Sayfa / 20 TL


Senden Bebek İstiyorum / Aslıhan Akagöz
Çok okunan Çirkin Güzel serisinin yazarından...
Bir adam neden baba olmak ister? Mutlu ve sıcacık bir yuvada kendinden bir parçaya hayat verip onu büyütmek için, olabilir mi? Ama Yiğit ve Mert’in baba olmayı kabul etmelerinin sebebi bu değildi. Büyükanneleri Pakize Hanım gülümseyerek, “İlk kim kucağıma bir torun verirse bütün servetim onundur,” deyince Mert, sırf Yiğit’e bir konuda daha üstünlük sağlayabilmek adına kabul etmişti bu isteği. Tek niyeti Yiğit’i her konuda alt edebilmekti. Peki, Yiğit buna izin verecek miydi? Mert’in kendisini alt etmesine göz yumacak mıydı? Peki iş anne adaylarını ikna etmeye gelince neler olacak dersiniz?

Aslıhan Akagöz’ün çok okunan romanlarından aldığınız tadı sürdürmeye devam edebilirsiniz. Eğlenceli ve bir an bile kesilmeyecek heyecanıyla elinizdeki kitapla yazara hayranlığınızın artacağını garanti ederiz.

“Benim size verebilecek hiçbir şeyim yok,” dedi güçsüz bir sesle. 
“Hayır, yanılıyorsun Sedef.” Adını adamın ağzından duymak garipti. Rahatsızlık vericiydi. “Sen şu sıra bana çok lazım olan o en önemli şeyi verebilirsin.”
“Ben anlayamıyorum. Mert Bey siz benden ne istiyorsunuz?” 
“Ben senden bir bebek istiyorum.”
Şubat 2015 / 1. Baskı / 616 Sayfa / 28 TL


Postiga Yayınları Bursa Kitap Fuarı'nda “Buselik”, “Bir Daha Yüzümü Görmeyeceksin” ve “Benzemez Kimse Sana”nın yeni baskılarını okurlarıyla buluşturdu.


Benzemez Kimse Sana / Seda Özay
Esme ve Dağlar… Bir kadın ve bir adam!

Aşka bulaştırdılar ellerini, yüzlerini... Dokunarak ısındılar, susarak anlaştılar. Korktular, kızdılar, kapıları çarpıp kaçtılar. Hep bir yol aradılar; her yol birbirlerine çıktı. Karmakarışık oldular, kayboldular... İkisi de anlamadı; aşkla baş edilebilir miydi? Vazgeçince unutulabilir miydi? Peki hatıralar kimin emrindeydi?

"Duyarsızlıkların sığ sularına sürüklendiğimiz, hatta sürüldüğümüz, ilişkilerin peynir ekmek gibi tüketildiği şu yaşadığımız günlerde Seda Özay'ın entelektüel duyarlığını özellikle önemsiyorum. Birebir hissettiren, yer yer muzipçe gülümseten, buram buram yaşanmışlık kokan kendine özgü şiirsel anlatımını seviyorum. Ama sanırım en çok, saf aşka duyduğu saygıya saygı duyuyorum..."
Hakan İşcen

“Hayatın ancak hisli perdesinde göz göze gelebileceğiniz cümlelerin sahibi Seda Özay. Kaleminin ucunda, hatırlatan, yüzleştiren, sızlatan, tanıklık eden bir şeyler var hep...  Kalbe yakın, unutmaya uzak... Sanatı ve edebiyatı buluşturan özel dünyasını keşfeden okuyucuların, yazdıklarından vazgeçemeyeceğine inanıyorum. Çünkü yolu aşk onun...”
Emre Kalcı
Mart 2015 / 2. Baskı / 184 Sayfa / 16 TL


Bir Daha Yüzümü Görmeyeceksin / Seda Özay
“Ben her şeyi yazdım. Seni, beni, akıttıklarımızı, kandırdıklarımızı, utandıklarımızı… Ben her şeyi yazdım. Yolumdan yürüyerek değil koşarak peşime düşen sevdanı da... Gözlerini kapatarak sevişen bir adam tanıdım. Onunla gözleriyle sevişen bir kadın tanıdım. Ve aynı rüyâyı aynı uykuda paylaşan iki kişi tanıdım... Sen ve Ben... Sen ve ben aynı yastıkta ölebilirdik öyle demiştik. Hatırladım...”

Ne zaman ki aşk kapıya dayandı, hesap sormaya başladı. Konuşacak hali kalmadığını anladı. Aldı başını düştü yollara. Şehirleri dolaştı. Belki kalbine bir şahit aradı belki de suç ortağı. Ama daha da yalnızlaştı… Kâh trende, kâh vapurda, kâh bir kafede. Hep bir şarkı vardı dilinde, nihâvend. Kulaklarında çınlıyordu sesler. Sözler duyuyordu seslerden. Durmuyor, cümleler kuruyordu. “Susturun şu çalgıları, ona bir yalan söyleyeceğim…” diyordu. Anıları bir türlü unutamıyordu… Terk edilmişti, vazgeçememişti. Ölesiye özlemişti, söyleyememişti. İçinden bir çığlık attı. Çığlık dağıldı, paramparça oldu. Onlarca cümleden geriye tek bir söz kaldı, o da son sözü oldu “Bir Daha Yüzümü Görmeyeceksin”!
Mart 2015 / 3. Baskı / 184 Sayfa / 16 TL


“Aksiseda” ve “Tesadüfen Aşk”ın yazarı Başak Kızıltan’ın ilk romanı “Buselik” ikinci baskısıyla raflarda!  

Başak Kızıltan, Aşkta ikinci şansa olan inancınızı tazeliyor. Bir kadını yalnız zaman ve  yaşadıkları şekillendirir… Bazen geçmişe yapılan ufacık bir yolculuk, alınan yolun en iyi özetidir. Buse; düğününe sayılı günler kala giriştiği geçmiş muhasebesiyle yüzleşirken, geleceğinin ona neler getireceğinden henüz habersizdir. Hayata umutlu gözlerle bakan bir genç kızken; kanatları kırılarak aldığı yolda, yaralı bir yüreğe dönüşeceğinden de… Öyle bir yolda yürüyecek ki üstelik, sahip olduğu mucize, yaşadığı onca burukluğu sineye çekmeye yetecek. Yaralarını sarmak için çıktığı yol ise, onu Göcek'e, Berke'ye getirecek. Buse ve Berke… İki yorgun aşk savaşçısı… İkisi de aşktan payına düşen acıyı yüklenmiş, ikisi de ürkek, iki yürek… Buselik… Tadı, adında saklı naif bir aşk hikayesi…

"Gün ışımaya başlar ve belki de ilk kez güneşin doğduğuna lanet, sizi ayıran o sabaha isyan edersin. Ve sessizce kalkıp yanağına bir öpücük kondurup "Ben gidiyorum," dersin. Beklersin ki doğrulsun, o da seni öpsün. Ama o sadece "Git," der gözünü bile açmadan, kulaklarında çınlar "Git! Git! Git!"
Mart 2015 / 2. Baskı / 344 Sayfa / 20 TL


Marslı : Gezegende Tek Başına

0
0
Biz “pdf okuyamıyorum”, “E-kitap nedir yahu. Kitap dediğin basılı olacak, dokunacaksın sayfalarına” demeye devam edelim, okyanusun öbür ucunda e-kitap büyük ilgi görüyor ve okurlara yepyeni heyecanlar yaşatıyor... Herkesin dilinde aynı söylem: “Yayınevleri risk almıyor!” Böylesi anlarda internet, beklenen altın golü atmak için uygun ortam... Yazarların ellerinde dosyaları, yazdıklarını yayımlatmak için uğraşırken çok zaman kaybettikleri de malum... O zamanı da kısaltan bir formül, kendi romanını internet üzerinden yayımlamak... Birçok avantajı da beraberinde getiriyor. Bakıldığında çok dezavantajlı görünüyor halbuki... Büyük reklam kampanyaları yok, farkındalık yaratacak ilanlardan ve basındaki süslü cümlelerden uzakta keşfedilmeyi bekleyen kitaplar bunlar... Ve keşifçisinin okumak için onu teşvik eden hiç bir şey olmaması da her an vazgeçilebilir kılıyor bu kitapları... Bu dezavantajları aşmak ise gerçek reklam kampanyası oluyor: O meşhur fısıltı gazetesinde kulaktan kulağa yayılmak... İşte bu yollardan geçerek birçok dile çevrilerek dünyayı kapsayan bir etkiyle yayılan romanların sayısı giderek artıyor... Andy Weir’in “Marslı”sı da onlardan biri...

İnternette yayımlanan romanların içerik olarak en önemli artısı, bir yayınevinin süzgecinden geçmemesi... Bu denetimsizliğin özellikle kilit anlarda ticari kaygı için kalem oynatılmasından uzak durulması kurmaca romanları daha gerçekçi kılıyor... Okurken de hissediyorsunuz bu durumu... “Marslı”ının en büyük albenisi de burada... Hiçbir denetleyicisi olmadan okuruyla konuşuyor bir nevi Andy Weir... Kahramanının başına ne gelmesini istiyorsa geliyor, kimsenin etkisi altında kalmadan, kimseye yaranmak zorunda kalmadan... Bilmediği bir evrende sözcüklerin rehberliğinde ilerleyen okurun en büyük keyfi de bu... 

On beş yaşından bu yana programcılık yapan ve halihazırda yazılım mühendisi olarak çalışan Andy Weir, ilk romanı “Marslı”yı internette yayımlamasının ardından öyle büyük bir ilgiyle karşılandı ki, haklarını önce bir yayınevine satarak kitabını basılı olarak gördü... Sonrası Ridley Scott’ın ilgi gösterip sinemaya da uyarlayacak olması... Tam bir Amerikan rüyası... Film demişken detaylandıralım... Şu anda post-prodüksiyon aşamasında olan filmin senaryosunu “Cloverfield”, “The Cabin in the Woods” ve “World War Z”nin senaristi Drew Goddard kotarırken yönetmen koltuğunda da Ridley Scott oturuyor... Matt Damon, Jessica Chastain, Michael Peña, Kristen Wiig, Jeff Daniels, Naomi Scott, Kate Mara ve Sean Bean’den oluşan oyuncu kadrosuyla 25 Kasım’da vizyona girmesi planlanan filmin büyük sükse yapacağı ve çok konuşulacağı şimdiden belli...

Ve gelelim romana... Yayımlandığı ilk tarih 2011... İnternette kendi halinde yayımlanan bir bilim kurgu olarak dilden dile yayılıyor ve tür içerisinde belli bir yer edinmesi de sanal alemde gerçekleşiyor kısa sürede... Klişeler üzerinden ilerleyen fantastik bilim kurgulara teslim olmuş bir ortamda özel yetenekli bir karakter ya da uzaylı barındırmadan sıradan biri üzerinden ilerleyen bir roman “Marslı”... Olabildiğince gerçeğe yakın, hatta yaşanmış bir hikaye olduğunu düşündürecek kadar güçlü... 2013 yılında sesli kitaba dönüşmüş önce, basılı olarak yayımlanmasıysa 11 Şubat 2014... Bir ay bile geçmeden New York Times’ın o meşhur Best Seller listesinde yerini almış... Üç yıl içerisinde internet üzerinde okurların birbirlerine öneriyle yayılan ve çok satar haline gelen roman bizde de Emre Aygün tarafından çevirilerek İthaki yayınları etiketiyle Aralık 2014’te raflarda yerini aldı... “Goodreads okurlarına göre 2014’ün en iyi bilimkurgu romanı” etiketiyle...

“Marslı”, temelde bir Robinson Crusoe öyküsü anlatıyor... Mars’ta keşif yapmak üzere yollanan ekibin yaşadığı aksilik sonrası apar topar dünyaya dönüşü sırasında geride kalan ve öldü zannedilen Mark Watney’in öyküsü... Kazadan uyandığında yaşamak zorunda olduğu günleri sayarak başladığı hesaplamalarla dünyaya dönüp dönemeyeceğine dair bir heyecana sürükleniyoruz... Sıradan bir botanist... Orada olma sebebi toprağı incelemekken imkansızı gerçekleştirmek olarak güncelleniyor... İnsanlığın Mars’a ilk kez insanlı uzay aracı göndererek yeni ufuklara yelken açtığı “Ares” programının üçüncü görevi Ares 3’ün en düşük rütbelisi koca gezegende tek başına kalıyor... Yemek, su, oksijen başta olmak üzere sorunlarla donanmış bir yaşam mücadelesine başlıyor... NASA’nın farketmesiyle dünyanın en ünlü adamı haline geliyor...

Andy Weir müthiş bir hikaye yaratmış ve heyecanı sürekli canlı tutarak merak duygusunu öyle bir yükseltiyor ki, romana başlayınca bırakmak neredeyse imkansız... Başka bir şey düşünemez oluyorsunuz... Aklından geçen her şeyi söyleyen kahramanımızın en ufak detayı bile atlamadan ayrıntılı anlatım ve tarifleriyle hesaplamaları da romanı çok gerçekçi yapıyor... Gereksiz cümle kurmadan dopdolu bir roman “Marslı”, türün gerektirdiği her şeyi de karşılıyor... Mizahı da mevcut, şaşırtıcılığı da... Beklenmedik olaylarıyla yarattığı heyecanı ve sürükleyiciliğiyle 2014’ün en iyi bilimkurgu romanı etiketini sonuna kadar hak etmekle kalmıyor, son yılların en iyileri arasında... Türe ilgi duyanlar için tam bir şölen... Okumak için tereddüt etmeyin...

Marslı / Andy Weir
The Martian
Çevirmen: Emre Aygün
Yayınevi : İthaki Yayınları
Aralık 2014 / 1. Baskı
415 Sayfa
25 TL


Vizyona Giren Filmler : 27 Mart

0
0
Üçü yerli yedi filmin vizyona girdiği hafta eğlence ve dram vaat ediyor... Haksızlığa uğrayanların dramı “Bizim Hikaye”, iddialı yerli komedi “Güvercin Uçuverdi”, eğlenceli animasyon “Evim” ve korku gerilim “Şeytanın Kapısında” haftanın öne çıkan filmleri olurken, konusu ve kadrosuyla merak uyandıran “Danny Colllins” ve Tony Gatlif imzalı “Geronimo” da diğer alternatifler... Roman uyarlaması “İçimdeki İnsan” ise haftanın kaçırılmaması gerekeni...


Bizim Hikaye
Yönetmen: Yasin Uslu
Oyuncular: Cansel Elçin, Haluk Piyes, Sera Tokdemir, Burcu Kıratlı
Konu: İsmail, yazdığı bir kitaptan dolayı 12 Eylül 1980 döneminde cezaevine düşer. Karısı Nimet hamiledir ve iki çocuğuyla kimsesiz kalmıştır. Üç sene sonra kocasının ölümü onu iyice yalnızlaştırır. Üç çocuğunu büyütür ve okutur. Avukat olan büyük oğlu Ahmet babasının haksız yere yattığını ve hiçbir suçu olmadığını söyleyerek dava açıp babasının günlüğünü alır ve iade-i itibar davası açar. Ahmet’in yarınını bu dava belirleyecektir.


Güvercin Uçuverdi
Yönetmenler: Selami Genli ile Onur Koçal
Oyuncular: Atalay Demirci, Gökhan Yıkılkan, Ali Erkazan, Salih Kalyon
Konu: Yüksel Güvercin, yıllar önce geçirdiği bir kaza sonucu kör olan annesiyle birlikte yaşamaktadır. Annesi oğlunun pilot olduğunu zannetmektedir ve en büyük arzusu gözleri açıldığında oğlunun uçağında uçabilmektir. Yüksel ise annesine söylemek zorunda kaldığı bu beyaz yalanı temizlemek için bir an önce pilot olmalıdır. Çünkü annesinin göz ameliyatına sayılı günler kalmıştır. Yüksel’in diğer sorunu ise ilk aşkı olan Sema’yla evlenebilmektir.


Evim / Home
Yönetmen: Tim Johnson
Konu: Kendi halkı tarafından kovalanan ve dünyamıza gelen sevimli ziyaretçi Of, yolculuk sırasında maceracı Lüle ile beklenmedik güzel bir arkadaşlık kurar. Beraber bir dizi komik maceradan sonra Of farklı olmanın ve hatalar yapmanın insanlığın bir parçası olduğunu anlar. Birlikte “Evim” kelimesinin anlamını keşfederler. Tim Johnson, Evim’i “kıyamet sonrası, uzaylı istilası sırasındaki dostluk komedisi yolculuğu animasyonu” olarak tanımlıyor.
Yediden yetmişe herkesin gönlünde yer edecek harika bir seyirlik... Bizden olmayanı ötekileştirip nefret eder ve korkar hale geldiğimiz dönemde izlemek daha anlamlı olacak... Gülüp eğlenirken verdiği mesajları da almayı ihmal etmeyin...


Şeytanın Kapısında / At the Devil’s Door
Yönetmen: Nicholas McCarthy
Oyuncular: Naya Rivera, Catalina Sandino Moreno, Ashley Rickards, Nick Eversman
Konu: Hırslı emlâk danışmanı Leigh, lanetli olduğu söylenen bir evin satışını üstlenir. Kontrol için eve geldiğinde ev sahibinin gizemli bir şekilde ortadan kaybolan kızı Hannah’yı gördüğüne emindir. Leigh şüphesini kız kardeşi Vera ile de paylaşarak farkında olmadan onu da tüyler ürperten bu lanetin içine çekecek, kayıp kız artık ikisi için de ölümcül sırlar taşıyan korkutucu bir kâbusun başlangıcı olacaktır.
Ortada bir kabus falan yok... Çok bildik bir konuyu sıkıcılıktan uyutan bir tempoyla işleyen film sadece müzikleri ve anlık bam güm çıkışlarıyla korkutmaya çalışıyor... Ne atmosfer var ne de gerilim...


Danny Colllins
Yönetmen: Dan Fogelman
Oyuncular: Al Pacino, Annette Bening, Bobby Cannavale, Jennifer Garner
Konu: Yaşı ilerlemekte olan rock yıldızı Danny Collins görünürde her şeye sahiptir. Yıllarca yorucu bir hayat sürmesi, başarısız ilişkiler, beste yapamamak ve her gece aynı şarkıları seslendirmek, zamanın çılgın rockçısında olumsuz etkilerini göstermeye başlamıştır. Çıkacağı son turnesini iptal eder ve New Jersey’nin küçük bir kasabasında bir otele yerleşerek, müziğe olan sevgisini ve yıldızlık yolunda ihmal ettiği ailesini yeniden keşfetmeye çalışır.


İçimdeki İnsan
Yönetmen: Aydın Sayman
Oyuncular: Vedat Erincin, Suavi Eren, Menderes Samancılar, Füsun Demirel
Konu: Gazeteci-yazar Nuri, uzun yıllar sonra doğup büyüdüğü taşra kentine gelir. Amacı, babadan kalan bir bahçeyi satıp İstanbul’a geri dönmektir. Kentte eski arkadaşı Sabri ile karşılaşır. Yazar bahçe satışını gerçekleştirir. Sabri ise çalıştığı devlet dairesinde bir psiko-travma geçirmektedir. Eline geçirdiği ağır bir nesne ile ansızın şefinin kafasını parçalar. Dairedeki iş arkadaşları Nejla, Hulusi ve diğerleri dehşet içindedir.
Nihayet bir meselesi olan, cinayet işleyen karakterinin bu noktaya nasıl geldiğini acele etmeden ince ince dokuyarak işleyen bir yerli filmle karşılaşmanın keyfi bambaşka... Gücünü romandan alıyor ne de olsa... Haftanın kaçırılmaması gereken filmi...


Geronimo
Yönetmen: Tony Gatlif
Oyuncular: Celine Sallette, Rachid Yous, David Murgia, Nailia Harzoune
Konu: Fransa’nın güneyi. Genç bir sosyal eğitimci olan Geronimo, St. Pierre mahallesinin gençleri arasındaki gerilimi yatıştırmaya çalışmaktadır. Türk kökenli genç bir kız olan Nil Terzi’nin görücü usulü evliliğinden kaçıp, çingene sevgilisi Lucky Molina’nın kollarına koştuğunda mahallenin havası değişir. Onların kaçışıyla iki grup arasındaki düşmanlık da alevlenir. Geronimo olup bitenlere kayıtsız kalamaz ve tarafları yatıştırmak için kolları sıvar.
Kendince Romeo ve Juliet uyarlamasına girişen Gatlif sanki düşündüklerini uygulayamamış ya da büyük resimdeki boşlukları görememiş... Bir türlü yaratamadığı atmosferini, beklenmedik derecede yapaylığını ve zayıf senaryosunu başka türlü açıklamak zor...


İki Efenin Unutulmaz Destanı “Mor Cepkenliler” Yitik Ülke'den Çıktı

0
0
30 yılda yazılan unutulmaz bir efe romanı! Aydınlı yazar Ahmez Zeki Muslu, Yörük Ali Efe ve Kıllıoğlu Hüseyin Efe'nin "Mor Cepkenliler"ini bu dev kitapla ölümsüzleştirdi. 

İzmir'in işgalinden "Milli Mücadele"ye geçiş dönemi, Kurtuluş Savaşı'nın önemli bir evresidir. Bu dönem, eşraf ile din adamının, yurtsever subay ile aydının el ele verdiği arayış dönemidir. Ve bu dönemin en önemli öznelerinden biri de kuşkusuz "mor cepkenli" Batı Anadolu zeybekleridir. Onlar saf ve gerçek bir yurtseverlikle hareket ettiler. Gecikmeden silaha sarılıp Yunan işgalini durduran, bu mor cepkenlilerin verdiği mücadele, Türk romanında gerektiğince yer almadı. Dahası onları savaşmaya iten nedenler ve bu saf gerçek toplumsal bellekten ha silindi ha silinecek. Anımsayalım, örgütlenmede, Yörük Ali Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, Kozalaklı Mehmet Efe ve Demirci Mehmet Efe gibi her biri birer eşkıya olan bu mor cepkenlilerin, köylü kitleleri üzerindeki nüfuzundan yararlanılmaya çalışıldı. Kuvayi Milliye adı altında toplanan bu birlikler, Denizli yönünde ilerleyen Yunan ordusunun karşısına demiryolu boyunca dikildiler. Yörük Ali Efe ve Demirci Mehmet Efe, iki farklı dünyanın iki efesi.

Ahmet Zeki Muslu, işte bu direnişi ve coğrafyayı, otuz yıllık bir araştırmadan sonra "Mor Cepkenliler"de anlattı. Pek çok kişiyle konuştu, onlarca yazılı kaynağı taradı. Kitabın ikinci cildiyse "Menderes'in İki Yakası" adını taşıyor. Yazarımız, işgal ordusuna ilk kurşunu sıkan, Çineli "Kıllıoğlu Hüseyin Efe" ekseninde, onları ve "Kurtuluş Savaşı"nın bu cephesini, bir kez daha ölümsüzleştirdi. “Mor Cepkenliler”, Yitik Ülke Yayınları'nca yayımlandı. 

Mor Cepkenliler, Ahmet Zeki Muslu, Roman, 440 sf, Yitik Ülke Yayınları, 25 TL

At the Devil's Door : Kesişmede Fısıldanan

0
0
Tarihin en eski rekabetidir şeytan ile insan arasında geçen bitmek bilmeyecek mücadele... Yaratıcının yanından kovulunca düşman olduğu insanın aklını çekmek için her türlü numarayı deneyen şeytan çoğunlukla insanları ele geçirir ve kötülüğü ilk elden daha iyi yayma fırsatı bulur... Bazen de kendi tohumunu bırakmak ister dünyaya... “Rosemary’s Baby” ve “Omen” serisinde gördüğümüz şeytanın çocuğu meselesine uzun zaman sonra yeniden dönüyoruz... Bir kez daha deniyor şeytan, insan gibi olmayı... Haliyle de kapıya dayanıyor “At the Devil’s Door” ile... 2014 yapımı Amerikan gerilimi “Şeytanın Kapısı” adıyla vizyonda...

Korku gerilim türünün durmaksızın motor demesine rağmen yeni ve iyiyi bir türlü yakalayamadığı ortamda aynı adlı kısa filminden uzun metraj çıkartmıştı Nicholas McCarthy... 2012 yılının en çok beğenilen filmlerinden biri olan “The Pact” bildik bir konuyu işliyorsa da kurduğu atmosfer ve yarattığı gerilimle yönetmenin adını ümit vaat edenler listesine yazmamıza neden olmuştu... Yeni senaryosunu da kotardığı “At the Devil’s Door” ile ikinci uzun metrajına imza atmış oluyor... Oyuncu kadrosunu da tv destekli oyunculardan kurmuş...  Gençlerin gözdesi “Glee”nin yıldızı Naya Rivera, “Che” filmleriyle tanınan Catalina Sandino Moreno, “Awkward.”ın yıldızı Ashley Rickards ve “Missing” ile parlayan Nick Eversman kadronun öne çıkan isimleri... 

McCarthy şaşırtmayı seven bir yönetmen... Filmin resmi konusunun yine içeriğiyle çok ilgisi yok... Sonradan adının “Home” olarak değiştirerek izleyicisini neredeyse hiç ipucu vermeden buyur etmek istiyor... Konuyu okursanız lanetli ev gerilimi bekliyor sizi... Halbuki alakası yok... Filmini çok iyi başlatıyor McCarthy, iyi sahneler yaratıyor atmosferi ince ince işliyor ve günümüze geçiş yapıyor... Ne oluyorsa da ondan sonra oluyor... O başlangıcın filme hiçbir faydası olmadığını anlıyoruz... Kayıp kızın arada gözükmesiyle perili ev gerilimine göz kırpan yönetmenin asıl amacı ortalardan sonra ortaya çıkıyor... Senaryo ile mantıkla işi yok... Kurduğu sahneleri birbirine bağlamak için fazla kafa yormadan oldukça çalakalem bir konu var ortada... Bu yüzden ilk bölümden sonrası sürekli aksıyor ve temposuzluktan çekilmez oluyor... Enikonu şeytanın insan gibi olma isteği var ortada... Birini ayarlıyor ama başaramıyor... Emlakçı kızımız gelince tekrar deniyor ama onu da dolaylı yoldan yapmak istiyor nedense... Şeytanımızın vakti bol, sabırlı ve dolaylı yoldan çözüyor işlerini... İnsanı hamile bırakma konusunda kimseye ihtiyacı olmadığını bildiğimiz şeytanın gereğinden fazla sabırlı ve seçtiği kişiye aracı kullanarak ulaşmasında çok sorun yok aslında... Daha akıcı bir işleyişle belki hissetmezdik ama ağır temposuyla sıkıldıkça mantığımız devreye giriyor ve her şey iskambilden kale gibi dağılıyor... O saatten sonra şeytanın çocuğunu görsek ne olur, görmesek ne olur... Doğuştan kaybediyor ne de olsa gözümüzde... Sahne sahne bakarsak gayet iyi olan filmin bütünlüğü sağlayamaması yüzünden heba olması da kaçınılmaz oluyor... O sahnelerin de bir hükmü kalmıyor haliyle...

"Önemli olan döktüreceğim sahne, senaryo dediğin bahane" mottosuyla ilerleyen McCarthy’nin berbat finaliyle üzerine tuz biber ekmesi de fazla beklenmedik... En azından finaliyle bir sürpriz yapabilir ve her şeyi unutturabilirdi... Arada parlayıp sönen ve bolca esneten “At the Devil’s Door” başıboş gezinen şeytanına 91 dakikalık yoldaş arıyor ama şeytan bu, kandırmak için bekliyor!


Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi'nden Yeni Kitap : İlahi Sol

0
0
Temsil etmenin sona erdiği bir çağda yaşıyoruz. Sorun artık temsil etmek değil modaya uymaktır. “Siyasetçiler” umarsız bir şekilde modaya uymaya çalışıyor; başka bir deyişle yaptıkları konuşmaların önceden belirlenmiş özel efektler, ortam ve performanstan ibaret olduğu söylenebilir. Yaymaya çalıştıkları ideoloji, sahip olduğumuz sağlam ve samimi inançlarda en ufak bir değişikliğe yol açmıyor.

Bu, bir gösteriye dönüşmüş siyaset ve medya profesyonelleri zaferidir. Kendini hâlâ “ilahi” özellikler taşıyan, şeffaf, erdemli ve ahlaklı, yerleşik değerlerle kesinlikle tarihe mal olmuş değerlerin temsilcisi olarak gören sol ise hezimete uğramıştır. Bu durumda kitlelerin ironik duyarsızlıklarına muhatap olmaktan başka seçeneğe sahip olamaz.

1978-1984 yılları arasını kapsayan bir dönemde solla ilgili bu günlük, yeni duyarsızlık stratejileriyle oynamasını bilenlerin kazanacağı bir simülasyon evreninin çözümlemesini yapmaktadır.

Yeni tanışanlar için Jean Baudrillard
(1929-2007) postyapısalcı felsefe ve postmodernizm üzerine çalışmalarıyla ünlenmiş bir düşünürdür. Sorbonne Üniversitesi’nde Almanca okudu. Mezun olduktan sonra bir süre eğitim kurumlarında Almanca öğretti. 1950-1960’lar arasındaki dönemde, Cezayir sorunu yaşamını ve düşüncesini fazlasıyla etkiledi. Almanca öğrettiği bu dönemde sosyoloji dalındaki doktora tezine de devam etti. 1966’da doktora tezini bitirdi. Eyül 1966’da Université de Paris-X Nanterre’de asistan oldu. 1968’deki öğrenci olaylarının etkisinde kaldı, Yapısal Marksizm ve medya teorileriyle ilgilendi. 1972’de aynı üniversitede profesör olarak sosyoloji öğretmeye başladı. 1987’den 1990’a kadar Université de Paris-IX Dauphine’de görev aldı. Çok sayıda önemli esere imza atmıştır.Araştırmalar Direktörü ve İstanbul Şehir Üniversitesi öğretim üyesidir. Sadık Ünay’ın akademik çalışmaları ağırlıklı olarak küresel yönetişim, yükselen güçler, uluslararası ekonomik kuruluşlar ve Doğu Asya ekonomi politiği üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Eser Adı: İlahi Sol
Eser Alt Başlığı: 1977-1984 Döneminin Günlük Olayları Hakkında
Yazar: Jean Baudrillard
Çeviren: Oğuz Adanır
Yayınevi : Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi
Orijinal dil: Fransızca
Türü : Siyaset
Basım Tarihi: Mart 2015 
Basım Bilgisi: 1. Basım
Sayfa Sayısı: 146
Etiket Fiyatı: 25 TL
Çıkış tarihi : 1 Nisan 2015



Aileler, Öğretmenler ve Çocuk Psikiyatrisi Uzmanları İçin Başucu Kitabı : Çocuklarda Dürtüsellik

0
0
Aile şöyle diyor: “Daha karnımdayken bile kıpır kıpırdı.”, “Televizyon izlerken bile amuda kalkar, taklalar atar.”, “Bu çocuğun freni yok!”, “Kaç yaşına geldi hâlâ söz kesmemeyi öğrenemedi.”, “Düşünmeden hareket ediyor.”, “Çok sabırsız, istekleri hemen olsun istiyor.”, “Onun yüzünden komşulara rezil olduk.”

Öğretmeni şöyle diyor: “Dersi dinleyemiyor, etrafıyla çok ilgileniyor.”, “Derste dalıp gidiyor.”, “Başladığı işi bitiremiyor.”, “Tahtada yazılanları tam olarak defterine geçiremiyor.”, “Öğrendiklerini çabuk unutuyor.”, “Soruları sonuna kadar okumadan yanıtlıyor.”

O ise şöyle diyor: “İçimde bir motor var ve durmuyor.”, “Kafamdaki düşünceler o kadar hızlı ki durduramıyorum ve çok yoruluyorum.”, “Pişmanım ama elimde değil.”, “Kendimi kendimden koruyamıyorum.”, “Kimse beni sevmiyor.”, “Hiç arkadaşım yok.”, “Beni kimse oyuna almıyor.”, “Elimde değil.”, “Çok çalıştım ama sınavda yapamadım.”, “Ben aptal mıyım?”

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) aşırı hareketlilik, dikkat eksikliği ve dürtüsellik olarak isimlendirilen üç temel belirti kümesinden oluşan nörogelişimsel bir bozukluktur. Çocukluk çağının iyi tanımlanmış ve en önemli psikiyatrik sorunlarının başında gelir. DEHB, yaşam boyu devam eden bir bozukluktur. Aile, öncelikle çocuğunda DEHB’nin varlığını kabul etmeli ve çocuğun davranışlarını yönlendirirken bu durumu mutlaka göz önünde bulundurmalıdır. DEHB, çocukluk döneminde başlar, ergenlik ve erişkinlik dönemlerinde ise belirtiler azalsa da devam eder.

DEHB, çocuğun yaşam kalitesini belirleyen, birçok alanda işlev kaybı ile seyreden bir bozukluktur. DEHB’li çocuklar davranışsal, bilişsel, sosyal ve duygusal alanda birçok sorun yaşarlar. Oyunların kurallarına uymada zorlanmaları, sıralarını bekleyememeleri, hep kendi dedikleri olsun diye tutturmaları nedeniyle arkadaş ilişkileri bozulur. Sorumluluklarını yerine getirememeleri, günlük rutinleri takip etmedeki güçlükleri ve organize olamamaları nedeniyle ev içinde sürekli çatışma alanları oluşur. Dersleri yeterince takip edememeleri, ödevlerindeki eksiklikler, düzenli ders çalışma alışkanlığı edinememeleri nedeniyle okulda öğretmenleri ile sorunlar yaşarlar. Sonuçta yaşantılarının birçok alanını etkileyen bu soruna anne babalar, öğretmenler, arkadaşlar ve çevrelerindeki birçok kişi dâhil olur. Tıbbi bir bozukluğun sosyal bir soruna yol açması durumu söz konusudur. Bu nedenlerle DEHB’nin çocuğun biyolojisi ve kimyası ile ilgili bir bozukluk olduğunun çevresi tarafından anlaşılması ve kabul edilmesi zordur. 

Çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanları Prof. Dr. Mücahit Öztürk ve Yrd. Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül, bu kitapta dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunu sebepleri, sonuçları, tedavi imkânları ve hukuki boyutuyla, kısacası her yönüyle ele alıyor.

Beş bölümden oluşan kitap, “Beyin, Biyokimyasal Yapısı, Sebepler ve Sonuçlar” başlıklı ilk bölümde çocukların beyin gelişimi ve öğrenmenin temel koşullarını aktarırken, “Bütün yönleriyle dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu” başlıklı ikinci bölümde DEHB konusunda eksik bir başucu kaynağı oluşturarak tanıyı koymuş. “Evde ve okulda dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu”, “Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda diğer sorunlar”ın sonrasında da beşinci bölümde “Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun tedavisi ve baş etme yöntemleri” anlatılmakta... Konu ile ilgili tam bir başucu kaynağı...

Prof. Dr. Mücahit Öztürk
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı
1965 yılında Eskişehir’in Günyüzü ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Eskişehir’de tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1990 yılında mezun oldu. 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalında uzmanlık eğitimini tamamlayıp Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı oldu. 2000 yılında doçent, 2007 yılında profesör unvanı aldı. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesidir. PEDAM psikiyatri merkezinde çalışmaktadır. 2007 yılında Çocukta Ruhsal Sorunlar, 2006 yılında 99 Sayfada Okul Fobisi ve 2008 yılında Boşanmış Ailelerde Çocuk isimli kitapları yayınlanmıştır. Evli ve 3 kız çocuk babasıdır.

Yrd. Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül 
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı
1971 İstanbul doğumlu. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. 1994 yılında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2007 yılında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda eğitimini tamamlayıp Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi uzmanı oldu. 2012 yılında Yardımcı Doçent unvanı aldı. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesidir. Güneş Çocuk Psikolojik Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nde çalışmaktadır. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Derneği özel gereksinimli çocuklar komisyonu kurucu başkanı ve Down Türkiye Derneği danışman doktoru ve yönetim kurulu üyesidir. 2011 yılında basılan Ailede Cinsel Eğitim isimli kitabın yazarlarındandır. Evli ve biri kız diğeri erkek 11 yaşında ikiz annesidir. 

Çocuklarda Dürtüsellik
Yazarlar: Prof. Dr. Mücahit Öztürk, Yrd. Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül
Yayınevi: Hayykitap - 296
Kategori: Mutlu Aile - 10
Türü: Sağlık / Pedagoji
Birinci baskı: Nisan 2015
Sayfa sayısı: 152
Fiyatı: 12 TL


CRR’de Oda Müziği Konserleri ve Resitaller Serisi Sürüyor

0
0
İBB Cemal Reşit Rey Konser Salonu, “Oda müziği konserleri ve resital serileri” kapsamında bu ay klasik müzik alanında altın plak kazanan Katia&Marielle Labèque kardeşler ile Grammy ödüllü Pasifica Quartet’i ve Budapeşte Festival Orkestrası’nın Oda Müziği Topluluğu’nu konuk edecek.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü bünyesinde çalışmalarını sürdüren Cemal Reşit Rey Konser Salonu (CRR), İstanbulluları dünyaca ünlü oda müziği toplulukları ve milyonların hayranlığını kazanan müzisyenlerin resital serileriyle buluşturacak.  

CRR, nisan ayındaki oda müziği konserleri ve resital serisinin ilk programında klasik müzik alanında altın plak kazanan Katia&Marielle Labèque kardeşleri konuk ediyor. Aralarındaki uyum, eşsiz senkronizasyonları ve enerjileriyle dikkat çeken kardeşler, 2 Nisan Perşembe günü 20.00’de dinleyicilere piyano resitali verecek. Dünyaca ünlü orkestralar ve şeflerle aynı sahneyi paylaşan kardeşler konserde; Mozart ve Schubert’tin eserlerini seslendirecek. Programda ayrıca, 20. yüzyılı en iyi yansıtan eserlerden biri olan ‘Bahar Ayini’nin bestecisi Stravinsky tarafından iki piyano için uyarlanmış versiyonu da dinleyicilerin beğenisine sunulacak. 

Coşku dolu performansları ve cesaret isteyen repertuvar seçimleriyle tanınan Grammy ödüllü Pasifica Quartet, 17 Nisan Cuma günü CRR’de dinleyicilerle buluşacak. 20 yılı aşan birliktelikleriyle günümüzün en iyi oda müziği topluluklarından biri olarak gösterilen Pasifica Quartet, 1. kemanda Simin Ganatra, 2. kemanda Sibbi Bernhardsson, viyolada  Masumi per Rostad ve viyolonselde Brandon Vamos’tan oluşuyor. Amerika, Avrupa, Asya ve Avustralya’nın önemli salonlarında düzenli olarak konserler veren dörtlü bu kez İstanbullulara muhteşem bir akşam yaşatmaya gelecek. 

Budapeşte Festival Orkestrası’nın Oda Müziği topluluğu, “Bridging Europe” başlığı altında her yıl başka bir ülkenin kültürüne özgü eserleri icra ederek kültürler arasında köprü kuruyor. Topluluk bu kez de Türk müziğinde önemli bir yere sahip olan Cemal Reşit Rey,  Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses’ten oluşan “Türk Beşleri”nin oda müziği eserlerini seslendirecek. Müzikseverlerin ender görebilecekleri bu konser, 22 Nisan Çarşamba günü 20.00’de başlayacak.  


2 Nisan Perşembe / 20.00
KATIA & MARIELLE LABEQUE İKİ PİYANO RESİTALİ
Program
W. A. MOZART   İki Piyano için Sonat , Re majör, K 448 ( 375a) 
F. SCHUBERT    Fantazi,  Fa minör,  Op.103 D.940
I. STRAVINSKY  Bahar Ayini ( besteci tarafından iki piyano için uyarlama )
Bilet Fiyatları: 90-70-50-30


17 Nisan Cuma / 20.00
PACIFICA QUARTET
Simin Ganatra 1. Keman
Sibbi Bernhardsson  2.Keman
Masumi per Rostad viyola
Brandon Vamos viyolonsel 
Program
J. Haydn  Yaylı Sazlar Dörtlüsü  op.76 no: 4 ‘sunrise’
G. Ligeti  Yaylı Sazlar Dörtlüsü No.1
L.V.Beethoven Yaylı Sazlı Dörtlüsü  op.59 no:2
Bilet Fiyatları: 90-70-40-20


22 Nisan Çarşamba / 20.00
BUDAPEŞTE FESTİVAL ORKESTRASI ODA MÜZİĞİ TOPLULUĞU
‘’Türk Beşleri İçin’’
Program :
C.R.REY  Andante ve Allegro, Keman ve Yaylılar için
N.K.AKSES Yaylı Sazlar Kuarteti 
H.F.ALNAR  Trio, Keman, Viyolonsel ve Piyano için
U.C.ERKİN Beşli, Yaylı Çalgılar Dörtlüsü ve Piyano için
A.A.SAYGUN  Concerto Da Camera, Op 62
Bilet Fiyatları: 90-70-40-20


Motosiklet Sürüyorsanız Bu Kitaba İhtiyacınız Var : Sürüş Becerileri

0
0
İster yeni başlayın ister binlerce kilometre gitmiş deneyimli bir sürücü olun, NTV Yayınları’ndan çıkan Sürüş Becerileri kitabının sunduğu profesyonel ipuçları sizi bir üst seviyeye çıkaracak. 100’ü aşkın madde sayesinde yoğun trafikle nasıl baş edeceğinizi, çevre ve hava koşullarının üstesinden nasıl geleceğinizi bilecek, dünyanın çeşitli yerlerindeki sürüş rotaları için en iyi stratejileri öğrenecek, sürüşünüzü her daim güvenli ve eğlenceli kılacaksınız. Şehir içi yollardan otobanlara, pistlerden arazilere… Bu ipuçlarıyla daha deneyimli bir motosiklet sürücüsü olacaksınız!

“Motosiklet kullanımı günümüzde özellikle metropollerde çok önemli bir ulaşım çözümü haline geliyor. Kullanıcı sayısı da gün geçtikçe artıyor. Bu doğrultuda daha bilinçli ve daha güvenli motosiklet kullanımı yani bireysel kullanım kabiliyeti ve tekniklerinin geliştirilmesi hayati öneme sahip olacak.

Bu kitapla özellikle bireysel motosiklet kullanma kabiliyetini çok geliştirecek bir yayın kazandığımızı düşünüyorum. Uzun yıllara dayanan üst düzey kullanım deneyimleri ile gelişen motosiklet teknoloji ve tipleri göz önüne alınarak derlenmiş bu kitabın hepimize çok faydalı olacağına inanıyorum.” Saffet Üçüncü

Motosikletçinin El Kitabı - Sürüş Becerileri
Yazar  : Mark Lindemann
Çevirmen: Onur Kaya
Tür: Hobi
Sayfa  : 96  syf
Fiyat   : 25 TL

Bir Politik Cinayetin Anatomisi : Kirov Cinayeti ve Stalin

0
0
Partinin Merkez Komitesi'nin en güçlülerinden, halkın sevgilisi genç kuşak liderlerden birinin suikast sonucu öldürülmesi asla sıradan adli bir vaka değildir, tüm delililer bu yönde olsa bile. Stalin döneminin karanlığına ışık tutan ve cinayet romanı gibi de okunabilecek “Kirov Cinayeti ve Stalin” h2o kitap’tan raflarda...

1 Aralık 1934, Sergey Mironoviç Kirov, Smolni’nin üçüncü katında bulunan çalışma odasına gitmek üzere koridorda yürürken, Leonid Nikolayev adlı biri tarafından ensesinden vurularak öldürülür. Partinin bu gözde isminin öldürülmesi sıradan bir cinayet değildir ve sonraki yıllar devrimi yapan Bolşevik kuşağın tümüyle katline sahne olacaktır.

Sovyetler Birliği’nin 1930’lu yıllarını kasıp kavuran ve çoğu parti üyesi veya yöneticisi olan yüz binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan “Büyük Temizlik,” bu suikastın ardından gelen NKVD (gizli polis) operasyonları ve kitlesel tutuklamalarla başlamıştır.  Tutuklamalar, işkenceler, tehdit ve zorla alınan itiraflar ve idamlar. Ardından ilk itirafları alanların itirafları alınır ve idam edilirler. Sonra onları idama götürenler de idam edilir.

Suikastın, o zamanki NKVD şefi Yagoda’nın emirleriyle, NKVD görevlileri tarafından düzenlendiği, 1937 yılında ortaya çıkmış ve Yagoda başta olmak üzere, suikastın örgütlenmesine karışan NKVD görevlilerinin hepsi idam edilmiştir. Fakat Yagoda’nın bu suikast emrini kimden aldığı, kuvvetli kuşkulara rağmen hiçbir zaman kesin bir şekilde ortaya çıkmamış ve kanıtlanamamıştır. 

Akıl yürütmeler, kuşkular ve hatta kanıtlar bir tek kişiyi işaret etmektedir. 

"The Great Terror” adlı kapsamlı çalışmanın yazarı olan Robert Conquest, 1934-1938 yıllarının olaylarını, 1950’lerde Kruşçev tarafından Kirov cinayetiyle ilgili başlatılan soruşturmanın sonuçlarını ayrıntılarıyla, son derece tarafsız ve nesnel bir şekilde inceleyerek katilin izini sürüyor. 

Bir cinayet romanı gibi de soluk soluğa okunabilecek kitap, Stalin döneminin karanlığına güçlü bir ışık tutuyor.

Kirov Cinayeti ve Stalin / Robert Conquest
Çeviren : Gün Zileli
Yayına Hazırlayan : Özcan Özen
Kapak : Sevil Tarla
Dizi : Toplumsal Hareketler ve Siyaset – 9
Baskı Tarihi : Nisan 2015
Sayfa : 214 sf.
Fiyat : 16,90  TL


Sylvia Plath'tan Çocuklara Öyküler : Kiraz Hanım’ın Mutfağı

0
0
Geçtiğimiz ay tüm düzyazılarını “Johnny Panik ve Rüyaların Kutsal Kitabı” adıyla yayımlayarak Sylvia Plath seven okurları mest eden Kırmızı Kedi Yayınevi, yazarın külliyatına tam gaz devam ediyor. Kitabın biyografi bölümünde “şiir ve çocuk kitapları programımızdadır” diyerek müjdeyi vermişlerdi. İlk kitaba kavuşuyoruz... Amerikan edebiyatının melankolik prensesi Sylvia Plath’ın çocuklar için yazdığı eğlenceli, neşeli ve ilginç öyküler İlknur Özdemir çevirisiyle raflarda.

Daha önce “Sorun Yaratmayan Kıyafet” adıyla yayımlanan kitaptaki öyküler bu kez yeni çeviriyle yeni isimlerine kavuşmuş. Plath’ın ölümünden 33 yıl sonra notlarının arasında bulunarak okura sunulan öyküler yazarın pek bilmediğimiz güçlü mizah duygusuyla da tanıştırıyor bizleri. Plath deyince aklımıza eğlence gelmediği için sunduğu eğlenceye şimdiden hazırız...

“Kiraz Bey’in gömlekleri Çamaşır Makinesi’nden çıkıp uçarak Fırın’ın içine girdiler. Pişmemiş pelteye benzeyen erikli pastalar Fırın’dan sıvışıp Buzdolabı’na gittiler. Kahve Makinesi soğuk dondurmayı yuttu. Sonunda her şey yerine yerleşti. Kiraz Hanım geri dönünce nasıl da şaşıracaktı!”

Bu cıvıl cıvıl, neşeli, ilginç öyküleri ünlü Amerikalı yazar Sylvia Plath, kendi çocukları için yazmıştı. Bu kitapta yer alan “Yatak Kitabı”, “Hiç Önemi Yok Elbisesi” ve “Kiraz Hanım’ın Mutfağı”, değişik konularıyla birbirinden sevimli ve eğlenceli üç öykü.

Dizisi : Kırmızı Kedi / ÇOCUK
Türü : Öykü
Özgün İsim : Collected Children’s Stories
Yazan : Sylvia Plath
Çeviren : İlknur Özdemir
Resimleyen : David Roberts
Sayfa : 88
Fiyatı : 10 TL

Vizyona Giren Filmler : 3 Nisan

0
0
Üçü yerli altı filmin vizyona girdiği haftada ağırlık eğlencede... Fenomen serinin merakla beklenen yeni filmi “Hızlı ve Öfkeli 7”, yine cinlerle uğraşan yerli korku denemesi “Münafık” ve Adam Sandler’lı komedi “Şans Ayağıma Geldi” haftanın öne çıkanları olurken Doğuş’un sinema çıkarması “Aşkopat” ve dizilerin sevilen oyuncularından kurulu kadrosuyla film içinde film komedisi “Figüran” da diğer seçenekler... Haftanın en iyisiyse korku/gerilim türünün 40 yılı deviren başyapıtı “Teksas Katliamı”...


Hızlı ve Öfkeli 7 / Furious 7
Yönetmen: James Wan
Oyuncular: Vin Diesel, Paul Walker, Dwayne Johnson, Michelle Rodriguez
Konu: Hızlı ve Öfkeli ekibi, intikam almak isteyen bir İngiliz gizli operasyonlar suikastçısından gelen tehlikeden habersizdirler. Küçük kardeşi Owen’ı yaralayanları sistematik olarak avlamakta olan Shaw, ekibe verilen Toretto evini havaya uçurur. Bunun üzerine Dom, yardım için üst düzey bir devlet ajanına başvurur. Kahramanlarımız bir kez daha direksiyona geçer. ABD hükümeti için yapılmış bir takip cihazının ele geçirilmesi gereklidir.
Yedinci filme gelene kadar ortada senaryo falan yoktu yine yok... Ama anladık ki gerek de yok... Seriyi yeniden izlenir hale getiren Wan uçuşta sınır tanımıyor ve hız manyaklarına keyifli bir şölen sunuyor...


Münafık
Yönetmen: Özkan Aksular
Oyuncular: Levent Sülün, Zeynep Okan, Balım Gaye Bayrak, Özer Arslan
Konu: Sovyetler Birliği’nde parapsikolojik olaylar üzerine incelemeler yapan ESP Laboratuvarlarından birinde çalışmakta olan Valeria, eski sevgilisi Nazım’ın daveti üzerine, “Cinli Nazife” olarak anılan Nazife Hanım ile ilgili araştırma yapmak üzere Türkiye’ye gelir. Kastamonu Azdavay’daki Nalbant Köyü’nde araştırmalarını sürdüren Valeria, hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolur. Köylü, Nazife Hanım’ı felç geçirmiş, Nazım’ı ise delirmiş bir halde bulur.
Cinler periler bitmek bilmiyor ve neredeyse önüne gelen korku filmi çekiyor... Bu kez konu için biraz daha özen gösterilmiş ama senaryolaştırılırken sanki biri “salla mantığı yaw, ne gerek var” demiş gibi... En azından sıkılmadan izlenebiliyor ama hiç bir şekilde tatmin etmiyor...


Şans Ayağıma Geldi / The Cobbler
Yönetmen: Tom McCarthy
Oyuncular: Adam Sandler, Dustin Hoffman, Steve Buscemi, Method Man
Konu: Max Simkin günlerini kuşaklardır ailesine ait olan dükkânı işletmekle geçiren bir ayakkabı tamircisidir. Her zaman dükkânı terk edip dünyaya açılmanın, yeni yerler görmenin hayalini kurar; ancak tek yaptığı bu hayali gerçekleştiren insanların eskittiği ayakkabıları tamir etmektir. Max’in sıkıcı hayatı, dükkânın bodrumunda bulduğu baba yadigârı makinenin sihirli güçleri olduğunu fark ettiğinde sonsuza dek tamamen değişecektir.
Aslında eğlencenin dibine vurulabilecek bir kendini iyi hisset filmi konusu varmış ortada ama bu kadar zorlayınca dağınık ve sıkıcı bir saçmalık çıkmış ortaya... Ne de olsa Sandler var içinde deyip geçiyoruz...


Figüran
Yönetmen: Tolga Çetin
Oyuncular: Ceyhun Fersoy, Serenay Aktaş, Ferdi Kurtuldu, Erdal Cindoruk
Konu: Dünyanın en sakar figüranı Mutlu, eşsiz bir senaryoya sahip olduğunu ve başrol oynayacak kadar yetenekli bir aktör olduğunu düşünmektedir. Setin altını üstüne getiren Mutlu ve ışık asistanlığı yapan Cempo, mesleklerinde en üste çıkmak için, kendi senaryolarını film çekmek istemektedirler. Bu plânlarını hayata geçirmek için, Mutlu’nun figüranlık yaptığı dizinin başrol oyuncusu Pelin Şafak’ı kendi projelerinde oynatmak istemektedirler.
Daha çok tv filmi tadında görünen küçük ölçekli film iyi malzeme yakalamış ama bildik mevzularla dağılmış ve herkesi yakalamak için yer yer ucuza kaçmış... Yine de bu haftanın en iyi yerlisi olarak öne çıkıyor... 


Aşkopat
Yönetmen: Haydar Işık
Oyuncular: Doğuş, Afrikalı Ali, Yıldız Asyalı, Teoman Gelmez
Konu: Hayatlarının ilk yılları yetimhanede geçen Emre, Salih ve Duman'ın ilginç serüvenini anlatan filmde, üç sıkı dostun yaşamı kaldıkları yetimhaneden kaçışları ile başlayan bir süreci izleyeceğiz. Üçlü yasa dışı işlere karışır ve enselenirler, içlerindeki en saf kişi olan Emre her şeyi anlatınca birer yıl hapis cezasına çarpılırlar. Cezalarını çektikten sonra dış dünyaya tekrar merhaba diyen arkadaşların karşısına Hadise isimli bir kız girer.


Teksas Katliamı / The Texas Chain Saw Massacre
Yönetmen: Tobe Hooper
Oyuncular: Marilyn Burns, Allen Danziger, Paula A. Partain, William Vail, Teri Mcminn,
Konu: 1974 yılı yapımı, gerçek olaylara dayanan bu klasikleşmiş korku hikâyesi, türünde birçok filme öncülük etti ve hâlâ tüm zamanların en iyi korku filmleri arasında gösteriliyor. Tobe Hooper’ın filmi, içlerinden birinin çocukluk evini ziyarete giden 5 gencin, insan yiyen bir ailenin eline düşmesiyle yaşadığı dehşet verici kabusu anlatıyor.
Tüm zamanların en iyi korku/gerilimlerinden biri olan bu çığır açan klasiği restore edilmiş haliyle sinemada izlemek benzersiz bir deneyim olacak... Iskalamayın...


Psikiyatr Levent Mete’den Yeni Roman : Oğlum İçin Bir Masal

0
0
Doksanların sonlarından itibaren yayımladığı kitaplarıyla psikolojik öğelerle süslü romanın ülkemizin önde gelen temsilcilerinden biri olan Levent Mete’nin yeni romanı “Oğlum İçin Bir Masal”, Nar Kitap etiketiyle raflarda yerini aldı...

Her fal bir masal anlatır...
Ama bir de hayatın gerçekleri var!
Falında evlilik, çocuk, mutlu bir hayat çıkmıştı. 
Bir gün sonra hayatının altüst olacağı kimin aklına gelirdi?
Daha yirmi iki yaşındaydı ve her geçen saat ölüme biraz daha yaklaşıyordu. 
Peki ya falcı fala dahil olur, ya falının arkasında durur, ya kehanette ısrar ederse?

Psikiyatr Levent Mete yeni romanı “Oğlum İçin Bir Masal”da varoluşun kadim sorularını tartışıyor: Geleceği görmek mümkün mü? Başımıza gelen felaketlere ne kadar direnmeli, nereden sonra “kader” deyip teslim olmalıyız? Alnımıza yazılmış olanın ne kadarı değiştirilebilir? Direnmek mi yoksa teslim olmak mı hayatı kolaylaştırır? 

Ve bu arada insanın ruhunda neler olup biter?

Genç bir kızın, falda ona vaat edilen doğmamış oğluna masal anlatma tutkusuyla verdiği yaşam mücadelesine, falcı kendine ait sebeplerle eşlik ediyor. Gerçekle hayal, yaşamla ölüm arasındaki belirsiz alana doğru çıkılan bu yolculukta hayat “işaretler”le herkese farklı bir masal anlatıyor.
Ölüm bu masala kanacak mı?

Hadi kandı diyelim… Bedeli ne olacak?

Oğlum İçin Bir Masal / Levent Mete
Yayınevi: NAR Kitap
Basım Tarihi: Mart 2015
Sayfa Sayısı: 236
Fiyatı: 17 TL



Ömür Kurt’tan Sıra Dışı Kitap : Mentollü Lârva

0
0
Ömür Kurt sıra dışı bir kitapla karşımızda… Daha önce araştırma-inceleme kitapları ile dikkat çeken yazar, bu kez bir şiir ve karakalem resim çalışmasını okuru ile buluşturuyor. Mentollü Lârva uzun bir çalışmanın ürünü… Sadeleştirilmiş, kısa ama derin bir metin, uzun anlamlarla buluşmuş. Şiirlerin yanında kendine yer açan karakalem çalışmaları da kitaba ayrı bir coşku katmış. Türk şiirinin, tarih ve kültürle buluşmuş bu hali, Yitik Ülke Yayınları aracılığı ile raflarda… Mentollü Lârva, tekrar tekrar okumak isteyeceğiniz bir başucu kitabı…

Yeni tanışanlar için Ömür Kurt
23 Nisan 1982 yılında Samsun’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Yalova’nın Çınarcık ilçesinde tamamladı ve Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yaptı. Bazı kısa film, belgesel ve sinema filmi çalışmalarında yer aldı, çeşitli dergilerde çalıştı. 2010 yılında Hürriyet Gazetesi’nin çocuk bölümüne girdi ve çocuk ve gençlere yönelik yayınlarda görev aldı. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazıları yayımlanan yazarın “Dehlizler İçinde” isimli şiir, “Küçük Adamlara Büyük Oyunlar” adlı araştırma ve “Banu Avar’la Konuşma: Kültürel Soykırım” adlı bir araştırma-söyleşi kitabı bulunmaktadır. Yazarın ayrıca “Facebook’ta Mektubu Yâd Edenler ‘Beğen’sin!” adlı öyküsü “90’lar Kitabı: Çocuk mu Genç mi?”de, “Kahve İçme, Kararırsın!” adlı öyküsü ise “Tuhaf Alışkanlıklar Kitabı” adlı kitapta yayımlanmıştır.

“Mentollü Lârva”, Ömür Kurt, şiir, Yitik Ülke Yayınları ,64 sf., Nisan 2015, 10 TL

Kırmızı Kedi’den Nisan Yenileri

0
0
Kırmızı Kedi Yayınevi Nisan ayında da her zevke göre kitap var... Gündemi belirleyen araştırma kitaplarının bu ayki yenisi Amiral Cem Gürdeniz’in yeni kitabı “Mavi Uygarlık” olurken, yazarlığının kırkıncı yılını kutladığımız İnci Aral’ın “Uykusuzlar”ı yeni kapağıyla okurları eskimeyen öykülere davet ediyor. Son yıllarda filmler ve dizilerle yeniden popülerleşen korsanlara dair 1001 ilginç bilgiden oluşan “Korsan Sandığı” gençlere yeni macera hayalleri kurdururken, Hikmet Ulusoy’un “Atatürk Öyküleri”de anlatılmayan yönleriyle keşfetmek üzere çocukları bekliyor...


Mavi Uygarlık “Türkiye Denizcileşmelidir” / Cem Gürdeniz
Hedefteki Donanma’nın yazarı Amiral Cem Gürdeniz’in yeni kitabı Mavi Uygarlık, 21. yüzyılda Türkiye’nin denizcileşmesine ışık tutuyor, yeni rotalar çiziyor...

"Denize dönmek için daha fazla bekleme artık,
O, hepimizin geleceğidir. O, ‘Mavi Uygarlık’tır.
Maviyi vatan belle ve onu karşılıksız sev.
‘Mavi Vatan’ ile ‘Mavi Uygarlığı’ buluşturmak senin elinde.
O gün geldiğinde, daha bağımsız, daha uygar, daha demokratik, daha akılcı, daha bilimsel, daha üretken, daha çalışkan, daha cesur, daha çevreci ve tüm bunların sonucunda daha zengin ve daha mutlu olacaksın.”
Dizisi : Araştırma / İnceleme
Yazan : Cem Gürdeniz
Editör : Tunca Arslan
Sayfa : 436
Fiyatı : 32 TL 


Uykusuzlar / İnci Aral
Yazın yaşamının 40. yılında İnci Aral Uykusuzlar’da her zamanki akıcı, şiirsel anlatımı ve toplumsalla bireyseli iç içe kavrayan yazarlığıyla bitmemiş bir baskı döneminin ürkütülmüş, ezilmiş insanının ruh ve beden acılarına eğiliyor. Güncelliğini yitirmeyen konularıyla bu öyküler eşsiz bir okuma zevki veriyor.’

“Yarım uykuların iç çekişiyim. Geceye açılmış bir öfke, üzgün bir gölgeyim. Baştan ayağa özlem, dağınık bir taslak, derli toplu tutkuyum. Kış kaldırımlarında kasımpatılar durgun, bulutlar soğuk. Saçlarım daha kara. Bende birikenleri nasıl anlatsam sana? 
Sonraki salı, iyiyiz diye bağıracağız oysa birbirimize, ellerimizi ayıran camın ardından. Uzak, tedirgin, yabancı.
Susup kalmayalım diye iyiyim, biz iyiyiz, diye bağıracağız: İstediğin bir şey var mı?
Yün çorap, dergi, kazak yastık kılıfı?”

İnci Aral Uykusuzlar’da hızlı toplumsal savrulmalardan bireylerin payına düşenleri anlatıyor. Sevinçleri, düşleri, umutları budanan insanlar, hüzünle ve sağır bekleyişler içinde yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Hayatın gündemine yalnızlık, kaygı, korku ve kaçınılmaz biçimde uykusuzluklar hâkim olurken kimi içindeki aşkı sıcak tutmaya çabalıyor, kimi gecelerini her şeye rağmen gelecek düşleriyle dolduruyor.  
Dizisi : Türk Edebiyatı
Türü : Öykü
Yazan : İnci Aral
Sayfa : 112
Fiyatı : 10 TL


Korsan Sandığı “Korsanlara Dair 1001 İlginç Bilgi” / Alper Uygur
Alper Uygur Korsan Sandığı ile merak, keşif ve maceranın sayfalarını açıyor!

“Şol cengi görmüşüz kim görmemiştir dide-i derya”
O cengi görmüşüz ki görmemiştir denizin gözleri

Bizim korsanlar, uzak denizlerin korsanları, forsalar, köleler, şövalyeler, roman gibi hayatlar, altın yüklü kalyonlar... 

Cesaretiyle her şeye meydan okuyan; kısa zamanda akıl almaz zenginlikler yağmalayıp daha da kısa zamanda hepsini yitiren gözü kara insanlar...

Derya kuşu kadırga
Namlı Cezayir korsanları ve gemilerinin adları
Korsan modası, giyimi kuşamı
“Deniz dilencileri”, “köpekbalıkları”
Kölelerin, forsaların acıklı hayatı
Korsanların av zamanı, yoldaş payı
Kurukafalı bayrağın kökenleri
Tarihin en büyük deniz savaşı İnebahtı
Hepsi ve daha fazlası bu kitapta!
Dizisi : Kırmızı Kedi / Gençlik
Türü : Araştırma
Yazan : Alper Uygur
Sayfa : 208
Fiyatı : 18 TL


Atatürk Öyküleri / Hikmet Ulusoy
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyeti kurdu ve devlete fayda sağlayacak birçok atılım yaptı. Halkıyla el ele vererek ülkesini hep bir adım öteye taşımaya çalıştı. Mücadelesi, başarıları ve ilkeleri tarih kitaplarında yazıldı.

Atatürk, ülkesini ve insanları sevdiği kadar doğayı ve hayvanları da severdi. Bu kitapta toplanmış altı öyküyle, ulu önderin tarih kitaplarında anlatılmayan yönlerini öğreneceksiniz. 
Dizisi : Kırmızı Kedi / ÇOCUK
Türü : Öykü
Yazan : Hikmet Ulusoy
Resimleyen : Yusuf Tansu Özel
Sayfa : 68
Fiyatı : 8 TL


Dizi Raporu : Şubat Yenileri

0
0
Dizi dünyasının yeni yapımlar adına en kısır dönemlerinden biri olan Şubat ayında yine gelenek bozulmadı ve sadece 10 yeni dizi ekran macerasına başladı... “Breaking Bad”in spin-off’u “Better Call Saul” öne çıkarken, ağırlık yine yeniden çevrimler ve uyarlamalardaydı. Risk almaktan korkan yapımcılar yine bildik konularla karşımıza gelmeyi tercih etti. Amazon’un meşhur dedektifi “Bosch”, İngilizlerin dönem draması “Indian Summers”, aynı adlı romandan uyarlanan “The Slap” ve Kanada yapımı “X Company” bu ayın sınıfı geçen yenileri olurken “Allegiance” ve “The Odd Couple” hüsran yaratanları...




Allegiance

“Homeland” ile başlayan İsrail yapımlarını uyarlama histerisinin şimdilik son örneği NBC ekranlarının büyük umutlarla seyirciye sunduğu dizi oldu. 5 Şubat’ta yayımlanan pilottan itibaren reytinglerinin düşüklüğü ile tam bir şok yaşatınca hesaplar tutmadı. “The Gordin Cell” adlı ajan dramasından uyarlamayı kotaran “Ocean's 12”, “The Bourne Ultimatum” ve “The Adjustment Bureau”nun senaristi George Nolfi. Sinema dünyasının yükselen isimlerinden birinin ajan dramasının başında olmakla kalmayıp ilk dört bölümü de yönetmesiyle ilgi çeken dizinin oyuncu kadrosunda da Hope Davis, Scott Cohen, Gavin Stenhouse, Margarita Levieva, Morgan Spector, Alexandra Peters ve Kenneth Choi başı çekiyor. Eski rus ajanı çift, artık Amerika’da hayatlarını kurmuş rahata ermişken oğulları CIA analisti olarak sivrilir. SVR’ın çökertilmesi için başlatılan operasyonda aktif görev alınca ailesinin geçmişini de öğrenir. Bu sırada teşkilat da boş durmaz ve ailesine oğullarının çift taraflı ajan olması için baskı yapar. Bunun gerçekleşemeyeceğini bilen aile onun yerine oğullarından alacakları bilgiyi aktarmak üzerine anlaşır… Tanıdık oyuncu kadrosuyla rahat izlenen dizinin pilot bölümü hayli zayıf, devamını da pek iyi getirebilmiş değil… Defalarca işlenmiş konuyu üstelik bu konuda “The Americans” gibi muhteşem bir dizi varken işlemek son derece gereksiz. Bir de karakterlerin özellikle de özel oğulun gerçeklikten çok uzak olması dizinin sonunu getirdi. Kötü dizi olduğunun anlaşılması çok sürmeyince kanal da ısrar etmedi ve diziyi yayından çekerek web sitesinde devam ettireceğini açıkladı…



Better Call Saul

Gelmiş geçmiş en iyi dizilerden birinin spin-off’u olarak ayın en çok beklenen dizisiydi ve yaratıcısı da işin başında olunca beklentileri fazlasıyla karşıladı. Vince Gilligan ve Peter Gould’un yaratıcılığında Bob Odenkirk, Jonathan Banks, Rhea Seehorn, Patrick Fabian, Michael Mando ve Michael McKean’in başını çektiği oyuncu kadrosuyla 8 Şubat’ta başlayan dizi, kirli avukat Saul Goodman’ın Walter White’ın hayatına girmeden 6 yıl öncesine götürüyor izleyicisini… İkinci sezon siparişini alması da sürpriz olmadı…



Bosch

Amazon’un dizi dünyasındaki ilk adımlarının meyvesi, polisiye severler için meşhur bir karakteri ekranlara taşıyor. Michael Connelly’in seri romanlarla yarattığı dedektif Harry Bosch iş başında. “City of Bones”, “Echo Park” ve “The Concrete Blonde” romanlarının kolajından oluşan ilk sezonu kotaran isim türün önemli dizilerinde senarist olarak pişen Eric Overmyer… Connelly de onunla beraber işin içinde. Titus Welliver, Jamie Hector, Amy Aquino, Lance Reddick, Annie Wersching, Sarah Clarke ve Jason Gedrick de oyuncu kadrosunda başı çeken isimler. Los Angeles polis departmanının dedektifi Bosch, bir olayla protokollere uymayarak şüpheliyi öldürmüştür ve başlayan mahkeme sürecinde ipi çekilmek üzeredir. Bir yandan bununla uğraşırken gelen bir çağrıya yanıt verince yepyeni bir davanın peşine düşer. Ormanlık bir alanda 13 yaşında bir çocuğun kemikleri bulunur ve dedektifimiz katil avına çıkar. Tek bir cinayetin peşinde gibi görünen dizi, yan öyküleri ve karakterleriyle de çeşitleniyor ve heyecanlı bir seyir yaşatıyor izleyicisine. Köklerini romandan aldığı için hikaye de işleyiş de gayet sağlam ama türün gerektirdiği kadar yükseltemiyor dozunu. Bir türlü nefes nefese izlenecek atmosferi yaratamıyor. Türün klasikleri arasına girebilecekken heba oluyor. 13 Şubat’ta 10 bölümlük ilk sezonu izleyiciye sunulan dizi yaklaşık bir ay sonra ikinci sezon siparişini aldı. İzlense de olur izlenmese de…



Critical

İngiliz tıp draması benzerlerinden gerçekçiliği ile ayrılıyor… Hem de izleyişi zorlayan bir gerçekçilik bu. “Bodies” ve “Line of Duty”nin yaratıcısı Jed Mercurio bu kez tıp dünyasına el atmış ve neredeyse eğitim açığını kapatmak için kolları sıvamış. Lennie James, Catherine Walker, Claire Skinner, Kimberley Nixon, Neve McIntosh, Prasanna Puwanarajah, John MacMillan ve Ellen Thomas’ın başını çektiği oyuncu kadrosu diziden sonra doktorluğa başlarsa şaşırmayalım… Travma merkezinde her bölüm bir hastanın hayatına ayrılan 60 dakikalık yaşam mücadelesi bolca tıp terimiyle öyle bir coşuyor ki dizi dünyası için ileri seviye bir tıp draması deneyimi yaşatıyor. Türün hastaları ıskalamasın…



Fresh Off the Boat

Bitmek bilmeyen malzeme Amerikan rüyası, başka milletlerin kendilerine öykünmesini izlemeyi sevenler için tekrar geldi. Bu kez hem doksanlara gidiyoruz hem de kahramanlarımız çinli… Eddie Huang’ın 2013 yılında yayınlanan otobiyografisi “Fresh Off the Boat: A Memoir”den uyarlanan dizinin yaratıcısı Nahnatchka Khan… “Don't Trust the B---- in Apartment 23” ile hüsran yaratan Khan bu kez daha sempatik bir aile komedisiyle gelmiş. Randall Park, Constance Wu, Hudson Yang, Forrest Wheeler ve Ian Chen de oyuncu kadrosunun başını çekiyorlar… Ailemiz Amerikan rüyasını gerçekleştirmek üzere kendisini tam bir Amerikan banliyösünde buluyor. Ailemizin reisi tüm yatırımını kimsenin gelmediği çakma bir kovboy restoranına yatırmış ve çocuklar da kendilerini bu yeni topluma kanıtlamak üzere harekete geçiyor… Beklendiği gibi içlerinden biri zorlanıyor ve hikayemizi de o şekillendiriyor… Kültür farklılıklarından beslenen komedinin eleştirmek yerine öykünmekten ibaret olması diziyi kısırlaştıran etken… Özellikle de banliyö taşlamasının hasını “Suburgatory” yapmışken Çinli ailenin hevesini ekrana taşımak boş bir çaba… Sakin ama güvenli bir pilot bölümle başlayan dizinin gidişatı da aynı şekilde… En azından karakterleri hayli orijinal…



Hiding

Avustralya kanalı ABC1’in suç draması ayın en az bilinen ve izlenenlerinden biri… Matt Ford’un yaratıcısı olduğu yapımın oyuncu kadrosunda başı çekenleri de James Stewart, Kate Jenkinson, Lincoln Younes, Olivia DeJonge, Marcus Graham ve Stephen Curry… Sekiz bölümlük dizi tanık koruma programındaki bir ailenin başına gelenleri konu alıyor…



Indian Summers

İngilizlerin tarihi draması izleyicisini 1932 yılının Hindistan’ına götürüyor... Yazlarını orada geçiren ve bölgeyi kontrolünde tutan ingilizlerin öyküsü tarihi drama tadında görünse de eskimeyen güç savaşlarını konu alıyor... Paul Rutman’ın yaratıcısı olduğu dizinin oyuncu kadrosunda başı çeken isimlerde tanıdık simalar... Julie Walters, Henry Lloyd-Hughes, Rick Warden, Olivia Grant, Nikesh Patel ve Fiona Glascott önderliğinde iyi oyunculuklarla öne çıkan dizi tipik İngiliz dizilerinin sakinliğinde... İyi ilk bölümle hikayesinin temellerini çok acele etmeden yavaş yavaş atan ve karakterlerini tanıtan dizi ilerledikçe düğümlerini arttırıyor ve bolca yan öyküyle de çeşitleniyor... Genel olarak bölgedeki güç savaşı olarak özetlemek mümkün ama mevzu derin ve harika görüntülerle seyri hayli keyifli... Çok geçmeden ikinci sezon onayını da alan diziyi özellikle dönem dramalarını sevenler ıskalamasın...



The Odd Couple

Neil Simon’un ilk olarak 1965 yılında sahnelenen ve klasikleşen oyunu bu kez de CBS ekranlarında dizi oldu... 1968’de sinemaya uyarlanan, 70’de dizi ve çizgi filme dönüşen bu eskimeyen klasik çağdaş yorumuyla bir kez daha geri dönmüş... Bizde de sahnelenen oyunun konusunu da sanırım bilmeyen yoktur... İki dulun aynı dairede yaşamaya başlayıp birbirine zıt karakterlerinin çatışmasından beslenen komediyi uyarlayanlar sevilen dizilerin üçlüsü Danny Jacobson, Joe Keenan ve Matthew Perry... Aslında sıfırdan daha iyisini üretebilecek Jacobson ve Keenan’ın bu dizide ne işi var anlamak zor... Matthew Perry, Thomas Lennon, Lindsay Sloane, Yvette Nicole Brown ve Wendell Pierce’in başını çektiği oyuncu kadrosunun talihsizi Perry... Friends sonrası neye elini atsa kurutan Perry, risk almak istememiş ve bir önceki dizisi “Go On”daki karakterini yinelemiş... Ne kadar kötü olduğunu anlamak için ilk bölümü izlemek yeterli... İkinci sezon onayını henüz alamayan dizi 13 bölümle kaderini çizecek...



The Slap

Ayın gümbür gümbür gelen dizisi köklerini çok satan bir romandan alıyor ve aynı zamanda da Avustralya dizisinin yeniden çevrimi... Çok fazla bilinmeyen dizi 2011 yılında yayımlanmış ve sekiz bölümle klasikler arasına katılmıştı. Christos Tsiolkas’ın 2008 yılında yayımlanan ve kısa sürede ödül avcısına dönüşerek damga vuran aynı adlı romanının bizde de yakın zamanda “Tokat” adıyla Pegasus yayınlarından çıktığını belirteyim. Amerikan adaptasyonunu kotaranlar Jon Robin Baitz ve Walter F. Parkes olurken oyuncu kadrosu da çok iyi: Brian Cox, Melissa George, Thandie Newton, Zachary Quinto, Peter Sarsgaard, Uma Thurman, Maria Tucci, Marin Ireland ve Makenzie Leigh... Geniş ve köklü bir aile tablosunun tam ortasındayızdır... Hector’un 40. yaş günü kutlaması için düzenlenen partide tüm aile ve arkadaş çevresi bir araya gelir... Tuhaflıklar yok değildir ama en azından her şey sakindir... Her şeyi değiştiren bir tokat olayıdır ve bu tokat partideki herkesin hayatını derinden etkiler... Modern hayata dair muhteşem bir irdeleme olan romanın aynı güzellikteki uyarlaması etkisini sürdürüyor... Çok özel ve kaçırılmaması gereken bir dizi... Romanını da es geçmeyin...



X Company

Tükenmeyen malzeme İkinci Dünya Savaşı dönemi ve son dönemde popülerleşen ajan maceralarına vurulmuş gençlik aşısından doğan Kanada yapımı, sessiz sedasız başlamasına rağmen beklenenden daha fazla izleyici bularak sivrilenlerden... Beş sezonluk “Flashpoint” ile tanıdığımız Mark Ellis ve Stephanie Morgenstern, çok orijinal olmasa da güzel bir konu bulmuş ve sürükleyici şekilde işleyerek kendini sevdiren bir dizi yaratmış...  Évelyne Brochu, Jack Laskey, Warren Brown, Dustin Milligan, Connor Price, Hugh Dillon ve Lara Jean Chorostecki’den oluşan kadrosuyla da göz dolduruyor... Yetenekli beş gençten oluşan ajan takımı savaşın seyrini değiştirmek için tehlikeli görevlere atılıyor... Gördüğü ilgi sonrasında ikinci sezon onayını da alan macera kolay bitecek gibi görünmüyor... Ne çok iyi ne çok kötü, vasatlarda seyreden ama sıkılmadan izlenen bir dizi...




10. Dağ Filmleri Festivali 24 Nisan'da İstanbul'da Başlıyor

0
0
Bu yıl 10’uncu yılını kutlayan Dağ Filmleri Festivali, 24-30 Nisan 2015 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenecek.

Dağ Kültürü Derneği tarafından düzenlenen ve doğa, keşif, macera ve belgesel sinema tutkunlarını bir araya getirecek festivalde ödül rekortmeni filmlerin yanı sıra macera ile adrenalin dolu 50’ye yakın film gösterilecek. Festival biletlerini www.biletino.com web sitesi adresi üzerinden satın alabilirsiniz.

Türkiye'nin, doğa, keşif ve macera konulu, ilk ve tek film festivali olan Dağ Filmleri Festivali, 24 Nisan 2015 tarihinde İstanbul Beyoğlu'nda, izleyicileriyle buluşacak. 30 Nisan’a kadar sürecek festivale bu yıl Beyoğlu Atlas Sineması ev sahipliği yapacak.

Film sayısında rekor artış
Dünya festivallerinde gösterilen 600’den fazla film arasından belirlenen 2015 seçkisi 50’ye yakın filmden oluşacak. Filmler; “Ülkemizden”, “Dünyadan”, “Keşif Ruhu”, “Doğa-Çevre-İnsan”, “Su Dünyası”, “Bisiklet”, “Kayak” olmak üzere, 7 tema başlığı altında toplanıyor. Seçkide; rafting, dalış, dağcılık, kaya tırmanışı, base jump, kayak, dağ bisikleti gibi doğa sporlarının yanı sıra, çevre ve doğa belgeselleri ve gezi, keşif ve insan hikayeleri de yer alıyor.

Bu filmleri kaçırmayın
10. Dağ Filmleri Festivali kapsamında gösterilecek filmler arasında, dünya şampiyonu ve rekortmeni patika koşucusu (Ultra Trail) İspanyol sporcu Kilian Jornet’in Hayatımın Zirveleri (Summits of My Life) isimli filmi dikkat çekiyor. Bebek yaşta yürümeye başladığından itibaren dağlar ve ormanlardan ayrılmayan Kilian Jornet’in 20’li yaşlarında dünyadaki bütün patika koşusu yarışlarında kırdığı rekorları izleyenleri hayrete düşürüyor.

Sıradışı İnsanlar
Uçlarda Yaşamak, üç olağanüstü adamın hikayesini anlatan bir film. Ayrıca film, modern toplumumuzu tanımlayan durumlar ve ifade biçimleri hakkında bizlere sıradışı bakış açıları sunuyor. Seyirci, bu macerada üç sporcuyu, Halvor Angvik, Guillaume Nery ve Gerhard Gulewicz’i kendi alanlarında en iyi olma yolundaki çabalarına şahit oluyor.

Doğal Yaşam Projesi
David Bond bir film yapımcısı ve bir baba. Çocukluğundan beri pek çok şey değişti. Çocukları ekrana kilitlenmiş durumda ve dışarı çıkmak istemiyorlar. iPad’ler, televizyon ve plastik oyuncaklar istiyorlar. Apple, Disney ve Mattel’in reklamcılık bölümleri çocuklarını onun kontrol edebileceğinden daha çok kontrol ediyorlar. Onları dışarı çıkılabilmek için David kendini Doğanın Reklamcılık Yöneticisi ilan etti. Reklamcılık ve açık hava uzmanlarıyla çalışarak İngiliz çocukları dışarı çıkarabilmek için ulus çapında bir reklamcılık projesi başlatıyor. PROJECT WILD THING çocuklarını dünyanın en güzel ürünü olan doğa ile tanıştırmak için verdiği çabanın eğlenceli hikayesini anlatıyor.

Thule Tuvalu
Film, Thule ve Tuvalu halkının geleneksel yaşam stillerini iklim değişikliği yüzünden terk ederken bilinmeyen bir geleceğe gidişlerini izleyiciye sunuyor. Dünyanın bir ucundaki bu yerler iklim değişikliği yüzünden ön plana çıkıyor; buzulların erimesiyle Thule (Grönland) ve denizlerin yükselmesiyle birlikte su altında kalma tehlikesiyle karşılaşacak olan Tuvalu. Küresel ısınmanın etkileri bizim sadece medyada karşımıza çıksa da, bu durum Thule ve Tuvalu sakinlerinin hayatını ciddi biçimde tehdit ediyor.

Bisikletlilerin Hikayeleri
Tutku. Dayanıklılık. Değişim. Korku. Yeniden Doğuş. Rüyalar. Bütün bunlar Avrupa’nın 6 farklı ülkesinden 6 farklı hikayenin temelini oluşturuyor. Belgeselin bütün kahramanlarının farklı olmasına rağmen bisiklet sürmek onları bir hayat biçimi olarak birleştiriyor. Bisiklet, onların hayatlarındaki parlayan ve dokunulmamış noktaları temsil ederek hayalini bile kuramadıkları bir başarıyı onlara gösteriyor.

Evden Uzakta
Brolin için Uganda doğduğu yer ve Wyoming dağları da onun evi. O, tanımadığı bir kültürde yalnızlığa, sosyal olarak kabul edilememe ve şiddet gördüğü aile hayatına karşı savaşan bir tıp öğrencisi. Brolin’in Uganda’dan karlarla dolu Kuzey Amerika dağlarına yolculuğunda ve Uganda’dan çıkacak ilk Kış Olimpiyatları sporcusu olma arzusunun hikayesi.

Buzulların Peşinde
Bir zamanlar iklim değişikliğine ve bilimsel araştırmalara kuşkuyla bakan ünlü çevre fotoğrafçısı James Balog, Extreme Ice Survey (EIS) adlı çalışmasıyla, değişen gezegenimiz hakkında birçok şey keşfetti. Buzulların Peşinde, kahraman bir foto muhabirinin karbondioksit salınımının arttığı dünyamıza umut getirmeyi kendine görev edinmesini anlatıyor.

Dünyanın Sonuna Yolculuk
21. Yüzyıla uygun gerçek bir macera filmi! Nuh ve Colombus değerindeki sanatçılar, bilim adamları ve azimle dolu 3 direkli bir uskuna teknesinde dünyanın sonuna yelken açıyoruz: Kuzeydoğu Grönland’ın hızla eriyen dağ kitlelerine.

Festivalin ‘Hobi Akşamları’…
Festivalin izleyicilerine 10. Yıl sürprizi ise “Hobi Akşamları” olacak. Her akşam bir hobiye ait film öncesinde, sohbet etkinlikleri düzenlenecek ve film bitiminde ise parti düzenlenecek. Bu etkinliklerde aynı spora ya da hobiye ilgi duyan seyirciler araya gelerek eğlenecek ve festival sponsorlarının hediyelerine sahip olma imkanı bulacak.

Hobi Akşamları Programı:
25 Nisan Cumartesi : Ultra Maratoncular, Koşucular
26 Nisan Pazar : Gezginler, seyyahlar
27 Nisan Pazartesi : Denizciler, su sporları tutkunları
28 Nisan Salı : Bisikletçiler
29 Nisan Çarşamba : Dağcılar, Tırmanışçılar
30 Nisan Perşembe : Kayak ve snowboard sporcuları

Festival kapsamında; kitap sergileri, söyleşiler ve ödüllü yarışmalar da düzenleniyor. Geniş bir izleyici kitlesine hitap eden Dağ Filmleri Festivali kapsamındaki bu etkinliklerle; dağ ve doğa bilincine dikkat çekiyor, ulusal dağ ve doğa belgeselciliğine katkı sağlayarak doğa kültürü alanındaki önemli bir boşluğu dolduruyor.

Festivalin programıyla ilgili bilgi almak ve etkinlikleri takip etmek için, aşağıdaki iletişim adreslerini kullanabilirsiniz.

Web : www.dagfilmfest.org
E-posta : bilgi@dagfilmfest.org
Facebook : http://www.facebook.com/DagFilmleriFestivali
Twitter : http://twitter.com/DagFilmFest


Leonard Cohen’in “Görkemli Kaybedenler”i Yeniden Raflarda

0
0
Leonard Cohen’in 1966’da yayımlanan ve kısa sürede Kanada edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen romanı “Beautiful Losers”, bizde bilinen adıyla “Görkemli Kaybedenler” Aylak Kitap etiketiyle yeniden raflarda...

Söz konusu Cohen olunca özellikle kitaplarının ülkemizdeki hallerine isyan edesimiz geliyor. Üstadın iki romanı mevcut, ikisi de çevrildi ama öyle saçma sapan kapaklarla ve vasat çevirilerle çıktı ki layıkıyla yayımlanmadı... 2000 yılında 6.45 yayınlarından çıkan “Görkemli Kaybedenler”in abuk sabuk kızılderili kapağı ile başlayan süreç nihayet Aylak Kitap sayesinde sonuçlandı... Geçtiğimiz ay çıkan “Sevda Kitabı” hem orijinal kapağıyla çıktı hem de ciltli... “Görkemli Kaybedenler”de de gereken özeni göstermeye devam etmiş yayınevi, iyi kapakla geldi kitap... Algan Sezgintüredi de çevirisini tekrar gözden geçirmesi de buna eklenince, nihayet 15 yıl sonra eksiksiz bir romana kavuşmuş oluyoruz...

Dil oyunları ve iç monologlarla bezeli aydın sorgulaması olarak nitelenen romanı, yeraltı edebiyatının şaheserlerinden biri olarak okunması gerekenler listesine ekleyin... 

“James Joyce ölmedi, Cohen ismini kullanıyor, Henry Miller’ın gözünden bakarak yazmaya devam ediyor.” – Boston Herald

60’lı yılların en önemli deneysel romanlarından sayılan Görkemli Kaybedenler Leonard Cohen’in en cüretkar bir o kadar da serkeş romanıdır. Bir yüzleşme yazısıdır.

Kanada'nın Hıristiyanlaştırılması, Cizvitlerin din uğruna yaptıkları, 

Kızılderililere yapılanlar üzerinden genel insanlık tarihinin utanç verici yüzü…

Bütün bunları azize sayılan Mohawk kızı Catherine Tekakwitha'nın öyküsüyle birleştirip bir aşk üçgenine yerleştiren Cohen, anlatı tarzıyla okura bir yandan meydan okuyor, diğer yandan okuru hüzünle gülümsetebiliyor.

“Cinselliği, ruhanilikle ateşliyor… mistik ve dünyevi, romantik ve müstehcen… fallik tabancayla Rus ruletine bir davet.” Kirkus Reviews

“Sahnede Hair, ekranda Easy Rider izlemek gibi…” - Daily Telegraph

“Çılgınca eğlenceli, düşsel bir erotizm… Harika bir kitap.” - Sunday Times

“Okuduğum en yalın, büyüleyici ve cesur modern roman.” - Michael Ondaatje

Görkemli Kaybedenler / Leonard Cohen
Orijinal Adı: Beautiful Losers
Çevirmen: Algan Sezgintüredi
Kapak Tasarımı: Aylak Kitap
Dağıtım Tarihi: 25/03/2015
256  sayfa
22 TL


Viewing all 3888 articles
Browse latest View live