Quantcast
Channel: Kayıp Paylaşımlar Koleksiyoncusu
Viewing all 3914 articles
Browse latest View live

Yeni Şarkı: Pearl Jam "Mind Your Manners"

$
0
0
Seattle soundunun yaşayan efsanesi Pearl Jam, sonunda albüm müjdesini verdi... Uzun süredir açıklanması beklenen yeni albüm grubun diskografisindeki onuncu stüdyo albümü olacak ve "Lightning Bolt" adını taşıyacak... 15 Ekim'de kavuşacağımız albümün ilk şarkısı huzurlarınızda...






Diana'dan İlk Afiş ve Fragman

$
0
0
Tüm dünyanın tanıdığı ve sevdiği Galler Prensesi Diana’nın hayatının son iki yılına ışık tutan film “Diana”nın ilk afişi ve teaser’ı yayınlandı...

Akademi ödüllü güzel oyuncu Naomi Watts’ın canlandırdığı Prenses Diana rolü, içinde çok naif ve tutkulu bir kadını barındıran bir aşkın hikâyesi. Naveen Andrews (The English Patent) Naomi Watts’a Dr. Hasnat Khan rolünü canlandırarak eşlik ediyor. Oliver Hirschbiegel’in yönetmen koltuğuna oturduğu Diana’da gerçek aşkın bir kadının her kim olursa olsun, hayatını nasıl değiştirebileceği tüm duygusallığıyla işleniyor. Britanya’da 20 Eylül’de gösterime girecek filmin bizdeki tarihi kesinleşmese de şimdilik Eylül takviminde yer alıyor...



Yeni Şarkı: Placebo "Too Many Friends"

$
0
0
18 Ağustos'ta ülkemizde ağırlayacağımız Placebo, nihayet yedinci stüdyo albümüne dair detayları verdi. 16 Eylül'de kulaklarımıza dolacak albüm "Loud Like Love" adını taşıyacak ve standart baskısı 10 şarkıdan oluşacak. Dört farklı edisyondan "Digipac", live session dvd'si içerirken, Super Deluxe Edition ise bunlara ek olarak promo videolardan oluşan bir dvd daha içerecek... Şimdilik görünen farklı edisyonların başka bir stüdyo kaydı içermediği ama her an süprize de açığız... Albümden yayınlanan ilk şarkı "Too Many Friends" lyric video ile resmen geri sayımı başlatmış durumda... İkinci single "Loud Like Love" ise 23 Temmuz'da yayınlanarak heyecanı arttıracak... Albümün şarkı listesi şöyle;

1. Loud Like Love
2. Scene Of The Crime 
3. Too Many Friends
4. Hold On To Me 
5. Rob The Bank 
6. A Million Little Pieces
7. Exit Wounds
8. Purify 
9. Begin The End
10. Bosco 



Dizi Ajandası : 15 / 21 Temmuz

$
0
0
Kış sezonuna geri saymaya devam ederken, bu hafta iki yeni sezon açılışıyla şenleniyor... Cumayı tek diziyle geçiren haftanın en önemli günü yine pazar... “Covert Affairs” dördüncü, “Suits”de üçüncü sezonuna başlıyor...


Pazartesi:
King & Maxwell  1x6  Stealing Secrets
Longmire  2x8  The Great Spirit
Luther  3x3
Major Crimes  2x6  Boys Will Be Boys
Mistresses (US)  1x7  All In
Switched at Birth  2x16  The Physical Impossibility of Death in
Teen Wolf  3x7  Currents
The Fosters  1x7  The Fallout
The Glades  4x8  Three's Company
Under The Dome  1x4  Outbreak


Salı:
Covert Affairs  4x1  Vamos  [Yeni Sezon]
Perception  2x4  Toxic
Pretty Little Liars  4x6  Under the Gun
Rizzoli & Isles  4x4  Killer in High Heels
Saving Hope  2x4
Suits  3x1  The Arrangement  [Yeni Sezon]  

  

Çarşamba:
Baby Daddy  2x8  Never Ben in Love
Camp  1x2  Capture the Flag
Franklin And Bash  3x6  Freck
Futurama  7x19  Saturday Morning Fun Pit
Hot In Cleveland  4x16  Pony Up
Melissa & Joey  3x8  The Unfriending
Necessary Roughness  3x5  V3 for Vendetta
Royal Pains  5x5  Vertigo
The Bridge (US)  1x2  Calaca
The Exes  3x4  Zero Dark Forties
The Listener  4x7  Caged In


Perşembe:
Anger Management  2x28  Charlie and the Cheating Patient
Burn Notice  7x6  All or Nothing
Graceland  1x6  Hair of the Dog
Rookie Blue  4x5  Poison Pill
Sullivan & Son  2x5  Running Mates
Wilfred  3x6  Delusion


Cuma:
Magic City  2x5  World in Changes 


Pazar:
Continuum  2x11  Second Sight
Copper  2x5  A Morning Song
Crossing Lines  1x6  Special Ops - Part 2
Devious Maids  1x5  Taking Out the Trash
Dexter  8x4  Scar Tissue
Drop Dead Diva  5x5  Secret Lives
Falling Skies  3x8  Strange Brew
Ray Donovan  1x4  Black Cadillac
Skins (UK)  7x4  Skins Rise (2)
The Killing  3x9  Reckoning
The Newsroom  2x2  The Genoa Tip
The White Queen  1x6
True Blood  6x6  Don't You Feel Me?


Vizyona Giren Filmler : 12 Temmuz

$
0
0
Yedi filmi ağırladığımız vizyon, yönetmenleriyle öne çıkıyor... Kıyametsever Emmerich’in “Beyaz Saray Düştü”sü ile parasever Bay’in “Zor Kazanç”ı haftanın öne çıkan filmleri... Aile animasyonu “Kahraman Uzaylılar” ile Levy’nin “Genç Çırakları” haftanın eğlence seçenekleri... Miller’ın ölmeden önce çektiği “Bir Kadının Gözyaşları” ile Zehil’in “Vadimdeki Gözyaşları” ise festival seyircisinin ıskalamaması gereken filmler... “Tatlı Cadı Lili: Mandolan’a Yolculuk”ta çocuklar için bir diğer seçenek...


Yönetmen: Roland Emmerich
Oyuncular: Channing Tatum, Jamie Foxx, Jason Clarke, Joey King
Sinemanın kıyametten sorumlu bakanı Emmerich, bu kez kıyameti beyaz saraya getiriyor. Son dönemde ayyuka çıkan milliyetçi yaklaşım sebebiyle çok antipatik duruyor daha en başından... Başkan siyah olsa bile kurtaran her daim beyaz olur düsturu da yenileniyor... Gezi olayları ile aksiyonun tadına varmışken, park için mücadeleye devam etmek en iyisi... Bize ne beyaz saraydan...


Yönetmen: Cal Brunker
Haftanın aile eğlencesi olarak tek seçeneği animasyon, eksikleri olsa da vaadettiği eğlenceyi yerine getiriyor... Daha iyi bir senaryo ve anlatım yolu denenseymiş çok daha iyi olabilirmiş ama şimdilik iş görüyor...


Yönetmen: Shawn Levy
Oyuncular: Vince Vaughn, Owen Wilson, Rose Byrne, Max Minghella
Hep vasatta kalan bir türlü dört başı mamur iş çıkaramayan Levy, yine parlak fikirden elek gibi bir senaryo oluşturmuş... Birkaç espri dışında sürekli tekleyen film, bitmek bilmeyecek korkusu vererek süresini de harcıyor... Zaten böylesi bir film için 116 dakika iyi doldurulamazsa tam bir azaba dönüşüyor...


Yönetmen: Michael Bay
Oyuncular: Mark Wahlberg, Dwayne Johnson, Ed Harris, Anthony Mackie
Kallavi bütçelerle çalışan yönetmen Bay, düşük bütçeli bir denemeye kalkışmış... Sistem eleştirisine hayli açık, karakterleri uçuk bir senaryodan çıkarttıklarını görünce aynı kişiden mi bahsediyoruz acaba demeden duramıyor insan... Filmografisinin en iyi işlerinden biri... Coen kardeşler filmi havası da cabası... Kafamızdaki M. Bay yargısı sebebiyle, düşük beklentileri hayli aşan yılın en iyi işlerinden birini izliyor olmakta ayrı ironi, bütçe ile ters orantısı ayrı...


Yönetmen: Claude Miller
Oyuncular: Audrey Tautou, Gilles Lellouche, Anais Demoustier, Catherine Arditi
Haftanın en özel filmi... Fransız yeni dalgasının önemli yönetmenlerinden Miller’ın son filmi, yönetmeni anmak için iyi bir fırsat... Pekte kendi sinamasıyla özleşmeyen bir romanı uyarlamayı deneyen Miller, ölümünden önce çektiği son film sıfatının yanına pek birşey ekleyemiyor, vasat bir elveda ile daha çok nostalji bırakıyor...


Yönetmen: Maryanne Zehil
Oyuncular: Nathalie Coupal, Joseph Antaki, Nathalie Mallette, Sophie Cadieux
Belgeselci Zehil’den, tamda günümüze dair meselelere bakış... Politik film sevenler, ortadoğu meselesine meraklı olanlar ve en önemlisi insana dair ciddi birşeyler izlemek isteyenler es geçmesin...


Tatlı Cadı Lili: Mandolan’a Yolculuk / Lilly The Witch 2: The Journey To The Mandolan
Yönetmen: Harald Sicheritz
Oyuncular: Alina Freund, Tanay Chheda, Pilar Bardem, Ercan Durmaz

The Babymakers : Kahrolsun Bağzı Spermler!

$
0
0
Hayattaki en acımasız ve bolca ironik işlerden biridir bebek sahibi olma süreci... Bir yanda ücra köşede istenmeyen bebeklerden kurtulma operasyonu, bir yanda yıllarca uğraşıldığı halde bir türlü olamamasının verdiği yıkıntı... Cinsellik hep özel kalması gerektiğinden, çocuk yapma süreci her daim kulaktan dolma bilgilerle ilerler, eğer hesaplar tutmuyorsa... İşte tam da bunlardan bahseden bir film var karşımızda “The Babymakers”

2012 yapımı film, Jay Chandrasekhar’ın yedinci uzun metrajı... Kariyerine 1996’da ilk uzun metrajı “Puddle Cruiser” ile başlayan yönetmen, senaryoyu da Broken Lizard mahlasıyla imzalamış ve o gün bugündür aynı imzayı atmaya devam ediyor. Ucuz bir komedi olsa da ilk filmle gelen ödülle başlayan serüven, adı bilinmeyen ama işleri bilinen isimlerden biri olmaya kadar uzanmış durumda... Filmleri bir yana bırakalım, “Arrested Development”, “Blue Mountain State”, “Chuck” ve “Community” başta olmak üzere birçok komedi dizisini yönetmiş bir isim Chandrasekhar... Kariyerinin zirve noktası ikinci filmi “Super Troopers”, en bilinen filmleriyse “The Dukes of Hazzard” ve “Beerfest”... Senaryoya imza atan ikilimiz; Peter Gaulke ve Gerry Swallow, 2001’de iki filme birlikte başlayan ortaklığın dördüncü meyvesini vermiş... En bilinen işleri “Ice Age: The Meltdown”ı referans kabul etmek zor... Filmografilerine bakıldığında görünen senarist - yönetmen uyumu peliküle de olması gerektiği gibi yansıyor...

Macklin çiftiyle üçüncü evlilik yıl dönümleri için çıktıkları yemekte tanışıyoruz... İlk andan cinsellik göndermeleriyle ne izleyeceğimize dair küçük ipuçları sonrası, çiftimiz Tommy ve Audrey çocuk yapma kararı alıyor... Artık zamanı gelmiş ve hazırlar... Lakin aradan geçen 9 ay sonunda, halen sonuç alınmamış olmasıyla öykümüz istediği başlangıcı bulmuş oluyor... Basit görünen ama çok farklı dallara uzatılabilecek bir konu... Her kültürün kendi çözümü, her kulaktan dolma bilgi derken en evrensel konuya ortasından dalış yapıyoruz... Tommy’e önerilenler, Audrey’nin arkadaşlarıyla yaptığı dedikodunun herkese yayılması derken tüm bebek yapma çabası 95 dakikaya yayılıyor... Sorunun Tommy’de olduğunun anlaşılmasıyla da, film eziklerin soygun çabasına doğru evriliyor... Ki o eziklerin arasında Wade ve Zig-Zag’la Ron Jon’un kapısının çalınmasıyla iyice zıvanadan çıkılıyor...

Oyuncu kadrosunda da kendine yer veren Chandrasekhar, daha önce birlikte çalıştığı ekiple çalışmış yine... Kadronun yıldızı Olivia Munn’a, Paul Schneider, Wood Harris, Kevin Heffernan ve Nat Faxon eşlik ediyor... Son dönemin yükselişteki isimlerinden biri olan Schneider ile Munn’un hayli tuhaf bir çift oluşları önemli tercihlerden biri... Hiç evli çift gibi durmamaları bir yan yana, çıkma ihtimalleri bile düşük görünmeleri hem filme istenen absürtlüğü veriyor hem de bu durum ikilinin uyumuyla filmin yarısına gelmeden unutuluyor... Renkli karakterler, kendi yan öykülerine sahip değil ama gereken ölçüde dahil oluyorlar öyküye... Senaryo açısından eksiklerini, boş vakit harcamadan temposuyla aşıyor... Yakaladığı detaylar sayesinde de izleyicisinin beklentilerine cevap verebiliyor... Kavunlar, narsist eşcinsel ve elmasa attırma halinin altını özellikle çizeyim...

Cinselliği çok rahatsız etmeden yerinde kullanan “The Babymakers”, bulduğu her damarı kullanmayı becerebilen, hızlı akan ve çoğunlukla ne olacağını tahmin etmeye fırsat bırakmayan manevralarla dolu... Farklı bir komedi arayanlara, eğlenmek isteyenlere duyurulur... 


Uyuyana Kadar : Hafıza Denen Dehliz

$
0
0
Uyandığınızda en son hatırladığınız şey yirmi yıl öncesiyse, yanınızda eşiniz olduğunu söyleyen biri yatıyorsa ve bu durumu yıllardır hergün yaşıyorsanız ne olur, neler hissedersiniz’in peşinden koşan “Uyuyana Kadar”, 2011’in en dikkat çeken polisiye/gerilim romanlarından biri olarak raflarda okurlarını bekliyor...

Her sabah hayata yeniden başlamak zorunda olan Christine ile tanışıyoruz önce... Uyandığında güvenmesi gerektiğini fotoğraflardan anlamak zorunda olduğu kocasının rutinleriyle başlıyor güne... Tekrar tekrar yaşanan bu durumun değişimine dair pek umut taşımıyor ama amnezi hastası olarak psikoloğuyla giriştikleri seanslar ve günlük tutma teklifiyle olaylar hızla akıyor... Anıların insanın herşeyi olduğuna dair, onların peşinde kimliğini kazanma ve yeniden doğma romanı olarak adlandırabiliriz... Tipik bir yaz romanı olduğunu da ekleyeyim... Çok fazla yan karaktere veya olaya sapmadan sürekli kahramanımızın yanında merakla olayların nereye bağlanacağınızı bekliyoruz...

Hakları 42 ülkeye satılmış, NY Times’ın çok satanlar listesinde uzun süre kalmış, Amazon’un en çok satan ikinci cinayet/gerilim/polisiye kitabı olmuş ve bu başarılarını iki de ödülle taçlandırmış olan roman, yeni bir yazarla tanıştırıyor okuru: S.J. Watson... Londra’da yaşayan yazar, birkaç yıl Ulusal Sağlık Hizmeti’nde çalıştıktan sonra 2009’da Faber akademisindeki “Roman Yazma” kursuna katılmış ve o kursun meyvesini ilk romanı ile almış...

Hemen belirteyim, tüm bunlar bir okur olarak kitabı okumamda hiç etkili değildi... Blogların destekçisi Bumerang platformundan kazandığım için adeta kitap beni bulmuş oldu... Gerilimin her türünü sevdiğim için, sıkılana kadar okurum en azından diyerek başlayıp, bir solukta bitirdim... 

Amnezi hastası kahramanımızın serüveni bolca heyecanla, yer yer eğlendiren anlarla dolu... İlk roman olarak başarılı olduğu genel toplamda söyleyebiliriz ama üslup ve dil açısından daha doğrusu edebi değer açısından aynı notu vermek biraz zor... Tüm olayların çözümlenme anında, romanın vurucu olması gereken yerlerde toyluklar göze çarpıyor... Oysa kurgusu gayet başarılı... Mantık hatalarının farkına vardığınızda romanın ortasına gelmiş olsanızda, sürükleyiciliği sayesinde devam etmekte sakınca görmüyorsunuz... Psikolojik gerilim açısından bakıldığında da tüm çözümlemeleriyle tatmin edici olduğunu söylemek mümkün... 

Okurken farkedilen sinemaya uygunluğu konusunda çoktan adım atılmış, Ridley Scott prodüktörlüğünde, Nicole Kidman’ın kahramanımızı canladıracağı film 2014’te vizyona girme hazırlığında... 

Bunca satış başarısına ve ödüllere rağmen “Uyuyana Kadar”, hafıza denen dehlizde debelenen, kendini arayan kadın kahramanının yolculuğuna davet ettiği okurunu tam olarak tatmin edemeyen, genellikle kolaya kaçmayı tercih eden ve tahmin edilebilen zayıf bir sonla, tipik bir oku, unut romanı...

Japon İşi “Unforgiven”dan İlk Fragman

$
0
0
Clint Eastwood’un ünlü westerni “Unforgiven”ın japon çevrimi “Yurusarezaru mono”nun ilk fragmanı yayınlandı...

Sang-il Lee’nin uyarlamasını da üstlendiği filmin başrollerinde Ken Watanabe, Koichi Sato, Akira Emoto, Jun Kunimura, Yuya Yagira ve Shiori Kutsuna yer alıyor. Aksiyon bu kez 1800’lü yılların sonunda Hokkaido’da geçiyor. Eastwood’un rolünü üstlenen Watanabe, Japonya’nın daha modern bir duruş benimsemek adına eski metodları bıraktığı dönemde, yoksulluk ve büyük bir ödül nedeniyle yeniden harekete geçen uzun zaman önce emekli olmuş bir samurayı canlandırıyor.

Sinema tarihine 4 oscarla kazınan filmin japon yeniden çevrimi, hafif dramlardan sonra 2010 yılını “Akunin” ile ödül avcısı olarak geçirip rüştünü ispatlayan Sang-il Lee için önemli bir adım olacak gibi... Genel olarak olumlu eleştiriler alarak, beklentileri karşılamış gibi görünen fragman merakı gazlıyor... Şimdilik Japonya’da 13 Eylül’de gösterime girecek filmin ne zaman buralara uğrayacağını kestirmek zor ama heyecanla bekliyoruz...




Yeni Şarkı: The Vaccines "Melody Calling"

$
0
0
Indie rock sahnesinin yükselişteki dörtlüsü The Vaccines, yeni e.p. yayınlayacaklarının müjdesini verdi. 2010 yılında kurulan taze grup, birer yıl arayan iki albüme imza atarak önündeki tüm basamakları hızla tırmanmıştı. Geçtiğimiz eylül’de çıkardıkları “Come of Age” ile yılın albümlerinden birine imza atan grup, şarkı kaydetmeye ve yayınlamaya devam ediyor... Diskografilerindeki dördüncü e.p. “Melody Calling” adını taşıyacak ve biri remix dört şarkıdan oluşacak... 11 Ağustos’ta kulaklarımıza dolacak e.p.’nin şarkı listesi şöyle:

1. Melody Calling 
2. Do You Want a Man
3. Everybody's Gonna Let You Down 
4. Do You Want A Man (John Hill + Rich Costey Remix)

"Melody Calling" kendi yolunu bulup çoktandır internette yayında bile...



İlk Bakış: One Small Hitch / Gönlümü Çaldın

$
0
0
Sessiz sedasız bir şekilde yılı dolaştığı bağımsız film festivallerinden dört ödül kaparak, izleyicilerin gönlünü çalan “One Small Hitch”, “Gönlümü Çaldın” adıyla 19 Temmuz’da vizyona giriyor...

Senaryosunu Dode B. Levenson’un yazdığı filmin yönetmeni ilk uzun metrajını kotaran John Burgess... Robert Belushi, Rebecca Spence, Heidi Johanningmeier, Ron Dean’den oluşan oyuncu kadrosu da, bütçesi gibi mütevazı... Görüldüğü üzere herhangi bir albenisi yok... İzlemek için kağıt üzerinde hiçbir sebep vermeyen film nasıl oldu da fetivallerden ödüller aldı sorusunu sormamak elde değil... Üstelik konu da çok bildik...

İki çok iyi arkadaş olan Josh ve Molly Chicago uçuşunda, Josh'un ölmek üzere olan babasını mutlu edebilmek için Nişanlı numarası yapmak için anlaşırlar. Ve olaylar hızla kontrolden çıkar, şamatacı ve kalabalık aileleri işin iyice komik bir hal almasını sağlarlar. Bir çok olayın üst üste gelmesiyle artık bu iyi niyetli bir oyundan öteye geçer ve bir çiftmiş gibi takılmak zorunda kalırlar. Ve bu oyun bir düğün planlamaya kadar gider. Bu olayların akabinde birbirlerine karşı duygusal olarak hisler beslemeye başlarlar. Şimdi ikiside ciddi kararlar almak zorundadırlar. Ya bu oyuna bir son verecekler ve LA'e dönecekler yada birlikte olup Chicago'da bir hayat kuracaklar...

Konusu bu kadar bilindik olmasına rağmen, fragmanı gayet iyi... İyi bir senaryoyla karşı karşıya gibiyiz... Aldığı ödüllerin seyirci odaklı olmasına da güvenerek bir şans vermekte fayda var...



İlk Bakış: Maniac / Manyak

$
0
0
Bu sene 12. !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali programının en sevilen filmlerinden biri olan “Manyak”, 19 Temmuz’da gösterime giriyor.

The Lord of The Rings filminin yıldızı Elijah Wood’u tatlı küçük bir hobbit olarak tanıyanlar, onu karşılarında mükemmel bir ‘manyak’ olarak gördüklerinde afallayacaklar. Bir 19. yy Jack The Ripper katilinin günümüzdeki versiyonu ve şimdiye kadar yapılmış en heyecan verici korku filmlerinden biri. Maniac, William Lustig’in 80’lere damgasını vuran, büyük bir fan kitlesi tarafından kült kabul edilmiş korku filminin yeniden çevrimi. 

Prodüktörlüğünü Alexandre Aja’nın yaptığı film, uzun süre yönetmenini aramış ve sonunda koltuğa Franck Khalfoun oturmuştu. “P2” ve “Wrong Turn at Tahoe”nin yönetmeni konuşulan onca isimden sonra biraz hafif kaldı... Elijah Wood’a eşlik eden isimlerse Nora Arnezeder, Jan Broberg ile Genevieve Alexandra... 

Utangaç ve içine kapanık Frank (Elijah Wood) , bir cansız manken dükkânının sahibidir. Karşı koyamadığı cinayet işleme isteğini içinde tutmaya çalışıyor. Sergisi için yardım istemeye gelen genç sanatçı Anna ile tanıştığı gün hayatı değişiyor. Dostlukları geliştikçe Frank, Anna’yı takıntı haline getiriyor ve öldürme açlığı tamamen kontrolden çıkıyor.

1980 tarihli filmin yeniden çevrimi trash sevenler için biçilmiş kaftan... Festivaldeki gösteriminden sonra korsanda hızla yayıldığı için onlarda çoktan izlemişlerdir sanırım... Vizyona biraz geç kalan ama tüm rahatsız edici anlarına rağmen herkesin keyif alacağı bir film “Manyak”... Yeniden çevrimleri pek sevmesekte, daha gerçekçi ve daha estetik olduğunu da ekleyerek tavsiye edeyim...



A Haunted House : Bel altı Paranormalleri...

$
0
0
“The Blair Project” ile hayatımıza giren buluntu filmin “Paranormal Activity” ile vazgeçilmez bir tür haline gelmesi artık bıkkınlık verici hale geldi ama türün parodisini yapmak için halen eskimeyen bir kaynak olmayı sürdürüyor... Eskisi kadar iyi örneklerini göremediğimiz parodi filmlerin şimdilik sonuncusu olan “A Haunted House”, direk olarak buluntu film formülüne kurduğu öyküsünü şeytan çıkarmaya dek götürerek güldürmeye çalışıyor...

“Requiem for a Dream”in Tyrone’u olarak tanıdığımız “Scary Movie” serisine senarist/oyuncu olarak verdiği katkıyla komedi yeteneklerine şahit olduğumuz Marlon Wayans’ın başının altından çıkan filmde Rick Alvarez de senarist olarak katkı vermiş... Yönetmen koltuğundaysa Michael Tiddes oturuyor...

Kuşkusuz sevdiğimiz filmlerden yola çıkarak oluşturulan parodi filmler hayli ilgi çekici... Özellikle ZAZ ekibinin yaptıklarıyla bolca eğlenmişken, her yeni örnek künyesine bakılmaksızın ilgi çekici oluyor, merak uyandırıyor... Bu meraktan beslenerek daha fragmanıyla ödül almış bir film olunca, daha da katlanmış ilgi... 2 milyon dolarlık bütçeyle çekilen film, daha açılış haftasında bu rakamın dokuz katına çıkmış ve gişede elde ettiği gelirle ikincisini garantilemiş... Hemen belirteyim, ikinci filmin ön hazırlıkları şu aralarda sürüyor ve 28 Mart’ta gösterime girmesi planlanıyor... Bunca ilgiye rağmen, ülkemizde vizyona girmeyen film, korsan piyasada bolca ilgi toplayarak izlenmeye devam ediyor...

“Scary Movie” serisine katkı vermiş olan Wayans, “A Hounted House”u tek bir damardan kotarmayı denemiş... Farklı farklı filmler yerine, tipik bir buluntu filmi olarak, ilk başındaki klasik buluntu uyarısıyla başlıyor... Malcolm heyecanla sevgilisi Kisha’nın yanına yerleşecek olmasıyla başlıyor kayda... Aynı evi paylaşacak olmanın mutluluğunu çıkaracak sözde ama o sevgili daha eve girmeden köpeğini eziyor... Bu sahneyle birlikte ne izleyeceğimiz de aşağı yukarı belli oluyor: Abartı ve absürt... Paranormal olayların yaşandığı yatak karşındaki kameranın çektikleri de filmin izleyeceği yolu gösteriyor... İlk gecede Kisha’nın uzun uzun gaz çıkarmasıyla anlıyoruz ki, filmin derdi ne olursa olsun güldürmek... Hemde gübresini çıkarana kadar... Eve gelen misafirlerden, meksikalı hizmetçiye kadar filme dahil olan her karakterin aklı fikri sex olunca, bir korku filmi parodisi yerine şekilci bir komedi denemesi izliyoruz...

Herşeyi karikatürize eden buluntu film, her konuda o kadar çok zırvalıyor ki neredeyse sonu gelmeyecek diye korkutuyor insanı... Zenci lafı takıntısı, zencilerin organı vurgusu derken tamamen siyahlara dair hayli rahatsız edici bir söylem güldürmüyor... Bu kadar belden aşağı esprinin dışında, evdeki hayaletin önce Kisha’ya, sonra Malcolm’a tecavüz etmesi sizi güldürebiliyorsa o ayrı... Sürekli cinsel esprilerin kullanılmasıyla ortasına geldiğinizde tükeniyor film, belden aşağı espriler dışında bir iki an olabilse seyirci belki ferahlayacak ama Wayans ilk andan at gözlüğüyle son sürat aynı yoldan gidiyor... Tek iyi noktası da bu zaten... Skeçler toplamı gibi değil, belli bir hikayesi var ama o hikaye bomboş...

86 dakika gibi görünse de, 860 dakika gibi gelen film, belden aşağı esprilere doymak bilmeyen insanlara hitap ediyor... Şekilcilikten beslenen esprileriyle düşük zeka seviyesine hitap etmesi de cabası... Gülmek için beyne ihtiyacı olmayanlardansanız keyfini çıkarabilirsiniz, aksi halde hiç bulaşıpta kendinizi sinir etmeyin...


Yeni Şarkı: Mazzy Star “California”

$
0
0
Alternatif rock sahnesinin 90’lardaki kült gruplarından Mazzy Star, sonunda albüm müjdesi verdi... 3 stüdyo albümünden sonra 1997’de dağılan grup, 2010 yılında yeniden bir araya gelmiş ve 2011’de bir single yayınlamıştı... 

Bilmeyenler için kısaca toparlayalım; David Roback ve Hope Sandoval’ın önderliğinde bugün dream pop adı verilen türün kilometre taşı olmuşlar ve ikinci albümlerinin ilk single’ı “Fade into You” ile patlama yapmışlardı... Sayısız klasikle bugünün soundunda izleri olan grup, yeniden birleşince beklediğimiz yeni albüm haberi resmi olarak geldi... Haberle de kalmadı, albümden “California”ya da kavuştuk...

Kayıtları California ve Norveç’te yapılan “Seasons of Your Day” adını taşıyacak ve 10 şarkı içerecek albüm 23 Eylül’de kulaklarımızda tınlayacak... Son albümün 1996 tarihli olduğunu düşünürsek, 17 yıllık beklentiler sonuçlanıyor... 

Albümün şarkı listesi şöyle;
01 In the Kingdom
02 California
03 I've Gotta Stop
04 Does Someone Have Your Baby Now
05 Common Burn
06 Seasons of Your Day
07 Flying Low
08 Sparrow
09 Spoon
10 Lay Myself Down



Yeni Video: CocoRosie “Child Bride”

$
0
0
Casady kardeşler, Mayıs ayının son günlerinde kavuştuğumuz “Tales Of A Grass Widow”dan ikinci video klibi yayınladı. Diskografilerinin beşinci albümünde beklentilerin altında kalan CocoRosie, Emma Freeman’ın yönetmenliğinde muhteşem bir klibe imza atmış... Öyle ki, şarkı mı klip için yapıldı, klip mi şarkı için ikilemi yaşamamak elde değil...



İlk Bakış: El Cuerpo / Ceset

$
0
0
Ülkesi İspanya’da ses getirerek yılın en iyi filmlerinden biri olarak ilan edilen psikolojik gerilim “El Cuerpo”, “Ceset” adıyla 19 Temmuz’da gösterime giriyor...

İlk uzun metrajını çeken Oriol Paulo’nun, senaryosunu Lara Sendim ile birlikte kotardığı film, İspanyol sinemasının gerilim türüne verdiği iyi örneklerden biri olarak ses getirmiş ve uluslararası alanda “The Body” adıyla duyulmuştu... 2012 yapımı film, ülkesinde beş adaylık yakalayarak, hem yönetmenini hem de oyuncularını mutlu etti, ki bunlardan biri Goya ödüllerinden en iyi yönetmen adaylığıydı... Belén Rueda ve Hugo Silva’nın övgülerle karşılanan performanslarına, Aura Garrido ve Jose Coronado eşlik ediyor...

İş kadını Mayka'nın cesedi morgdan kaybolur. Hayatta her şeyi düzenli ve planlı olan bu kadının ölümünün arkasındaki sır perdesi henüz aralanamamışken, bir de cesedinin ortadan kaybolması olayı daha da karmaşık hale getirir. Dava ile ilgilenmesi için dedektif Jaime Pena görevlendirilir. Jaime de eşini kaybetmiştir ve bu travmanın izlerini henüz tam olarak atlatamamıştır. Bu davayı hem kişisel duygularını çözüme kavuşturmak hem de hala meslekte iyi bir polis olduğunu göstermek için değerlendirecektir. Fakat olayın o kadar çok karanlık noktası vardır ki davaya dahil olan hiç kimse aslında göründüğü kişi değildir. Cinayetin ve kaybolan cesedin arkasını araştırdıkça hem maddi hem manevi farklı sonuçlara doğru yönelecektir...

Gelen eleştiriler olumlu, referansları sağlam, gerilimde başı çeken ülke haline gelmeleri de cabası... Fragmanın da gaz vermesinin etkisiyle, merakla bekliyoruz...




İlk Bakış: Before Midnight / Geceyarısından Önce

$
0
0
Richard Linklater’ın gün serisini üçlemeye dönüştüren filmi “Before Midnight”, “Geceyarısından Önce” adıyla 19 Temmuz’da gösterime giriyor... İstanbul Film Festivali programında yoğun ilgiyle karşılanan film, nihayet yaygın dağıtımda meraklılarına kavuşacak...

Trende tanıştığınız ve birlikte sadece bir gün geçirebileceğiniz kişi hayatınızın aşkı olabilir mi? Sinema tarihine geçen Jesse ve Celine’nin aşk hikayesi kaldığı yerden 9 yıl aradan sonra tekrar izleyici karşısında. Çiftin artık iki kızları vardır ve Paris’te birlikte yaşamaktadırlar. İkili bu süreçte bir yığın değişim yaşamış, çeşitli sürprizlerin yaşanacağı bir hayata doğru yelken açmıştır. Tüm sorunlara ve değişikliklere rağmen, değişmeyen tek şey ise birbirlerine duydukları naif aşktır. Yunanistan'da geçirdikleri bir tatil günü, geçmişlerini muhakeme edip ilişkilerini masaya yatırdıkları, beklenmedik gelişmelerle dolu bir güne dönüşecektir. 

1995 yılında “Gün Doğmadan” ile başlayıp 2004’te “Gün Batmadan” ile devam eden on sekiz yıllık aşkın üçüncü perdesinde başrollerde Ethan Hawke ve Julie Delpy bulunuyor. İlk gösterildiği günden bu yana 2013’ün en fazla övgü toplayan filmine dönüşen “Geceyarısından Önce”nin yönetmenlik koltuğunda ise Richard Linklater bulunuyor. Filmin senaryosu önceki filmde olduğu gibi Linklater, Hawke ve Delpy ortaklığının ürünü...

Zaten aşık olduğumuz aşk filmlerinden biri, hatta her yolculukta yan koltuklarda oturanları kesmemizin, benzerini yaşama hevesimizin sebebi... Devam filmlerine karşı olmamıza rağmen, gıkımızı çıkarmayışımızın, hatta ön safhalarda yer alan destekçilerinden biri olmaktan gocunmayışımızın nedeni... Kaç kere izlesek kesmeyecek biliyoruz, büyük bir merakla bekliyoruz...



İlk Bakış: Not Fade Away / Sen Gitmeden Önce

$
0
0
The Sopranos’un yaratıcısı David Chase’in ilk yönetmenlik denemesi olan “Not Fade Away”, “Sen Gitmeden Önce” adıyla 19 Temmuz’da gösterime giriyor... 

Rolling Stones ve The Beatles gibi efsanelerin parladığı 1960’ların müzik dünyasında tutunmaya çalışan şanssız bir grubun gözünden perdeye taşıyan Not Fade Away, bu yönüyle yılın en özel filmlerinden biri... En başta amaçları sadece kızları etkilemek olan üç genç erkek bir rock grubu kurarak kısa süre içinde kendilerini tamamen müziğin ruhuna kaptırırlar. İnişler ve çıkışlarla dolu bu zorlu yolda aşk, arkadaşlık ve baba-oğul ilişkilerinde pek çok tecrübe yaşayacaklardır.

Filmin başrollerini genç yetenek John Magaro, Dark Shadows’la hatırlanan yükselişteki güzel yıldız Bella Heathcote ve geçtiğimiz ay hayatını kaybeden usta aktör James Gandolfini paylaşıyor. David Chase’in detaycılığı ve ortaya dönemin ruhunu çıkarmak için prodüksiyon detaylarından taviz vermeyen anlayışı ile 20 milyon dolardan fazla bir bütçeyle kotarılan filmin en büyük ayrıcalıklarından birisi ise soundtrack’i. “Sen Gitmeden Önce” The Beatles, Rolling Stones, James Brown, Bob Dylan gibi isimlerle sinema tarihinin en pahalı soundtracklerinden birine sahip. Kuşkusuz o dönemin müziklerine ilgi gösterenler için bir ziyafet olacak, hem göze hem de kulağa... İlk gösterimi geçtiğimiz ekim ayında New York Film Festival’inde yapılmış ve gezdiği festivallerde bolca alkışlanmış, üç ödülle bu durumu taçlandırmıştı... Bize biraz gecikmeli gelmesine içerlesekte, müzikle yoğrulan dönem filmlerini kucaklamaya hazırız... Fragmanı gayet iyi, aldığı eleştiriler olumlu, merakla bekliyoruz...



Yeni Şarkı: Kings Of Leon "Supersoaker"

$
0
0
Üç yıldır sessiz görünen Followill ailesi sonunda sessizliğini bozarak yeni albümden ilk şarkıyı yayınladı. Kings of Leon diskografisinin altı numaralı stüdyo albümü etiketini taşıyacak "Mechanical Bull" hakkında henüz detaylar açıklanmadı ama 24 Eylül'de kulaklarımızda olacağı resmen duyuruldu.



Savaşta Bir Yazar… Vasili Grossman

$
0
0
“XX. yüzyılın Savaş ve Barış’ı” diye tanımlanarak Tolstoy’la kıyaslanan Yaşam ve Yazgı romanının yazarı Vasili Grossman, büyük bir edebiyat adamı olmanın yanı sıra, savaş muhabiri sıfatını da taşır. İkinci Dünya Savaşı’nın en acımasız günlerinde Donetsk’te, Stalingrad’da, Kursk’ta Almanlarla savaşan Kızıl Ordu saflarında Krasnaya Zvezda (Kızıl Yıldız) gazetesinin cephe muhabiri olarak görev yaptı, 1941-1945 arası Avrupa’nın doğusunda yaşanan büyük savaşın en yakın tanığı oldu.

Cephede bin günden uzun süre kalan Grossman, olağanüstü bir röportaj tekniğiyle kısa dinlenme sürelerinde siper gerisine çekilen askerlerle konuşuyordu; çünkü resmî açıklamaların tersine askerlerin akıllarındaki her şeyi açık seçik anlattıklarına inanıyordu. Bu yüzden gözlemlerinin keskinliği ve insancıl yaklaşımı, yazar ve tarihçiler için paha biçilmez bir değer taşıyor.

“İkinci Dünya Savaşı”, “Stalingrad: Ölümcül Kuşatma: 1942-1943”, “Berlin’in Düşüşü 1945”, “D-Day: Normandiya Çıkarması”, “Girit: Savaş ve Direniş”, “Kurtuluştan Sonra Paris 1944-1949” gibi kitaplarıyla bilinen, İkinci Dünya Savaşı uzanan İngiliz tarihçi ve yazar Antony Beevor’ın yayına hazırladığı bu kitap, hem Grossman’ın savaş defterlerine, hem de Rus Devlet Edebiyat ve Sanat Arşivi’nde bulunan makalelerine dayanıyor.

Doğu Cephesi’nin gelmiş geçmiş en iyi tanıklığı, Grossman’ın, “Bence 1941 yazının bütün o sıkıntılarını hiç yaşamamış olanlar, asla zaferin mutluluğunu tam olarak yaşayamayacaklar” sözleriyle betimlenebilir.

VASİLİ SEMYONOVİÇ GROSSMAN,1905’te Ukrayna’da, asimile olmuş Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Moskova’da kimya mühendisliği eğitimi gördü, Donbass havzasında kimya mühendisi olarak çalıştı. 1930’dan sonra yazar olmaya karar vererek öykü, roman ve oyunlar kaleme aldı. İkinci Dünya Savaşı’nın başından itibaren savaş muhabiri olarak Sovyet ordusuyla birlikte Moskova, Stalingrad, Kursk ve Berlin savaşlarına katıldı; özellikle Stalingrad Savunması sırasında yazdığı yazılar ve sergilediği cesaretle bir efsane oldu. 1943-1946 arasında İlya Ehrenburg’la birlikte, Almanların, işgal altındaki SSCB topraklarında Yahudilere uyguladıkları vahşeti anlatan Çornaya Kniga (Kara Kitap) adlı çalışmayı hazırladı. İlk kez tanıklıklara dayalı bir belge niteliği taşıyan ve gerek tarihî, gerekse insani açıdan büyük öneme sahip bu kitap, Stalin’in “kozmopolitizm”e karşı başlattığı kampanya nedeniyle imha edilerek, ancak yıllar sonra gün ışığına çıkabildi. Narod Bessmerten (Ölümsüz Halk) adlı romanı, tıpkı Stepan Kolçugin gibi Stalin Ödülü’ne aday gösterildi ama Stalin tarafından veto edildi. Grossman’ın bir sonraki eseri Za Pravoye Delo (1952, Haklı Bir Dava Uğruna) önce övüldü, sonra kınandı. Grossman’ın Nazi ölüm kamplarını anlatan ilk yazı olan (1944) Treblinka Cehennemi adlı makalesi, Nürnberg Davaları’nda yeniden yayımlandı ve belge olarak kullanıldı. Başyapıtı Yaşam ve Yazgı’yı 1960’ta bitiren Grossman, müsveddelerini Znamya dergisine verdi. Ancak roman reddedilmekle kalmadı, devlet güvenlik organları romanı mahkûm ederek ilgili her şeye el koydu. Sovyet toplumunu Yaşam ve Yazgı’dan daha da ağır eleştiren Her Şey Geçip Gider’i tamamladı. Grossman, yaşamının son on yılını Sovyet rejiminin yoğun baskısı altında, eserlerinin hemen hemen hiçbirinin yayımlandığını göremeden geçirdi ve 1964’te Moskova’da umutsuzluk içinde öldü. Ne ki Yaşam ve Yazgı, rejim muhalifleri tarafından ülke dışına çıkarıldı ve bazı eksikliklerle de olsa ilk kez 1980’de, İsviçre’de basıldı. Başyapıtı Yaşam ve Yazgı, yetmiş yıl sonra yüz binler tarafından okunan, eleştirmenlerce “XX. yüzyılın Savaş ve Barış’ı” olarak nitelendirilen Grossman, aynı zamanda tarihin en önemli savaş muhabirlerinden biri olarak kabul edilir. Ölümünden sonra derlenerek yayımlanan İkinci Dünya Savaşı yazıları, eleştirmen ve tarihçiler tarafından bu alandaki en önemli çalışmalardan kabul edilir.

ANTONY JAMES BEEVOR, 1946 doğumlu İngiliz tarihçi ve yazar. Winchester Üniversitesi ve Sandhurst Kraliyet Askerî Akademisi’nde modern askerî tarih öğrenimi yaptıktan sonra 5 yıl İngiltere ve Almanya’da 11.Süvari Birliği’nde görev yaptı. Annesi, büyükannesi, büyük ninesi de yazar olan Beevor, askerlikten ayrılınca bir süre bir reklam şirketinde finans müdürü olarak çalıştıktan sonra yazarlık alanına geçti. Beevor’ın savaş ve tarih konularını ele alan The Second World War (İkinci Dünya Savaşı), Stalingrad (Stalingrad: Ölümcül Kuşatma: 1942-1943), The Fall of Berlin 1945(Berlin’in Düşüşü 1945), D-Day: The Battle for Normandy (D-Day: Normandiya Çıkarması), The Spanish Civil War(İspanya İç Savaşı), The Battle for Spain: The Spanish Civil War 1936-1939 (İspanya için verilen Savaş: İspanya İç Savaşı 1936-1939), Inside the British Army(İngiliz Ordusunun İçinde), Crete:The Battle and the Resistance (Girit:Savaş ve Direniş), Paris: After the Liberation, 1944–1949 (Kurtuluştan Sonra Paris 1944-1949), The Mystery of Olga Chekhova (Olga Çekhova’nın Gizemi), adlı kitaplarının yanı sıra Violent Brink (Mor Kıyı), The Faustian Pact (Faus Sözleşmesi), For Reasons of State (Devlet Çıkarları), The Enchantment of Christina von Retzen (Christina von Retzen’in Büyüleyiciliği) adında romanları vardır. Kitapları II.Dünya Savaşı’yla ilgili belgesel filmlerde kaynak olarak kullanılan Beevor, Runciman Ödülü, Samuel Johnson Ödülü, Wolfson Tarih Ödülü, Hawthonden Edebiyat Ödülü, Longman Günümüz Tarihi Fonu Ödülü, La Vanguardia Ödülü’nün yanı sıra Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Nişanı, Bath ve Kent Üniversiteleri Onursal Doktora ödüllerinin de sahibidir.

SAVAŞTA BİR YAZAR
Yayına hazırlayan: Antony Beevor – Lyuba Vinogradova
Çeviren: Sabri Gürses
Tür: Tarih
Sayfa sayısı: 382 Sayfa
Fiyatı: 25 TL
Yayın tarihi: 16 Temmuz 2013


Yeni Şarkı: Arctic Monkeys "2013"

$
0
0
Beşinci stüdyo albümü "AM"yi 9 Eylül'de kulaklarımıza yollayacak olan Arctic Monkeys'in, albümden yayınlanan ikinci single "Do I Wanna Know?"un 7'lik fiziksel baskının b-side'ı net ortamında paylaşıldı.



Viewing all 3914 articles
Browse latest View live