Quantcast
Channel: Kayıp Paylaşımlar Koleksiyoncusu
Viewing all 3898 articles
Browse latest View live

Akif Kurtuluş'tan “Daktilo Yazıları” ve “Romantik Korno” Can Yayınları Etiketiyle Raflarda

$
0
0
Akif Kurtuluş’un iki deneme kitabı “Daktilo Yazıları” ve “Romantik Korno” Can Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluşuyor.

Akif Kurtuluş’tan Daktilo Yazıları 
Akif Kurtuluş’un Politika ve Sanat ile Harita Metod Defteri isimli kitapları, Daktilo Yazıları başlığı altında, “bir” kitap olarak bir araya geldi.

Derin, kuvvetli ve entelektüel enerjisi yüksek bu yazılar, Ekim Devrimi öncesi ve sonrasında yoğun olarak ortaya çıkan sanat-iktidar çatışması; sanatın, gerçekliği kavrama ve kurma sorunu gibi önemli meselelere değiniyor. Aynı zamanda Türkiye’deki sanat pratiklerini, eleştirinin besleyici damarından vazgeçmeden çözümlüyor.

Daktilo Yazıları, politikanın, “kültür dünyası”nı kestiği ve sanatçıların da “politik olan”la kesişmekteki tutum ve meselelerine dair yekpare bir çalışma…

Akif Kurtuluş’tan Romantik Korno
İhtimamda hep bir eksiğim oldu ama sevgimde kuşkum yoktur. Hayat da benim için böyle bir şey. Sevdim ama herhalde beni tatmin edecek bir ihtimam gösteremedim. Ölümden korktuğumdan mı? Yine de bu korkunun bende uyandırdığı hiçbir saygı yok.

Hayata, benim için “yeterli” özeni göstermediğimin sorumlusu ölüm korkusuysa, demek ki tuhaf bir paradoksla yüz yüzeyim.

Denemenin, o zor ulaşılan lezzetini ve ele avuca sığmaz sesini, “şair” Akif Kurtuluş’un, bildiği ve düşündüğü, gördüğü ve yazdığı yerde karşılamak için Romantik Korno…
   
AKİF KURTULUŞ, 1959’da Ankara’da doğdu. 1981’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Yarın (1981), Edebiyat Dostları (1988) ve Edebiyat Eleştiri (1991) dergilerinin kurucuları arasında yer aldı. İlk şiiri 1980 yılında Türkiye Yazıları dergisinde yayımlandı. Yalan Şiirler (1983), Tören Provası (1989), Kırgınlıklar Galası (1997), Herkes Gitmiş (2005) adlı şiir kitapları yayımlandı. Ayrıca Politika ve Sanat /Ekim Devrimi (1917-1932) (1998) araştırma kitabı ile Romantik Korno (1998), Harita Metod Defteri (2000) adlı deneme kitaplarının yanı sıra Mihman (2012) ve Ukde (2014) adlı romanları yayımlandı.

DAKTİLO YAZILARI
Yazar: Akif Kurtuluş
Tür: Deneme
Sayfa sayısı: 368 Sayfa
Fiyatı: 27,5 TL
Yayın tarihi: 21 Mart 2017

ROMANTİK KORNO
Yazar: Akif Kurtuluş   
Tür: Deneme
Sayfa sayısı: 133 Sayfa
Fiyatı: 13 TL
Yayın tarihi: 21 Mart 2017



Neruda : Aşklar, Yollar, Mektuplar

$
0
0
Pablo Larrain Jackie’de de Neruda’da da sinema sanatının bir manada görsel bir şiire dönüşebileceğini göstererek, muhteşem sinematografisi ile sinemaseverlerin gönlünü derinden fethetti. Yanı sıra Jackie makalesinde bahsi geçen izleyici profili ile Neruda’da da karşılaşmak yazarınız için yönetmeni bir kez daha içselleştirmeye vesile oldu. Jackie’de Jacqueline’in zarafetine yeniden perde de tanık olmayı arzu eden izleyici, gönül bağı kurduğu Neruda ile de yeniden ve perdede şiirsel bir sohbete koyulmak istemiş olmalı. Bu iki Larrain filminde yalnızca 60 yaş üzeri izleyici ile bir arada film izlemek oldukça heyecan verici… Bu bir tesadüf müydü? Jacqueline Kennedy ve Pablo Neruda ile mi ilgiliydi? Yoksa Pablo Larrain’in sinema dili ile mi ilgili? Hepsi ihtimaller dâhilinde olmalı ancak bu bir tesadüfse yazarınız için oldukça hoş ve unutulmaz bir durum…

Pablo Neruda’yı, faşizme karşı zarafeti ile savaşan, politik duruşundan asla taviz vermeyen ve zekâsıyla tarihi etkileyen, aşk şiirlerinin unutulmaz şairi olarak biliriz. Pablo Larrain ise şaire sevgi ve saygısını muhteşem bir esere imza atarak izleyicisi ile paylaşmış.  Larrain, eserini bir ressam, bir besteci gibi,  her fırça darbesini, her notayı yeniden düşünerek, tasarlayarak meydana çıkarmış adeta. Neruda’yı izlediğimiz sahneler şiir gibi akarken Neruda’yı takibe alan polis şefinin olduğu sahneler canlanmış bir çizgi roman tadında, polis şefi karakterinin bir anlamda karikatürleştiği bu sahneler oldukça incelikli dokunuşlarla ideolojik bir duruş da sergiliyor. Neruda’nın faşizme açtığı şiirsel savaşı Larrain zarif göndermeler ile tamamlıyor. Polis şefinden bahsedilen bir sahnede “moron ve ahmak” tanımlaması yalnızca filmin karakteri için değildi elbette, bu ifade Larrain’in Neruda ile paylaştığı bakış açısının, eseri üzerinden dünya ile paylaşımıydı. 1945’te senatör seçilmesi, Komünist Parti’ye katılması ardından 1947’de dönemin başkanı Gabriel González Videla’yı protestosu, Neruda’nın kendi ülkesinde 2 yıllığına kaçak olarak yaşamasına sebep olmuş, saklanmaya mecbur kalmıştır ancak bu süreçte de duruşundan vazgeçmemiş, halkı faşizme karşı yer altından örgütlemeye devam etmiştir. Bu kışkırtıcı tavır, Larrain filminde polis şefi Óscar Peluchonneau üzerinden “sembolik olarak” karşılığını bulmuştur. Bir şair, bir komünist, bir antifaşist ile baş edebilecek zekâya sahip olmayan Óscar Peluchonneau, Neruda’nın kendisine bıraktığı polisiye roman ile takibine devam ederken aynı zamanda obsessif bir halin içine düşer. Yer altından halkı örgütleyen Neruda zaten peşindeki faşist yetkililerle de oyun oynayacaktır. Larrin bu noktada Neruda ve peşindeki (ancak kurmaca olabilecek denli silik) polis şefi Óscar Peluchonneau aracılığı ile bir manada dünyanın bütün faşistlerine seslenmektedir; “ Ey faşistler, sizler, biz sol, sosyalist, komünist, ateist, anarşistler ile, bizimle, bizim zekamızla ve hayat görüşümüzle baş edebilecek kapasite değilsiniz, hiç olmadınız ve asla olamayacaksınız” demiş olur. Larrain, filminin tümüne yayılan buğulu ve puslu atmosferi ile de unutulmaz şair Pablo Neruda’ya ithafen kendi görsel şiirini tamamlar. 

Ve pek tabi, Larrain’in Neruda’sını içselleştiren yazarınızın Michael Radford’un Nerudası’nı anmadan geçmek istemeyecek ve biraz da İl Postino’dan bahsedecek. Neruda gibi bir şaire, bir sinemacı saygısını ancak Larrain gibi Radford gibi şiirsel filmlerle sunabilir. Il Postino da Neruda gibi… Şiir gibi…  Ve yine Neruda gibi samimi kahkahalar attıran, Neruda’yı tanımayan izleyiciyi Neruda şiirleri peşine düşürecek kadar kışkırtan bir film. 1947-1949 yılları arasında kendi ülkesinde kaçak yaşamak zorunda kalan Pablo Neruda 1952’de ülkesinden ayrılıp Avrupa’da bir müddet yaşamak zorunda kalacaktır. Michael Radford da bu durumdan esinlenerek Antonio Skármeta’nın 1982’de tiyatro oyunu olarak yazdığı (Ardiente Paciencia), 1985’te de romanlaştırdığı (El Cartero de Neruda) eseri Neruda’nın Postacısı’nı 1994’te sinemaya uyarlar. Michael Readford’un uyarmalasını (kişisel olarak) izleyebileceğiniz en zarif en şairane aşk filmi olarak tanımlamak isterim. Hikâyeye göre Pablo Neruda 1952’de ülkesinden ayrıldıktan sonra İtalya’da balıkçılıkla geçinen küçük bir adada bir müddet yaşar. Bu süreçte Neruda’ya gelen mektupları kendisine ileten postacı ile aralarında dostluk ilişkisi başlayacaktır. Okuma ile okuma yazma bilmekten öte hiçbir ilişkisi olmayan postacı zamanla Neruda’nın şiirlerinden etkilenecek, özenecek, şair olmayı isteyecek ve Neruda’dan da bunun için destek görecektir. Kasabanın en güzel kızına âşık olan postacı, aşkını Neruda’nın şiirlerinden aldığı esinle ifade edebilecektir. Il Postino, manzaraları, oyunculukları ve şiirsel akıcılığı ile izleyiciyi muhteşem bir etki altına alırken aynı zamanda ikili arasındaki diyaloglar neşeye ve kahkahalara vesile oluyor. Finalde her ne kadar derin bir hüzne sürüklensek de Neruda’nın dokunuşu ile bir insanın değişiminin, dünyanın değişimine aracılık edebildiğini görmekten de derin bir haz alırız. Neruda şiirleri ile bakış açısı ve dünyası değişen postacı, kendi şiiri ile halka seslenecek bir yol kat eder, zira aşk, güzelliğe, zarafete, içtenliğe duyulan bağlılık ve bu bağlılık ile yürüdüğümüz yoldur. 

Şiirsel seyirler…



Ağaçkakan Yayınları Yasaklı Kitaplara Işık Tutuyor : İlginç Yasaklanma Hikayeleriyle “100 Yasaklı Kitap”

$
0
0
Tarih boyunca farklı farklı dönemlerde, bazı kitapların başına türlü badireler gelmiştir. Çin Hükümdarı olan Shih Huang Ti’nin Konfüçyüs okulundan gelen düşünürlerin eserlerini yaktırması tarihte bilinen ilk kitap kıyımlarıdır ve tarihi MÖ 259-210’lara kadar uzanır. 

O tarihten beri de hemen hemen dünyanın her bölgesinde iktidarlar, kitapları çok çeşitli gerekçelerle sürekli yasaklar durur. İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılması, engizisyonun Latince kaleme alınmış İncil dışındaki İncilleri yasaklaması, gnostik kurulların kendi anlayışları dışında yazılmış kitapları yok etmesi, Hitler faşizminin toplu kitap kıyımları ve yaşadığımız coğrafyada da tanzimatla başlayıp 12 Eylül askerî darbesiyle devam eden toplu kitap imhaları ve yasakları tarihte bilinen en büyük felaketlerdir.

Farklı nedenlerle yasaklanmış, okuruyla arasına çeşitli engeller konmuş ve hemen hemen herkesin hayatında, düşünce ve iç dünyasında bir biçimde yer edinmiş kitapların; kimi zaman hazin, kimi zaman trajik, kimi zaman da komik yasaklanma hikâyeleri Birol Aktaş’ın yazdığı “100 Yasaklı Kitap”ta bir araya geldi.

Ağaçkakan Yayınları’ndan yayımlanan “100 Yasaklı Kitap”ta yer alan, Tommiks'ten Cesur Yeni Dünya'ya, Türlerin Kökeni’nden Karınca Duası’na 100 yayının okuyucuya ulaşana kadar başlarından geçen hikâyeler en az o kitapların içindekiler kadar ilgiyi hak ediyor.

Birol Aktaş’ın Ağaçkakan Yayınları’ndan yayımlanan “100 Yasaklı Kitap” isimli kitabı 24 Mart Cuma günü raflardaki yerini alacak. Kitaplığınızdaki yerini şimdiden hazırlayın...

Kitabın önsözünden;
1900 yılında Taocu bir rahip, Kuzey Çin’in Tunhaung bölgesinde Buda Mağaraları’nda 1300 elyazması belge bulur. Ancak, adı Diamond Sutra olan bir belge diğerlerinden oldukça farklıdır. Yedi sayfası, kapağı ve içindeki illüstrasyonlarıyla Buda’nın, öğrencisi Subhuti’ye öğütlerini içeren ve ahşap baskı tekniğiyle basılmış olan bu belge, tarihte basılmış ilk kitap olarak kabul edilir. Buda ve kadınlı erkekli müritlerinin yanı sıra gülümseyen iki kedinin de resmedildiği bu kitabın sonuna bir not düşülmüştür: ‘’11 Mayıs 868’de, çok saygıdeğer ebeveynlerinin anılarını yad etmek için ücretsiz olarak dağıtılmak üzere Wang Chieh tarafından basılmıştır."

Kitapların okuyucuya ulaşana kadar başlarından geçen hikâyeleri en az o kitapların içindekiler kadar ilgiyi hak ediyor. Bu kitap da bu sebeple gündeme geldi. Metinlerde kimi zaman kitabın yazarı öne çıktı kitaptan çok, kimi zaman kitabın konusu, kimi zaman da yasaklanma öyküsüyle yargı kararları. Bizimki konuya şöyle inceden bir dokunuş, bir hatırlatma, ayaküstü yapılmış bir sohbet. Seçilen kitapların hemen herkesin tanıyıp bileceği kitaplar ya da yazarlar olmasına çalışıldı.

Birol Aktaş Kimdir?
1968’de Ankara’da doğdu. Uzun süre Ankara’da yaşadı. Ansiklopedilerin geniş kitlelerin hayatına girdiği 1980’li yılların başında ansiklopedi sattı. Özel radyoların yeni açıldığı 1990’ların başında Virüs FM’de edebiyat ve kültür-sanat programları yaptı. Ankara ve Mersin’de uzun yıllar sahaflıkla iştigal etmesi sebebiyle kitaplarla olan ilişkisi okurluğun ötesine geçti. Çeşitli dergi ve gazetelerin kitap eklerinde eleştiriler yazdı, çeşitli yayınlarda editörlük yaptı.

100 Yasaklı Kitap 
Birol Aktaş
Hazır Bilgi Serisi-9
Birinci Basım: Mart 2017, İstanbul                               
Sayfa Sayısı: 312 sayfa                                                                               
Satış Fiyatı:  23 TL.
Dağıtım Tarihi: 24 Mart 2017


Tayfun Atay’dan 2000’ler Türkiye’sinin Dinbaz-Politik Seyir Defteri : Parti Cemaat Tarikat

$
0
0
Türkiye 2000’lerden itibaren hem yeni bir yüzyıla hem de yeni bir siyasal rotaya girdi. Cumhuriyet’in başından beri mevcut olsa da hep kıyıda ve kontrol altında tutulmuş İslamcı siyaset, 2002’de AKP iktidarıyla birlikte “merkez”e doğru hızla yol almaya başladı. Süreç, onu bugün kelimenin tam anlamıyla  egemen parti konumuna getirmiş durumda.

Liberal, demokratik ve özgürlükçü vaatlerle başlayan bu yolculuğun giderek bambaşka sularda toplumsal ayrışma, kutuplaşma ve çatışmalara yelken açılmış olarak sürmesi, sadece Türkiye için değil, dünyada da merak ve endişeyle takip edilen bir sorun ve tartışma konusu.

Parti, Cemaat, Tarikat , siyasal İslamın laik/seküler Türkiye’de sürmekte olan bu iktidar seyrini sosyal antropolojik bir süzgeçten geçirme girişimi.

Tayfun Atay, söz konusu süreci kültür/kimlik/yaşambiçimi bağlamında ve “dinbazlık” kavramını anahtar yaparak çözümlemeye çalışıyor. 

TAYFUN ATAY 1962 Ankara doğumlu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Antropoloji öğrenimi gördü. Aynı üniversitede yüksek lisansını tamamladı. Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu’nda (SOAS) yüksek lisans ve doktora yaptı. Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim (Etnoloji) Bölümü ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalıştı, dersler verdi. 2003-2004 yılları arasında Can Dündar’la Milliyet gazetesi bünyesinde haftalık Popüler Kültür ekini çıkardı. 2006’dan itibaren BirGün, T24 ve Radikal’de köşe yazarlığı yaptı. Batı’da Bir Nakşi Cemaati / Şeyh Nâzım Kıbrısî Örneği (1996), Din Hayattan Çıkar / Antropolojik Denemeler (2004), Yaşasın Meşhuriyet Çağı / Popüler Kültürden Kitle Kültürüne Türkiye İzlenimleri (2005), Göl ve İnsan / Beyşehir Gölü Çevresinde Doğa-Kültür İlişkisi Üzerine Antropolojik Bir İnceleme (2006), Türkler Kürtler Kıbrıslılar / İngiltere’de Türkçe Yaşamak (2006), Çin İşi Japon İşi / Cinsiyet ve Cinsellik Üzerine Antropolojik Değiniler (2012), A Muslim Mystic Community in Britain / Meaning in the West and for the West (Britanya’da Müslüman Bir Mistik Cemaat / Batı’da ve Batı İçin Anlam) (2012) kitaplarını yazdı. Halen Cumhuriyet gazetesi yazarı. Meltem Can’ın babası.

PARTİ CEMAAT TARİKAT
Yazar: Tayfun Atay
Tür: İnceleme
Sayfa sayısı: 208 sayfa
Fiyatı: 17 TL
Yayın tarihi: 21Mart 2017


Üç Çarpıcı Stefan Zweig Eseri Can Yayınları’ndan Raflarda!

$
0
0

Stefan Zweig'tan üç çarpıcı eser, “Şeytanla Savaş”, “Kendi Hayatını Anlatan Üç Yazar” ve “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu/Bir Kadının Hayatından 24 Saat” Can Yayınları etiketiyle kitapçılarda…

Stefan Zweig’tan Alman edebiyatının sıra dışı üç ismi Hölderlin, Kleist, Nietzche : Şeytanla Savaş

“Huzursuz bir hayat, daima şeytani bir kişiliğin emaresidir.”

Stefan Zweig’ın “Dünyanın Mimarları” dizisinin ikinci kitabı Şeytanla Savaş, bizi Alman edebiyatının ve düşüncesinin sıra dışı üç ismiyle karşılaştırıyor: Hölderlin, Kleist ve Nietzsche. Zweig’ın gönül bağı kurduğu bu yazarlar, “kaderlerinin gecesine savrulmuşlardır.”

Şeytanla Savaş, Yaratıcı dehalarını doğuştan gelen huzursuzluklarında temellendirenlerin mücadelesidir. Hayatları boyunca kendi şeytanlarıyla boğuşan Hölderlin, Kleist ve Nietzsche’nin savaşı değildir bu sadece, insanlığın da en büyük savaşıdır.

Stefan Zweig, Casanova, Stendhal ve Tolstoy üzerinden otobiyografik yaratım sürecinin izini sürüyor : Kendi Hayatını Anlatan Üç Yazar

“Her gerçek sanatçı, varoluşunun önemli bölümünü yalnızlık içinde ve eserleriyle düello halinde geçirir.”

Kurmaca dünyalar kuran sanatçı, kendisini gerçekliğe sadık kalacak şekilde yeniden inşa edebilir mi? Zweig, “Dünyanın Mimarları”  dizisinin üçüncü ve son kitabında bu soruya yanıt arar: Öznel sanatçı tipini ve ona özgü sanat biçimi olan otobiyografiyi derinlemesine inceleyen yazar, Casanova, Stendhal ve Tolstoy üzerinden yaratıcılık sürecinin izini sürer. Kendi Hayatını Yazan Üç Yazar, ebedî varoluş arzusu taşıyan sanatçı tipine yönelik derinlikli bir bakış sunarken, “ben”in keşif ve inşa sürecinin karmaşık, yer yer çatışmalı katmanlarını da titizlikle irdeleyen bir eser.

Stefan Zweig’dan uzun öyküler : Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu / Bir Kadının Hayatından 24 Saat 

“Bir kadının hisleri her şeyi, kelimelere ve bilince ihtiyaç duymaksızın bilir.”

Stefan Zweig’ın 1920’li yıllarda kaleme aldığı “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” ve “Bir Kadının Hayatından 24 Saat” adlı öyküler okuru insan ruhunun dehlizlerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor: Ruhta iz bırakan anlar, insanın yazgısını değiştiren karşılaşmalar, yenilgiler ve hayal kırıklıkları insanın varlığını esir alan tutkunun farklı veçheleri ekseninde öyküleniyor.

Zweig’ın öyküleri insan psikolojisine dair derinlikli gözlem gücünü her satırda bir kez daha hissettiriyor.

STEFAN ZWEIG: 1881’de Viyana’da doğdu. Avusturya, Fransa ve Almanya’da öğrenim gördü. Savaş karşıtı kişiliğiyle dikkat çekti. 1919-1934 yılları arasında Salzburg’da yaşadı, Nazilerin baskısı yüzünden Salzburg’u terk etmek zorunda kaldı. 1938’de İngiltere’ye, 1939’da New York’a gitti, birkaç ay sonra da Brezilya’ya yerleşti. Önceleri Verlaine, Baudelaire ve Verhaeren çevirileriyle tanındı, ilk şiirlerini ise 1901’de yayımladı. Çok sayıda deneme, öykü, uzun öykünün yanı sıra büyük bir ustalıkla kaleme aldığı yaşamöyküleriyle de ünlüdür. Psikolojiye ve Freud’un öğretisine duyduğu yoğun ilgi, Zweig’ın derin karakter incelemelerinde ifade bulur. Özellikle tarihsel karakterler üzerine yazdığı yorumlar ve yaşamöyküleri, psikolojik çözümlemeler bakımından son derece zengindir. Zweig, Avrupa’nın içine düştüğü siyasi duruma dayanamayarak 1942’de Brezilya’da karısıyla birlikte intihar etti.

ŞEYTANLA SAVAŞ
Çeviri: Zehra Kurttekin 
Tür: Deneme
Sayfa sayısı: 340 Sayfa
Fiyatı: 20 TL
Yayın tarihi: 21 Mart 2017

KENDİ HAYATINI YAZAN ÜÇ YAZAR
Çeviri: Zehra Kurttekin 
Tür: Deneme
Sayfa sayısı: 374 Sayfa
Fiyatı: 24 TL
Yayın tarihi: 21 Mart 2017

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU – BİR KADININ HAYATINDAN 24 SAAT 
Çeviri: Esen Tezel 
Tür: Uzun Öykü
Sayfa sayısı: 127 sayfa
Fiyatı: 8 TL
Yayın tarihi: 21 Mart 2017



It's Only the End of the World : Altı Üstü Dünya

$
0
0
Hemen belirteyim, uyarlandığı tiyatro oyunu hakkında bilgim ve fikrim yok, Alt Tarafı Dünyanın Sonu da izlediğim ilk Xavier Dolan filmi, dolayısıyla herhangi bir mukayeseye giremeden direkt filme özel ve tamamen kişisel duygu durumum ile konuşacağım…

Hikâye hiç sıra dışı değil hatta film ne hakkındaymış sorusuna ölmek üzere olan bir adamın ailesine veda etmek için yıllar sonra ziyareti ve ziyaret esnasında yaşananlar, aile içi diyaloglar, çatışmalar diyerek özet bile olamayacak kadar kısa anlatım yapabilirim. Bu kısım filmin anlatılır kısmı, bir de anlatılamaz kısmı var, anlatılamazı ise dâhil olmayı gerektiriyor. 

Ben ne yazacağım? Anlatılamazı nasıl anlatabileceğim? Eleştirmenlerden acımasızca eleştiriler almış, Alt Tarafı Dünyanın Sonu, oysa kamera açıları adeta hipnoza davetiye çıkarıyor. Zira Dolan da haklı olarak diyor ki; Eğer Creed’e beş yıldız, Fast and the Furious’a dört buçuk yıldız veren biri, benim filmimde rol alan Marion Cotillard’a sıkıcı diyorsa, işte o zaman gerçekten dünyanın sonu gelmiş demektir.” Özellikle Marion Cotillard filme katılan izleyiciyi, rüzgârda sürüklenen yaprak gibi alıp götürüyor. Yakın plan yüz çekimlerinden son saniyeye kadar vazgeçmeyen Dolan bu planlarıyla izleyiciyi haneye katıyor, filmi salonda koltuğuna kurulmuş izleyici gibi, dışarıdan bir gözlemci gibi değil, direkt aileden biri gibi içeriden, odanın köşesindeki pencerenin kenarından, soldaki kapının eşiğinden izliyorsunuz. Marion Cotillard’ın omuzuna dokunmak Vincent Cassel’a “sakin ol dostum” demek istiyorsunuz. Film hikâyesi olarak basit bir aile dramından fazlası değil ancak 5 kişilik bu ailenin her kişisinde kendinizden bir taraf buluyorsunuz. Günlük yaşamınızda maruz kaldığınız basit faktörlerin yaratabileceği ruh halleri ile bir ailenin tüm fertleri üzerinden ayrı ayrı yüzleşiyorsunuz. Belki Dolan’ın yapmak istediği de budur, saldırganlaştığımız, huzursuzluğumuzu huzursuzluk çıkararak gösterdiğimiz zamanlara Antoine ile tereddüt ettiğimiz, köşeye sıkıştığımız zamanlara Catherine ile ya da hüznün tepkisellik, acının bitmeyen gülümseme doğurduğu anlara Suzanne veya evin annesi aracılığı ile tanıklık ediyoruz. Ya ölmeye yakın olduğumuzda kendimiz nasıl ifade edeceğimizi bilemiyorsak, işte o zaman alt tarafı dünyanın sonu…

Anlatacak fazla bir şey yok, karşımızda o kadar deşilecek bir film de yok, aynada yüz yüze gelelim yeter…

Alt tarafı dünyanın sonu!



Claire Keegan İlk Kez Türkçede : Mavi Tarlalardan Yürü

$
0
0
Çağdaş İrlanda edebiyatının önemli öykü yazarlarından Claire Keegan ilk kez Türkçeye çevriliyor. “Mavi Tarlalardan Yürü” Yüz Kitap etiketiyle raflarda…

Kadim yaraların ve gotik gölgelerin izlerini süren bu öykülerde yazar geleceklerini taştan çıkaran bireylerin ve geçmişiyle kavgalı bir ülkenin güçlü bir portresini çiziyor.

Uzun saçlı bir kadın, rahibin evine taşınıp eşyalarını ateşe veriyor, bir ormancı arsasını ipotek edip eş aramak için civar kasabalara yolculuk ediyor, bir Harvard öğrencisi doğum gününü kutlamak için zengin üvey babasının deniz kenarındaki evine gidiyor ve kitaba ismini veren öyküde bir rahip kilisede gelini beklerken anılarıyla savaşıyor.

Bu öykülerdeki karakterler yeterli olandan fazlasını istemiyor, hayal kuruyor ama bir dilekte bulunmuyorlar. Duygusuz duran bağımsızlıklarının ardında ise içten içe yanan bir acı var.

“Bu öyküler adeta sihirli. Keegan’ın öykülerindeki incelik, akıl ve olağandışı ritm duygusu İrlanda öykü geleneğine değer katıyor. Bu öyküler bugünün İrlanda’sını konu alsalar da zamansız bir tarafları var.” Colm Tóibín

“Mükemmel öyküler, kusursuz bir kurgu. Bu kitabı okumayı bu kadar zevkli kılan ise dilinin akıcılığı ve güzelliği.”  Anne Enright

“Mükemmel bir roman yazmak neredeyse imkânsızdır. Her sesin hakkını vererek kısa ve bütünlüklü bir öykü yazmayı ise çok az yazar başarabilir. Caire Keegan Mavi Tarlalardan Yürü kitabında tam da bunu yapıyor.” Hilary Mantel

Claire Keegan 1968 yılında doğdu, İrlanda, Wicklow’da bir çiftlikte büyüdü. Loyola Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı ve Siyaset Bilimi okudu. Daha sonra Wales Üniversitesi’nde Yaratıcı Yazarlık alanında yüksek lisansını bitirdi ve Dublin’de Trinity College’da aynı alanda ikinci yüksek lisansını tamamladı. İlk öykü kitabı Antarctica (1999) İrlanda Edebiyatı alanında Rooney Prize ödülünü kazandı. İkinci öykü kitabı Mavi Tarlalardan Yürü 2007 yılında yayınlandığında övgü ile karşılandı ve 2008 yılında Edge Hill Prize öykü ödülünü aldı. Uzun öykü olarak adlandırdığı Foster 2010 yılında yayınlandı ve Davy Byrnes ödülünü kazandı. Yazar, 2009 yılında William Trevor ödülüne de layık görüldü. İrlanda’nın Wexford ilçesinde yaşıyor.

MAVİ TARLALARDAN YÜRÜ / CLAIRE KEEGAN
Özgün Adı: Walk The Blue Fields
Çeviren: Duygu Şahin
168 sayfa, Mart 2017
ÖYKÜ
Editör: Serra Çifkurt
Etiket Fiyatı: 20 TL


Alper Canıgüz'den Kan ve Gül!

$
0
0
Nihayet beklediğimiz an geldi! Merakla beklediğimiz yeni Alper Canıgüz romanı “Kan ve Gül” April etiketiyle raflarda!

“Ben bu anı daha önce de yaşamamıştım sanki…”

Gül bahçesi maziye, kanlı bir yolculuk…

Kan ve Gül, fantastik bir polisiye.
Rengini kandan, kokusunu gülden alan bir roman.
Ziyadesiyle hazin, epey hareketli, hayli komik.

İkinci sınıf aşk romanları çevirmeni, orta sıklet avare Aziz, bir yangında küle dönüşmek üzereyken, zamanda yolculuk yaparak yirmi yıl öncesine döner; üstelik yirmi yaş gençleşmiş bir halde.
Henüz işlenmemiş bir cinayeti çözmek üzere harekete… geçmesi pekâlâ mümkündür.
Karizmatik sosyopat Abdül’ün hayatını kurtarması… galiba iyi olacaktır.
Mazi tesisatını tamir edebilirse, hayatı, istikbal musluklarından temiz ve tazyikli bir su gibi akacaktır.
Biricik aşkı Nergis’ten hiç ayrılmayacak, kızı Zeynep’e hakkıyla babalık edecektir.

Peki, bu amatör dedektif, kaderin hükmünü değiştirebilecek midir?
Maktulü kurtardığına, katili bulduğuna memnun olacak mıdır?
Geleceği görmek mi daha zordur yoksa geçmişi mi?

Kara mizah ustası Alper Canıgüz, beşinci romanında, kurgu ve anlatımdaki yetkinliğini bir adım daha öteye taşıyor.

Kan ve Gül / Alper Canıgüz
Yayınevi: April
Türü: Roman
Sayfa: 216
1. Baskı Nisan, 2017
Fiyat: 20 TL



Müge İplikçi’den Yeni Öyküler : Çok Özel İsimler Sözlüğü

$
0
0
Çağdaş edebiyatımızın önemli ve özgün yazarlarından Müge İplikçi, Çok Özel İsimler Sözlüğü’nde, bizleri kadınlara, çocuklara, gençlere ve tabii ki erkeklere doğru kısa mesafeli bir yolculuğa çıkarıyor.

Kitaptaki isimler ilk bakışta dünya hallerinin anlık fotoğrafları gibi görünse de sırtlandıkları hayat, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılın haletiruhiyesini derinliğine aktarma konusunda hiç cimri değil.

İsimleri “çok özel” kılan da bu zaten: sıradan insanların, kendi hallerinde yaşayıp gideceklerken üzerlerine binen yükün altında bükülüp dağılmış ruhları.

Peki hayat bundan mı ibaretti?

Elbette değil!

Edebiyat da zaten bu yüzden var.

Çünkü her isim bir hikâyedir…

“Çünkü içinde kaybolduğumuz gece, bize gerçek adları fısıldayacak tek çakardır.”

MÜGE İPLİKÇİ: İstanbul’da doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesi’nden sonra İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları ve Araştırma Bölümü ile The Ohio State University’deki yüksek lisans derecelerinin ardından öğretmenlik yaptı. Önce öyküleriyle tanındı. Perende, Columbus’un Kadınları, Arkası Yarın, Transit Yolcular, Kısa Ömürlü Açelyalar ve Tezcanlı Hayalet Avcıları adlı altı öykü kitabı var. Ardından beş romanı yayımlandı: Kül ve Yel, Cemre, Kafdağı, Civan ve Babamın Ardından. Yıkık Kentli Kadınlar ve Cımbızın Çektikleri (Ümran Kartal ile birlikte) adlı inceleme kitapları da bulunan Müge İplikçi, 1996’da Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü ve 1997’de Haldun Taner Öykü Ödülü üçüncülüğünü kazandı. Yazdığı ilk gençlik romanı olan Yalancı Şahit (Günışığı Kitaplığı, 2010) ÇGYD (Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği) tarafından Yılın En İyi Gençlik Romanı Jüri Özel Ödülü’ne değer görüldü. Yazar, bunun ardından bir diğer gençlik romanı olan Saklambaç’ı yazdı. İplikçi’nin aynı yayınevinden çıkan dört çocuk kitabı daha var. Uçan Salı, Acayip Bir Deniz Yolculuğu, Kömür Karası Çocuk ve Dondurmam Tılsım. İstanbul 2010 Avrupa kültür başkenti projesi çerçevesinde Heyamola Yayınları’ndan çıkan Koşuyolu, Dünyalar Kadar adlı otobiyografik kitabında ise kendi çocukluğunun izini sürdü. Gezi direnişine katılan gençlerle Biz Orada Mutluyduk adlı röportaj kitabı ise Doğan Kitap’tan çıktı. Yazar en çok, yaşadığımız yeni zamanları, günümüz insanlarını ve o ilişkilerin parçaları olan kadınların konumunu anlatmayı tercih ediyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki yarı zamanlı öğretmenliğini ve Vatan gazetesindeki köşe yazarlığını sürdüren İplikçi’nin eserleri başta İngilizce, Almanca ve Arapça olmak üzere birçok dile çevrildi. Türkiye PEN Kadın Yazarlar Komitesi başkanlığını aralıklı olarak 2004-2005 ve 2007-2009 yılları arasında yapan yazar aynı zamanda Medyascope.tv’de Nazan Haydari’yle Zeytin Dalı programını hazırlayıp sunuyor.

ÇOK ÖZEL İSİMLER SÖZLÜĞÜ / Müge İplikçi
Tür: Öykü 
Sayfa sayısı: 135
Fiyatı: 13 TL
Yayın tarihi: 4 Nisan 2017


Yeşim Cimcoz'dan İlginç Bir Kitap: Hepsi 6 Dakika

$
0
0
“Yazarak Hafifleyin” ve “Şifayı Beklerken” adlı kitapların yazarı Yeşim Cimcoz'un yeni eseri “Hepsi 6 Dakika”, Yitik Ülke Yayınları'nca yayımlandı. Cimcoz, bu çalışmasında toplam 6 dakikada kaleme aldığı birbirinden güzel denemelerini bir araya getiriyor. Bu denemeler aynı zamanda bir öykü tadında da okunabilir. Yaratıcı bir dil ve ustalıklı bir kurguya sahip olan kitap şimdiden oldukça ilgi görmeye başladı. Yeşim Cimcoz, aynı zamanda Kadıköy'de kurduğu Yazı Evi'nde yaratıcı yazarlık dersleri veren bir sanatçı. “Hepsi 6 Dakika”, iyi okurun kitaplığında bulunması gereken farklı bir kitap. 

“Saati altı dakikaya kurdum. Ben yazarken, dünyada 660 kişi evlenecek, 260.000 kişi seks yapacak, 1.500.000 fotoğraf yüklenecek Facebook’a, 43.000.000.000 insan kalbi atacak, 636.000 kişi ölecek, dünyanın görmediğim bir köşesinde çocuklar çamurdan kurabiye yiyecek, dünyadaki 27.000.000 köle işe gidecek, birileri bir şeyler uğruna gülen yüzleri öldürecek. Yatmadan önce köpeklerin ilacını telefonun yanına koyacağım, sabah hatırlamak için, kapımı kilitleyeceğim, güvende olmak için, pencereleri kapatacağım, rüzgâr bir şeyleri devirmesin, hırsız girmesin diye. Bulaşık makinesini çalıştıracağım, sabaha boşaltıp yerleştirmek için, sarı ışıkları söndürüp gözlerimi kapatacağım. Yarının geleceğine inanacağım.”

Hepsi 6 Dakika, Yeşim Cimcoz, Deneme, Yitik Ülke Yayınları, 184 sf, 18 TL


Wolfgang Borchert’ten Savaşın Yarattıkları Üzerine İncelikli Bir Oyun: Kapıların Dışında

$
0
0
“Yıkıntı edebiyatı”nın önemli ismi Wolfgang Borchert’ten savaşın yarattıkları üzerine incelikli bir oyun: “Kapıların Dışında” Can Yayınları etiketiyle raflarda.

“Almanya’ya dönen bir adamın, onlardan birinin hikâyesidir bu. Adam, onlardan biri; onlar yurtlarına dönerler, ama evleri barkları kalmamış ki yurtlarına kavuşsunlar. Artık onların yeri, kapıların dışıdır. Onların Almanya’sı dışarısıdır, gece vakti yağmurda sokak.”

Kapıların Dışında, savaştan dönen Beckmann’ın hikâyesini anlatır. Ölülerin diyarından tesadüfen geri dönebilenlerden biridir o. Fakat ne eşi ne evi ne de ülkesi bıraktığı gibidir. Şimdi her yer enkaz, herkes kaypaktır ve Beckmann nihilist bir tavırla ölümü arzular.

İkinci Dünya Savaşı’nın toplumda yarattığı yıkıcı etkileri ele alan “yıkıntı edebiyatı”nın, Heinrich Böll’le beraber en önemli temsilcilerinden biri olan Wolfgang Borchert, nasyonal sosyalizmin ahlaki ve fiziksel kurbanlarından biridir. Büyük yankı uyandıran Kapıların Dışında, yazarın tek oyunudur ve ölümünden bir gün sonra sahnelenmiştir.

WOLFGANG BORCHERT: 1921’de Almanya’nın Hamburg kentinde doğdu. Kitapçılık ve bir süre de oyunculuk yaptıktan sonra İkinci Dünya Savaşı sırasında askere alınarak gönderildiği Rusya Cephesi’nde ağır yaralandı. Nasyonal sosyalizme karşı görüşlerinden ötürü tutuklandı, difteri ve sarılığa yakalanmış olmasına karşın sekiz ay cezaevinde tutuldu, daha sonra da yeniden cepheye gönderildi. Çürüğe ayrılacağı sırada bir daha tutuklandı ve bu kez dokuz ay hapis yattı. Savaşın sonunda serbest kalınca Hamburg Devlet Tiyatrosu’nda yönetmen yardımcısı olarak çalışmaya, bir yandan da kabare gösterilerinde yer almaya başladı. Sağlığının giderek kötüleşmesi üzerine İsviçre’ye gönderildi, yatırıldığı bir hastanede henüz 26 yaşındayken 20 Kasım 1947 günü öldü. Fener, Gece ve Yıldızlar adlı şiir kitabını 1946’da, ilk öykü kitabı Karahindiba’yı ise 1947’de yayımladı. Kapıların Dışında adlı tek oyununu 1946 sonlarında tamamladı. İkinci öykü kitabı Bu Salı’yı (1947) hazırladı. Ne var ki, hem oyununun hem de bu kitabının basılması, yapıtlarının çeşitli dillere çevrilmesi ve rekorlar kırarak satması hep ölümünden sonra gerçekleşti.

Kapıların Dışında / Wolfgang Borchert
Çeviri: Behçet Necatigil 
Tür: Oyun
Sayfa sayısı: 119 Sayfa
Fiyatı: 12 TL
Yayın tarihi: 4 Nisan 2017

Sel Yayınları’ndan Nisan Yenileri

$
0
0
Sel Yayınları Nisan ayını altı kitapla karşılıyor. Eduardo Galeano’nun tepetaklak dünyada ayakta durmamız için kılavuzluğu “Tepetaklak * Tersine Dünya Okulu”, Upton Sinclair’in emekçi sınıfın durumunu gözler önüne seren romanı “Şikago Mezbahaları”, Ercan y Yılmaz’ın yeni romanı “O Öyle Olmadı” ve René Belletto polisiyesi “Mektup” ayın edebiyat kitapları. Salâh Birsel külliyatının en havai eseri “Hafiyeler Önde Gider” ve Demir Özlü – Ferit Edgü Mektuplaşmaları “Özyurdunda Yabancı Olmak” da diğer yeni kitaplar…


TEPETAKLAK * Tersine Dünya Okulu * Eduardo Galeano
Eduardo Galeano insan onurunun, erdemliliğin, adalet duygusunun ve toplumsal belleğin yağma, talan, çıkar ilişkileri ve emperyal politikalarla alaşağı edildiği günümüzün “tepetaklak” dünyasında ayakta durmamız için kılavuzluk etmeyi sürdürüyor.

Yeni dünyayı saran belleksizleşme sendromuna keskin kalemiyle savaş açan Galeano, Meksikalı gravür ustası José Guadalupe Posada’nın kışkırtıcı tasvirleriyle zenginleşen Tepetaklak – Tersine Dünya Okulu’nda adaletsizliğin, ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin temel ilkelerini; dünyamızı tahrip edenlerin dokunulmazlık kalkanını; iletişimsizliğin ve tüketimin yayılma stratejilerini; suçlu yaratma ve kitleleri köleleştirme sanatını yine benzersiz üslubuyla ele alıyor. 

Okurunu ise çığırından çıkmış dünyayı eski haline döndürebilme umuduyla keyifli bir suça, unutturulmaya çalışılan tarihsel olayları ifşaya ortak ediyor.

EDUARDO GALEANO, Montevideo, Uruguay’da orta sınıfa mensup Katolik bir ailede doğdu. On dört yaşında ilk politik çizgi romanı, Sosyalist Parti’nin haftalık yayın organı El Sol’da yayınlandı. Gazetecilik kariyerine 1960’larda, Marcha’da editör olarak başladı. 1973’teki askeri darbe sonucunda hapse atıldı, ardından sürgüne yollandı. Yerleştiği Arjantin’de Crisis adlı bir kültür dergisi çıkarmaya başladı. 1976’da Arjantin’de Videla rejimi, askeri bir darbeyle iktidara gelince İspanya’ya kaçmak zorunda kalan Galeano, 1985 yılında geri dönebildiği Montevideo’da 13 Nisan 2015’te hayatını kaybetti. Yazarın Ve Günler Yürümeye Başladı, Aynalar, Latin Amerika’nın Kesik Damarları, Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri, Kadınlar, Ateş Anıları-I Yaratılış ile Ateş Anıları II-Yüzler ve Maskeler, Tepetaklak - Tersine Dünya Okulu isimli kitapları yayınevimiz tarafından yayımlanmıştır. Ateş Anıları III, Yürüyen Kelimeler, Zamanın Ağızları ile son kitabı El Cazador de Historias yayın programımızdadır.
Dünya Edebiyatı / Deneme
Özgün Adı: Patas Arriba - La Escuela Del Mundo Al Revés
Türkçesi: Bülent Kale
350 syf., 28 TL


ŞİKAGO MEZBAHALARI * Upton Sinclair
Şikago Mezbahaları, yazıldığı dönemden bugüne ABD’deki emekçi sınıfların durumunu gözler önüne seren çarpıcı eserlerden biridir.

Şikago’daki devasa et endüstrisi kısa sürede kullanıp bir kenara attığı ve sefalete mahkûm ettiği emekçilerin yerine sürekli yenilerini aramakta, dünyanın dört bir yanından Amerikan rüyasına kanarak gelenler bu acımasız çarkın dişlileri arasında öğütülmektedir. Zenginlik ve özgürlük hayaliyle bu fabrikaların çevresinde toplananların karşısına ise, iş ve can güvenliğinin bulunmadığı, bir ucundan kesimlik hayvanların, diğer ucundansa kurban edilmeye hazır örgütsüz işçilerin girdiği bir cehennem çıkacaktır. 

Upton Sinclair’in, romanını yazmak üzere kimliğini gizleyerek içine sızıp çalıştığı mezbaha bölgesindeki tanıklıkları, o gün olduğu gibi bugün de ne tüketicinin sağlığını ne çalışanların refahını önemseyen kapitalist üretim ve tüketim anlayışına ışık tutuyor. Gücünü gerçeğin acımasızlığından alan sarsıcı bir roman.

Upton Sinclair: 1878’de ABD’de dünyaya geldi. Üniversiteye girdiği New York’ta geçimini yazarlıkla sağlamaya başladı. Eleştirmenlerce beğenilen fakat yüksek satışlara ulaşamayan dört roman yazdıktan sonra, 1906’da yayımlanan Şikago Mezbahaları’yla büyük bir başarı kazandı. Kitaplarında büyük ölçüde yirminci yüzyıl başlarındaki toplumsal ve ekonomik koşulları, yoksul kesimin ve ezilenlerin verdikleri mücadeleleri konu almıştır. Yazdığı birçok romanın yanı sıra Sergei Eisenstein ve Charlie Chaplin’le birlikte çeşitli film projelerinde de yer almıştır. Altın Zincir (çev. Emin Türkeliçin), Sanayi Kralı ve Patron (çev. Zaven Biberyan) gibi başka eserleri de Türkçeye kazandırılan Sinclair’in Oil adlı romanı da yayın programımızdadır.
Dünya Edebiyatı / Roman
Özgün Adı: The Jungle
Türkçesi: Kıvanç Güney
400 syf., 28 TL


O ÖYLE OLMADI * Ercan y Yılmaz
Güzelliklerin zorbalığın hâkisiyle boğulduğu zorlu bir coğrafyada kurulan buruk hayaller dostluklarla büyütüldüğünde, bütün renkler beyazdır artık.

Bir sırrın gizlenmesi mi, açığa çıkarılması mı daha çok sızlatır belleği.

Ercan y Yılmaz’dan, gerçeğin düşe, düşün gerçeğe dönüştüğü; tesadüflerin hayatın tuhaf patikalarında birbiriyle kesiştiği; bir kayboluşun başka bir arayışa, vazgeçişin ise mümkün kılışa evrildiği bir şerh düşme O Öyle Olmadı. 

Özlemin, kavuşamamanın, bekleyişin, belki de hep kaybedişin öyküsü. 

“Hikâyesi uzun olan, cümleleri kısa tutar.”

Ercan y Yılmaz: 1982 yılında Batman’da doğdu. Sınıf Öğretmenliği ile Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerini bitirdi. “Beyazı Kirli” öyküsüyle 2009 Gila Kohen Öykü Ödülü’nü aldı, bu öyküyü de içeren On Üç Sıfır Sıfır adlı kitabıyla 2015 Necati Cumalı Öykü Ödülü’ne değer görüldü. Yazıp yönettiği “Vitrin” adlı filmiyle 2011 İstanbul Kısa Filmciler Derneği’nden En İyi Film Ödülü’nü aldı. Öykü Gazetesi yayın yönetmenlerinden. Kitapları: Yürüyen Siyah (2012 Arkadaş Z. Özger Jüri Şiir Ödülü), On Üç Sıfır Sıfır (2015 Necati Cumalı Öykü Ödülü), Biraz Dolaşacağım (öykü seçkisi; 2016), Sahir (roman; 2016).
Çağdaş Türk Edebiyatı / Roman
224 syf., 16 TL


HAFİYELER ÖNDE GİDER * Salâh Birsel
Geçmiş zamanı dillendirirken günümüze kaşık çalmaktan geri durmayan Salâh Birsel’in us tasına bu kez hafiyeler düşüyor.

Külliyatının en havai eserlerinden Hafiyeler Önde Gider’de Birsel, II. Abdülhamit döneminin gedikli hafiyelerine ve jurnalcilerine bir selam çakarak, dünya yazın tarihine damga vurmuş yazarların metinlerinin peşinde hafiyelik yapıyor. Aklının çengeline takılan kavramları boylu boyunca tezgâha yatırıyor; Batı’yla Doğu’yu ayıran keskin çizgileri bulanıklaştırıyor; tarihsel anekdotlarda tüy misali salınırken, kıvrak üslubuyla dünyayı hallaç pamuğu gibi atıyor.

“Şimdi de gelsin mi Salâh Birsel’in paraşüt oturtması:
Hafiyeler önde gider. Hafiye olmayan hiç kimseyi de önde yürütmezler.”

Salâh Birsel: 1919’da doğdu. İlk şiiri 1937’de Gündüz dergisinde çıktı. Günlüklerini 1950’de Beş Sanat dergisinde yayımlamaya başladı. Türk şiirinde özgün bir yer edinen Birsel daha çok aklın ve zekânın egemenliğini ön planda tutan, şairanelikten uzak, yergici şiirlere ağırlık verdi. Asıl ününü 1970’ten sonra yayımladığı 1001 Gece Denemeleri ve Salâh Bey Tarihi olarak adlandırdığı dizi kitapları ve günlükleriyle elde etti. Şair ve deneme yazarı Salâh Birsel 1999’da vefat etmiştir.
Çağdaş Türk Edebiyatı / Deneme
Yay. Haz: Mısra Gökyıldız
118 syf., 12 TL


ÖZYURDUNDA YABANCI OLMAK * Demir Özlü – Ferit Edgü Mektuplaşmaları
Bu kitapta, 1950 kuşağından iki yazarın mektupları yer alıyor. 

Dostlukları 65 yıl öncesine giden, ayrı düştüklerinde, birbirlerine okuduklarını, yazdıklarını, düşündüklerini ileten yüzlerce mektuptan kayıplara karışmamayı başarmış 139 mektubun odak noktasında doğal olarak kendileri var. 

Ama aynı zamanda onlar kadar birer yabancı olarak yaşadıkları özyurtları.
Çağdaş Türk Edebiyatı / Mektup
Yay. Haz: Mısra Gökyıldız
248 syf., 18 TL


KİTAP * René Belletto
İmzasız ve anlamlandırılamayan bir mektup, hayati bir dönemece varmak üzere gün sayan münzevi bir adamın tüm gerçekliğini nasıl altüst edebilir?

Sinematografik üslubu ve okuru soluksuz bırakan kurgusuyla çağdaş Fransız edebiyatının dikkat çeken yazarlarından René Belletto, yalnızlık, obsesyon, varoluşsal sıkıntılar ve geçmişe dayalı travmalarla örülen modern yaşamları, endişe uyandıran detaylarla yoldan çıkarıyor. Kaygılı bir zihnin ve yalnızlıktan soğumaya yüz tutmuş bir kalbin oynayabileceği oyunların tutsağı haline gelmiş bir adamı isimsiz ama adresi açık bir kitabın peşinden sürüklüyor.

Gerçeklikle sanrıların birbirine karıştığı zarif bir kara polisiye…

René Belletto: 1945 Lyon doğumlu Fransız yazar. Ödül kazanmış polisiye romanları ve fantastik edebiyat türündeki kitaplarıyla tanınıyor. Sinemaya uyarlanan eserleri de mevcuttur. Okuru hızla içine alan atmosferler yaratmakta usta olan ve yirminin üzerinde romanı bulunan yazarın ödüllü eserleri arasında Le Temps Mort, Le Revenant, Sur La Terre Comme Au Ciel, L’Enfer sayılabilir. Kitap yazarın son romanıdır.
Dünya Edebiyatı / Roman
Özgün Adı: Le Livre
Türkçesi: Orçun Türkay
184 syf., 15 TL


Korku Edebiyatının Güçlü Temsilcisi Yaprak Öz'den Yeni Roman : Tilki, Baykuş, Bakire

$
0
0
“Berlinli Apartmanı” ve “Şeytan Disko” adlı psikolojik gerilim romanlarının yazarı Yaprak Öz’ün yeni eseri “Tilki, Baykuş, Bakire”, Yitik Ülke Yayınları'nca yayımlandı. Yaprak Öz, edebiyat dünyasına yazdığı şiirlerle adım atmıştı. Türk edebiyatında korku – psikolojik gerilim türünde de eserler veren Öz, üçüncü romanına imza attı. “Tilki Baykuş, Bakire”, gerilimli yapısı ve ustalıklı diliyle edebiyat severlerin ilgisini çekmeye başladı. Anadolu korku olarak adlandırılan özel türe de dahil olan eserleriyle Yaprak Öz, çağının genç ve güçlü yazarlarının arasına adını başarıyla yazdırdı. Kitabın konusu kısaca şöyle:

Eşinden boşanan Begüm, kızı Ada'yla yeni bir hayata başlamıştır. Anne-kızın huzurlu günleri, Begüm'ün tesadüfen bulduğu bir deste eski mektubun sahibini aramaya başlamasıyla karanlığa bürünür. Kökü 1950'lere dayanan bir aile sırrı, yıllardır saklı kaldığı yerden çıkıp, domino taşı etkisiyle kızının ve okul arkadaşlarının hayatını tehlikeye atınca, Begüm içine çekildiği korkunç gizemi çözmek için canını dişine takacaktır. Tutkunu olduğu İtalyan Giallo sinemasındaki filmlerden birinin başrolündedir adeta: Ölü çocuklar, gök gürültülü geceler, gizli günlükler, eski anahtarlar, güzel ve suskun kadınların ürpertici dünyasındadır artık. 

“Tilki, Baykuş, Bakire”, Yaprak Öz, roman, Yitik Ülke Yayınları, Mart 2017, 202 sf, 19 TL


"Tiranlık Üzerine - Yirmici Yüzyıldan Yirmi Ders" Türkçede!

$
0
0
Şubat sonunda çıkan ve başta ABD olmak üzere İngiltere, Almanya ve Rusya'da bir numaraya yerleşen Timothy Snyder'ın “Tiranlık Üzerine: Yirminci Yüzyıldan Yirmi Ders” adlı kitabı Olvido Kitap etiketiyle salı günü çıkıyor.

Yirminci yüzyılda Avrupa demokrasileri birer birer faşizme, Nazizme ve komünizme yenik düştüler. Bu dönemlerde bir lider ya da bir parti “halkın sesi” olduğunu ve ülkelerini küresel tehditlerden koruduğunu iddia ederek sağduyu yerine mitsel söylemleri ön plana çıkarmışlardı. Avrupa tarihi bize göstermiştir ki, toplumlar parçalanabilir, demokrasiler düşebilir, etik değerler kaybolabilir ve sıradan insanlar kendilerini hiç hayal etmedikleri koşullarda bulabilirler.

Bu kitabı, böyle bir gerçekten hareket ederek kaleme alan Yale Üniversitesi Tarih Profesörü Timothy Snyder, son yıllardaki küresel politik gelişmeleri ve dönüşümleri tarihsel perspektiften ele alıyor ve bizleri yirminci yüzyılın başında yapılan hatalara düşmememiz konusunda net bir şekilde uyarıyor. Çünkü “demokrasilerin nasıl kırılgan olup kötü bir niyetle istismar edilebildiğini daha önce görmüştük ve bugün aynı taktikler yine sahneye çıkmaya başladı.”

“Çok bilgece ve tam da günümüz için… Mutlaka okunmalı!” George Saunders

“Hızla faşizme yaklaşıyoruz. Snyder, bu konuda sanrı yaşamadığımızı gösteriyor.” Svetlana Aleksiyeviç -2015 Nobel Edebiyat Ödülü Sahibi

Yayımlanır yayımlanmaz birçok ülkede bestseller olup tartışmalar yaratan Tiranlık Üzerine, sadece tarihî ve politik tespitler yapmakla kalmıyor aynı zamanda demokrasiyi, özgürlüğü, insan haklarını korumak adına neler yapabileceğimizi de anlatıyor.

Tiranlık Üzerine / Timothy Snyder
Çevirmen: Zeynep Enez
Sayfa Sayısı:115
Fiyatı: 14


Melike İnci “Kırılma Anları” Üçlemesini Tamamlıyor : Herkes Kırılır

$
0
0
İlk romanı O Anda’da okurunu ilk sayfada kendisine âşık eden karakterlerle tanıştırdı, çoğu okur kitaplarının birinci sayfasını okuduğunda son sayfaya dek elinden bırakamadı.  Aşk Sıraya Girmez, bu heyecan dolu karakterlerden Selim ana karakteriyle aşkı, hayatı ve ölümü erkek gözünden görmeye fırsat verdi. İki kitabı okuyan herkesin merak ettiği Yasemin’in Murat’la tanışma hikâyesidir. Herkes Kırılır Yasemin’i ve aynadaki aksiyle aşkının doğup gelişmesini anlatıyor, yine aşk, ilişkiler ve tesadüflerle harmanlayarak.

“Burada oturacağız,” dedi Murat. “Pekâlâ...” dedim. Bulunduğumuz yerde neydi o kadar özel olan, merak etmiştim. Güneş yükselmeye başladı... Uçsuz bucaksız bir deniz... Altın rengi dalgalar ve martıların şarkıları... Sonsuzluk hissi veren deniz ve martıların tiyatrosuna locadan yerimiz var gibiydi. Murat’a baktım ve hiçbir şey söylemeden manzaraya çevirdim yüzümü. Mükemmeldi. Bu adamla ilgili tüm tedirginliğim son bulmuştu. Böyle bir doğa harikasını korumak için bu kadar emek harcamış bir insandan hiçbir kötülük gelemezdi.

Herkes Kırılır, Melike İnci, roman, Yitik Ülke Yayınları, Nisan 2017, 398 sf., 29 TL



Caner Almaz’dan İlk Kitap : Kırgın Anlatıcı

$
0
0
Öykü okurunun gözdesi Alakarga, bir öykücü ile daha tanıştırıyor herkesi. Son dönemin en çok dikkat çeken öykücülerinden Caner Almaz, ilk öykü toplamı “Kırgın Anlatıcı” ile okur karşısında.

“Ben bu geceden çok daha eski bir zamanda ölmüştüm. Siz bunu bilmezsiniz. Ben de bilmezdim. İnsan öldüğünü bilmez mi halbuki, değil mi? Bilmezmiş. Zaman, insanı zamanla çürütürmüş. Bazı yaşananlar, hiç bitmezmiş havsalada. Gece uyumadan önce akla çöreklenir, her gece bir önceki geceye nazaran daha da şiddetli çizermiş aklın odalarını. Aklın kazınmalarla parça pinçik olurmuş. Aklın kalmayışı, ölüme eşdeğermiş meğerse. Bilmezmişim.”

Yeni neslin dikkat çeken öykücülerinden Caner Almaz, ilk kitabı Kırgın Anlatıcı’yla okur karşısına çıkıyor. Farklı hayatlardan karakterlerin bir araya geldiği bu kitap, taze bir soluk getiriyor öykücülüğe. Bilinç akışı tekniğinin sıkça kullanıldığı öyküler, okuru zaman ve mekân geçişleriyle keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. Gerçekle hayal, uykuyla uyanıklık arasında kurulan Kırgın Anlatıcı, kurmaca anlatının öne çıkan örneklerinden olmaya aday. 

Kırgın Anlatıcı / Caner Almaz
Sayfa: 116
1.Basım: Nisan 2017
Fiyat: 12 TL


Ertuğ Uçar’dan Deniz Fenerlerinin Peşinde iki Kitap: Woolf’un İzinde ve Gece Yolculuğu

$
0
0
Ertuğ Uçar, deniz fenerlerine duyduğu ilginin izlerini taşıyan iki kitapla okuyucularla buluşuyor. "Woolf'un İzinde" ve "Gece Yolculuğu" Can Yayınları etiketiyle raflarda.

Ertuğ Uçar’dan sıra dışı bir okuma serüveni : Woolf’un İzinde
Ertuğ Uçar, kendi yazma serüveninin geçmişini kurcalıyor bu kitapta. Deniz fenerlerine duyduğu çocukça bir ilgiyle başlıyor her şey. Sonrası ise yazarın kendisi için bile beklenmedik şekilde gelişiyor. Üstünkörü bildiği Virginia Woolf ile gerçek tanışması kırmızılı beyazlı bir deniz fenerini görmek için İngiltere’nin güney sahillerine yaptığı gezide oluyor. Sonrasında ise kitap kat kat açılıyor. İngiltere’nin meşhur sisi, Antalya sahilleri, Woolf’un çocukluğu, Deniz Feneri kitabının ilham kaynağı Godrevy Feneri ve nihayet ilk kitabın yayımlanması.
Kırkmerak serisinden çıkan Woolf’un İzinde kitabıyla, bizi Antalya, İstanbul, Eastbourne ve St. Ives arasında dolaştıran Ertuğ Uçar, çetin bir soruyu cevaplamaya soyunuyor. Yazmaya nasıl başladım?    

Ertuğ Uçar’dan gece yolculuğu sevenler için yirmi yedi öykü : Gece Yolculuğu
“Nerede kalmıştım, dedi anlatıcı. Bir yudum su içti ve devam etti: Ne önemi var. Sonsuza dek şemalar çizebiliriz. İç içe geçen mahallelerden, üst üste binen evlerden oluşan bir şehir gibi; tanrılar ve canlılar, rüyalar ve gerçeklerden yıldız haritaları gibi sonsuza uzayan manzaralar yaratabiliriz. Avcıyı geyiğe, onu bir savaşçıya, savaşçıyı düşmanına ve onları Minotor’a, bilgeye dönüştüren aklı çözümlemeye uğraşabiliriz. Labirenti rüyadan sıyırmaya, sahibine bedenini vermeye çalışabiliriz. Ama ne fayda. Hiçbiri bize nerede olduğumuzu söyleyemez.”

Ertuğ Uçar’ın daha önce Rüya Arızaları ve Yalnızlığın 17 Türü adlı iki kitapta topladığı öykülerini, yenileriyle bir arada Gece Yolculuğu adıyla sunuyoruz. Uçar, öyküleriyle gecenin örtüsünü iki yanından tutup silkeliyor. Rüyalar kısmında uyuyanların içine girdiği öte dünyalara dalıyor. Fener öyküleri ise diğer kenarını yakalıyor örtünün; burunlarda, adaların en uçlarında, kasabaların açıklarında unutulmuş deniz fenerlerindeki bekçilerin hayatlarını gözlüyor.
Yolunuz açık olsun.

ERTUĞ UÇAR, Antalya’da doğdu. ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden 1993’te lisans, 1999’da yüksek lisans diploması aldı.Yayımlanmış öykü kitapları, Rüya Arızaları (2006), Yalnızlığın 17 Türü (2008), Dünyayı Seyretmek İçin Bir Yer (2010) ve Ormanda Kaybolmak (2014) İstanbul’da yaşıyor ve mimarlık yapıyor.

WOOLF’UN İZİNDE / Ertuğ Uçar
Tür: Deneme
Sayfa sayısı: 95 Sayfa
Fiyatı: 10,5 TL
Yayın tarihi: 11 Nisan 2017

GECE YOLCULUĞU / Ertuğ Uçar
Tür: Öykü
Sayfa sayısı: 191 sayfa
Fiyatı: 16 TL
Yayın tarihi: 11 Nisan 2017


Salman Rushdie’den Hindistan’dan İspanya’ya Uzanan bir Aile Efsanesi : Mağriplinin Son İç Çekişi

$
0
0
Salman Rushdie’nin bu sürükleyici romanı, kendini, “Ana rahmine düştüğüm andan itibaren, başka bir boyuttan, zaman tünelinden gelen bir ziyaretçi gibi dünyadan ve üzerindeki her şey ve herkesten iki kat hızlı yaşlandım. Ana rahmine düşmemle doğumum arasında dört buçuk ay vardı,” diye tanıtan bir Hintli-Yahudinin ağzından anlatılıyor. Moraes “Mağripli” Zogoiby, Koşin baharat tacirleriyle yeraltı dünyasını yönetenlerin melezi bir soyun son temsilcisi.  Rushdie, okurlarını Mağriplinin hikâyesi eşliğinde Hindistan’dan İspanya’ya uzanan bir yolculuğa çıkarırken, bir yandan da Hindistan’ın iç politikasındaki, toplumsal yaşamındaki ve Hint altkıtasındaki değişimleri aktarıyor.

"Şu son saatlerimde kendimden mi söz edeyim? İdare ediyorum işte, sorduğunuz için teşekkürler; gerçi yaşlandım, yaşlandım, zamanından önce ihtiyarladım. Biraz fazla hızlı yaşadığım da söylenebilir, hızını ayarlayamadığıiçin yere kapaklanan bir maraton koşucusu veya Ay’ın üzerinde fazla neşeli dans ettiği için soluksuz kalan bir astronot gibi, aşırı hızlı ve sıcak yıllarımda bir ömre yetecek havayı kullandım. Ah serseri, hayta Moor! Otuz altı yılda yetmiş iki yıllık tayınını harcadın gitti."

Salman Rushdie, Mağriplinin Son İç Çekişi’nde İspanyol ressam Francisco Pradilla y Ortiz’in 1492’de Granada’nın düşmesiyle ilgili bir tablosunda ele aldığı efsaneden esinlendi. İspanya’daki son Mağripli hükümdar XII. Muhammed, Granada’yı terk etmek zorunda kalınca son bir kez dönüp arkasına bakar ve içini çeker. Bunun üzerine annesi şöyle der: “Erkek gibi müdafaa edemediğin şey için kadın gibi ağlama.”

SALMAN RUSHDIE, on roman, bir kısa öykü derlemesi ve dört edebiyat dışı yapıtın yazarı ve Mirrorwork adındaki çağdaş Hint edebiyatı antolojisinin iki editöründen biridir. Yazarın Geceyarısı Çocukları adlı romanı 1981’de Booker Ödülü’nü, 1993’te Booker of Bookers ve 2008’de Best of the Booker ödüllerini aldı. Mağriplinin Son İç Çekişi, 1995’te Whitbread Ödülü’nü ve 1996’da Avrupa Birliği Aristeion Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Salman Rushdie, edebiyata yaptığı katkılardan dolayı 2007 yılında “Şövalye” unvanıyla ödüllendirildi. Ayrıca, İngiltere Kraliyet Edebiyat Derneği üyesidir ve Fransa Kültür Bakanlığı tarafından verilen Commandeur des Arts et des Lettres unvanına da sahiptir.

MAĞRİPLİNİN SON İÇ ÇEKİŞİ / Salman Rushdie  
Çeviri: Begüm Kovulmaz
Tür: Roman 
Sayfa sayısı: 549 Sayfa
Fiyatı: 35 TL
Yayın tarihi: 11 Nisan 2017


Life : Ve Tanrı Calvin’i Yarattı

$
0
0
Life, maruz kaldığı eleştirileri belki bir oranda hak ediyor olabilir. Alien’ın uzaylısı, Gravity’nin aksiyonu ya da sonsuzlukta klostrofobi atmosferi sebebi ile… Bu bağlamda türe pek yenilik getirmiyor da olabilir lakin mutlak surette yenilik şart mı? Harmanı, daha çok türler arası ve hatta tür içi diyalog gibi, beri yandan beslendiği mit önemli… Başlıca eleştiriler Alien’ı taklit etmesi, karakterlerin derinliği olmaması, Calvin’in insanüstü zekâsı ve dayanıklılığı, aksiyonda tansiyonun sürekli yükselmesi ve hikâyenin ilerlemesi adına bilim insanlarının işledikleri hatalar vs. 

Biz hiç sonsuzluğa hapsolmadığımız için ekran başında, perde önünde aynı hataları yapmazmışız gibi hissedebiliriz. Zaten izlediğimiz de bir film ve hikâye ilerlemek zorunda, bu sebeple uzman kişi Mars’tan ele geçirdiği yaratığı elektrik şoku ile uyandırma gafletine düşmeli ve izleyici olarak (bana kalırsa) biz de Alfonso Cuaron’un klişelerle örülü aksiyon filmi çekme derdinde olmadığını bilmek zorundayız… Üstelik klişelerin de bir derdi olabilir. 

Mars’ta hayat bitmişti ve Dünyalı son kalıntıları mı arıyordu yoksa Dünya’da hayat bitmek üzereydi ve Mars’ta yeni mi başlıyordu, kim bilebilir ancak Alfonso Cuaron’un basit bir bilim kurgu-aksiyon filmi çekmekten fazlasını yapmak istediğinden eminim. Klişeyse de, Alien “klişesinden” çok,  dağ evine giden birkaç gencin bir katil tarafından avlanması klişesini maksadına alet etmiş olmalı…

Passenger’ı da (türe yeni bir şey katmaması çerçevesinde) çok ala bulmamakla  beraber dini metinlerden beslenmesi ve  Adem-Havva mitinden doğmuş bilim kurgu uyarlaması olması sebebi ile ilgi çekici bulmuştum. Derin bir felsefe barındırmasa da, sonsuz kabul edilebilecek bir zaman dilimi boyunca ve adeta şaraptan ırmaklar, ağaç gölgesinde zevki sefa, her daim emeksiz yemek elde etme ve daha nice eğlenceli ortam sunumu ile ilgi çekici bir uyarlamaydı. Life’ta da Cuaron, Michelangelo’nun  Sistine Şapeli tavanına işlediği freskinden besleniyor. Hugh ve Calvin’in ilk temas sahnesi Michelangelo’nun Adem’in Yaratılışı freskini çağrıştırıyor. 

Mars kumundan elde geçirilen mikroskobik canlının insan ile (güç veren kudretli el!) ilk temasından sonra hızla gelişmesi evrim teorisine göz kırparken, gelişimin akıl almaz hızı bizim algılarımıza göre kabul edilebilir değil.  Fakat biz, Dünya yaşamını saatlere, aylara, yüzyıllara bölerken Calvin’in de bizim algımız çerçevesinde gelişim hızı göstermesini arzu ediyor, ezberlerimize uymayınca yadırgıyoruz.  Oysa uzay-zaman bildiğimizden farklı işliyor ise bize birkaç gün görünen zaman, hayatta kalma mücadelesi veren Calvin için binlerce yıl gibi gelmiş olabilir.  

Mars kumunda uyuyan, uyanmak için uygun ortamı bekleyen ruh, ona uygun atmosferi sağlayan el ile uyanacaktır. Hugh da açıkça Dünya’nın ilk oluşum zamanlarındaki atmosfer ortamını hazırladığını dile getirir. Mesele tanrı-insan ilişkisinde babanın uyandırdığı yıkıcı evlat meselesi de olabilir. Ve tanrı insanı yarattı ve insan sadece yok etmeyi öğrendi çünkü tanrı, oğulu hep kontrolü altında tutmak, egoları altında ezmek istedi. Calvin de bu bağlamda insan bilincinin temsili olarak yabancısı olduğumuz bir karakter değil. Filmin bütün karakterleri fazlasıyla derinliksiz, derinliğe ihtiyaçları da yok, izleyici olarak bizim de diğerlerinin derinliğine ihtiyacımız yok, odaklanmamız gereken Calvin ve oldukça derin bir yaratık.  

Calvin, aynı zamanda verileni almanın ve aldığını geri vermenin de temsili gibi. Başta, ilk temasta merakla ama insana düşmanca yaklaşmayan Calvin, elektrik şoku ile birlikte insanı düşman olarak belleğine işleyecektir. Sonraki süreçte bütün gayreti hayatta kalma mücadelesi olacaktır zira Calvin bu mücadeleyi vermese hikâyenin ilk kurbanı deney faresi gibi kayışlarla bağlanacağını fark etmiş olmalı. Hugh’un Calvin’i bacağında saklaması ve ne olursa eserini kurtarmak istemesi de belki tanrısal bir tavırdır.

Michelangelo’nun eserinden bilimkurgu, slasher, gerilim, aksiyon filmi çıkarıp yaradılış miti ile beslemek klişelerin çok ötesinde. Finali üzerine söyleyecek pek fazla bir şey yok, tahmin edilebilir de edilemez de ama talihsiz son, rollerin değişeceğinin müjdecisi. Calvin mi daha tehlikeliydi insan için hayatta kalma mücadelesi verirken, yoksa Calvin’i doğal ortamından, gelişiminden alıp, uyandıran, deney faresine dönüştürmek isteyen insan kibiri mi? Tanrı insan ilişkisindeki ego savaşları Calvin ve insan ilişkisinde temsilini buluyor adeta… Tehdit eden tanrıya itaat etmeyen insan, Calvin ve tehdite dönüşen insan arasındaki ilişki…


Mehmet Anıl’dan Merakla Okuyacağınız Bir Roman : Afet

$
0
0
Sıra dışı romanlarıyla tanıdığımız Mehmet Anıl’ınn yirmi yıl sonrasını, ülkemizin öyküsünü anlattığı romanı “Afet” Can Yayınları etiketiyle raflarda.

“Neye kızdığımı tam olarak bilemiyordum. Öfkeliydim, çünkü annem kendini onun yüzünden öldürmüştü. Öfkeliydim, çünkü aİlemİz dağılmıştı. Öfkeliydim, çünkü bizi yalnız bıraktığı için anneme yöneltemediğim öfkeyi de ona yüklüyordum. Peki ama bütün suç babamın olabilir miydi? Bilmiyorum. Sonuçta bu karışık denklemin bir sadeleştirmesi olarak çarpıp bölüp topladığım bütün öfkeyi, önceden tanımadığım birine, Afet’e yüklemek kolayıma gelmişti.’’

Mehmet Anıl’ın sıra dışı anlatılarından biri daha. Afet, yirmi yıl sonrasının romanı. Ama yalnızca hikâyenin kahramanı olan Muzo’nun değil, güzel, hüzünlü ve darmadağın ülkemizin de öyküsü… Bu öyküyü bize, babasını arayan Muzo anlatıyor. Önümüzdeki yıllarda gelişecek sektörlerden birinde, orta ölçekli bir dilencilik şirketinde çalışan Muzo. Ama onu asıl büyüleyecek ve tüm hikâyeyi ele geçirecek kişi femme fatale Afet… Son satırına kadar merakla okuyacağınız bir roman.

Yanıtı bulduğunuzda, her şey için çok erken olabilir!

MEHMET ANIL: 1962 yılında İzmir’de doğdu. İstanbul Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi’nde okudu. Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu. AIESEC bursuyla İtalya’da Credito Italiano’da bankacılık üzerine staj yaptıktan sonra Türkiye’ye döndü. 1989 yılında kendi şirketini kurdu. 2001 yılından bu yana yalnızca edebiyatla ilgileniyor. Pembe Otobüs romanıyla 2008 Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan Mehmet Anıl, yaşamını İzmir’de sürdürüyor.

AFET / Mehmet Anıl
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 278 Sayfa
Fiyatı: 22 TL
Yayın tarihi: 18 Nisan 2017


Viewing all 3898 articles
Browse latest View live