Quantcast
Channel: Kayıp Paylaşımlar Koleksiyoncusu
Viewing all 3914 articles
Browse latest View live

Metis’ten Yeni Kitap: Hüznün Fiziği

$
0
0
Bulgar yazar Georgi Gospodinov’un dönemden döneme, hikâyeden hikâyeye atlayarak ince ince kurduğu bir labirent-roman Hüznün Fiziği. Romanın anlatıcısı, başkalarının zihinlerine nüfuz edip onların yaşadıklarını yaşayabilen, hayat denen labirentte kaybolmuş, kendini kaybedip başkalarında bulmuş bir adam. Onun hikâyesinin iç içe geçmiş koridorlarında dolaşırken biz de kaybolup kendimizi onda buluyoruz – zira anlattıkları öylesine samimi, öylesine duygulu, hüzünlü, komik, derin, dokunaklı…

“Ben geçmiş satın alan bir kişiyim. Öykü tüccarı. Başkaları çay, kişniş, çek senet, altın saat, toprak ticareti yapar. Ben geziyorum ve toptan geçmiş satın alıyorum. Bana ne derseniz deyin, ne isim verirseniz verin. Elinde toprak olanlara ‘toprak sahibi’ derler, ben zaman sahibiyim, başkalarına ait zamanın sahibiyim, başkalarına ait öykülerin ve geçmişin sahibiyim. Dürüst bir alıcıyım, fiyatı asla düşürmeye çalışmam.”

YAZAR HAKKINDA: 1968 doğumlu Bulgar yazar. Öykü ve roman yazmanın yanı sıra şiir ve oyunlar da kaleme alan Gospodinov, Bulgaristan’ın 1989 sonrası en çok çevrilen isimlerinden biridir. Doğal Roman’ı (Apollon, 2010) yirmi üç dile, öykü kitabı Ve Başka Öyküler ise sekiz dile çevrilmiştir. İkinci romanı Hüznün Fiziği İtalya ve Almanya’da, aralarında Premio Strega Europeo ve Haus der Kulturen der Welt Preis’in bulunduğu dört uluslararası Avrupa ödülüne layık görülmüştür. Yazar, 2010’da ABD’de yayımlanan Best European Fiction antolojisinde yer almıştır. Gospodinov halen Sofya’da yaşıyor.

Hüznün Fiziği / Georgi Gospodinov
Çeviri: Hasine Şen Karadeniz
Dizi Adı: Metis Edebiyat | Roman
Sayfa Sayısı: 272 sayfa
Fiyatı: 27.00 TL



İlker Özünlü’den Akdeniz Kimliği Üzerine Denemeler : Akdeniz Akdeniz

$
0
0
Akdeniz’in tarihsel-kültürel örgüsünde dikkat çeken en temel özellik, karşılıklı ve süreğen bir gelgit sürecidir. En azından XV. yüzyıl sonlarına kadar Akdeniz’in çok etnisiteli mozaiği bu özelliğini korumuştur. Sonuçta neyin tam olarak nerede ve ne zaman başladığı, neyin ya da kimlerin ilk olduğu sorusu o kadar rahat sorulabilecek sorulardan değildir.

Artemis’in Anadolulu olup olmadığının, Dionysos’un, bugünkü adı Sultanhisar olan Nazilli yakınlarındaki antik kent Nysa’dan çıkıp çıkmadığının da pek bir anlamı yoktur; Anadolu’nun İon uygarlığının elbette ki Doğulu izler taşıyacaktı (tapınak alınlıkları ya da lahitleri süsleyen çelenklerde görülen boğa başlıkları gibi). Bu topraklarda Artemis’e verilen önem ve öncelik tabii ki Ege’nin öteki yakasında görülemeyecekti çünkü uygarlık tarihinin bilinen en eski ana tanrıçalarından Kibele Anadolu’nun tam da bağrından çıkmaydı.

Çoğunluğu imparatorlara atfedilen anıtsal meydanlar Roma’da artık forum adını alıyordu ama temelinde eski Yunan agorasından farksızdı (…) Bu forumlar daha sonra İtalya (ve bazı Dalmaçya ülkelerinde) piazza adını alacak, piazza’lar İspanya’da plaza’lara dönüşecek, bizdeyse “piyasa”ya isim babalığı yaptığı gibi, pazar yeri kavramının art alanını oluşturacaktı. Tabii halk dilinde geçen (ve ne yazık ki “cep telefonlaşıp internetleşen” dünyamızda unutulmaya yüz tutan) piyasa yapmak tabirini de unutmayalım.

Doğu ile Batı'nın, Vikingler ile Kürtlerin, tavla ile satrancın buluşma mekânı Akdeniz.
Tanrılar burada doğdu, uygarlıklar burada serpildi, kültürler burada çağladı.
Alışverişin ülkesiydi, savaşların denizi.
Fatihlerin çölüydü, bilgeliğin vahası.
Hediyeler gidip geldi kıyılarında, sirenler haykırdı enginlerinde.
Bir kıyısında kantele çalardı, diğerinde kanun.
Tanrıça İştar hükmünü sürdü göklerinde ve tüm dillerde yıldız oldu.

İlker Özünlü bu kez Akdeniz'de bir gezintiye çıkarıyor bizi: Uygarlıklara, kültürler arasında sıçrayacağımız, karşılaşmalar ve buluşmalarla dolu, ayrıntıları keşfedeceğimiz patikalar boyunca ilerleyişin deryaya kavuştuğu bir yolculuk… 

İstanbul'dan, Konstantinopolis 'ten başlayacak elbette yolumuz, Ayasofya'nın kubbesinden, ta Bizans zamanından…

Sahi Bizans Yunan mıydı, yoksa Osmanlı mı Bizans?

Akdeniz Akdeniz 
Eski Yunan'dan Roma'ya, Bizans'tan Osmanlı'ya Akdeniz Kimliği Üzerine Denemeler 
Yazan: İlker Özünlü
h2o Kitap
Dizi: Tarih ve Kültür - 3
Sayfa: 141 sayfa
Fiyat: 16,90 TL


Kolektif Kitap’tan Yeni : Yürümenin Felsefesi

$
0
0
Frédéric Gros Yürümenin Felsefesi’nde bedeni kendi sahici varoluşuna çağıran bir yürüme eyleminin tarihsel izlerini sürüyor. Bu sahici varoluş arayışı bir yandan bedeni iki büklüm kılarak pasifize eden bütün öğretilere meydan okurken diğer yandan yürümeyi bir düşünce deneyimi olarak yeniden kuruyor. Gros’un eseri “Yürüyen İnsan”ın (Homo Viator) doğayla, evrenle ve düşünceyle kurabileceği yepyeni bir ilişkinin duyurusu niteliğinde.

Gereklilik kipinden ibaret hayatlarımızla yüzleşmenin ve onu yürüme eylemi üzerinden değiştirmenin imkanlarına odaklanan bir eser Yürümenin Felsefesi. Gros’un gözlemleri zaman deneyimimizin modern gündelik hayat içerisinde bizleri nasıl bir döngüye sıkıştırdığıyla başlıyor. Bizler bedenlerimizi belirli mekanlara hapsediyoruz ve böylece ne doğayla gerçek bir ahenk tutturabiliyor ne de gerçek anlamda yürüyebiliyoruz. Tek yaptığımız sadece koşuşturmak. Oysa yürümek hem kültürel hem de biyolojik evrimi açısından insanın en özel eylemlerinden biridir. 

Aslında yürümenin de, her şey gibi, tarihi bir gelişimi var. En azından uygarlığın belleğinde yürüme üsluplarını saklı tutan edebiyatçılar, şairler, gezginler, seyyahlar, yani genel anlamda “Yürüyen İnsan” figürleri var. Gros için de temel meselelerden birisi bu “Yürüyen İnsan” üzerindeki örtüyü çekip almak. 

“Yürüyen İnsan” bazen düşünebilmek için kendine ormanlarda yol arayan Nietzsche’nin yürüyüşünde, bazen sömürgecilerin tuz üzerindeki kısıtlamalarını kırmak isteyen Gandi ve dostlarının Tuz Yürüyüşü’nde bazense kapitalist tüketim kültürünün akışlarını kilitleyen Benjamin’in flâneur’ünün yürüyüşünde vücut bulur. Gros’a göre Yürüyen İnsan gerçeklikle yepyeni bir bağın peşindedir ve bu yolda kendi varlığındaki üretkenliğin, hafifliğin ve canlılığın farkına varır. Nerval’in arka sokaklarda yürüyerek şehrin anatomisini çıkaran adımları, sürgündeki Rousseau’nun Alpleri arşınlayan yürüyüşü bu yoldaki yeniliğin emsalleridir. Yürümek nice düşünüre, ismi bilinmeyen kahramana yaşamın daha önce bilinmeyen olanaklarını açmıştır. Yürümek artık gündelik hayatın koşuşturmasından ibaret değildir ve hatta bilinçli bir öznenin iradi eylemine dahi indirgenemez. Yürümek varlığın oluş biçimidir, tıpkı Nietzsche’nin ebedi dönüş teorisinde olduğu gibi sürekli yeni olanın arayışıdır.

Artık “Düşünüyorum öyleyse varım” diyen insan “Yürüyorum öyleyse varım” diyebilir. Yürümenin Felsefesi bu iki ifade arasındaki bağın felsefi temelleri için cesur bir adım atıyor.

“Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir.” 
Henry David Thoreau

Nietzsche’nin Kara Orman’da yürürken göz çukurlarına dolan mutluluk gözyaşları, Rimbaud’nun tahta ayağıyla açılacağı çöllere dair kurduğu düş, yasaklı Rousseau’nun Alpler’deki adımları, Thoreau’nun Walden’daki gezintisi, Nerval’in dar sokaklardaki aylaklığı ve daha niceleri... Aylaklar, göçebeler, sürgünler, hacılar, kaçaklar, seyyahlar, münzeviler ve mülteciler yürüyorlar. Peki yürümek sadece evle iş arasında gidip gelmek, bir yerlere yetişmek ve koşuşturmak değil de evrenle özel bir ritim, akort ya da hafifleme içinde buluşmak olabilir mi? Yeryüzüyle hemhal olup kendimizi başkalaşmaya açarak yürüyebilir miyiz? 

Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. Hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de toplum olarak bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır. İki büklüm vücudun karşısında dikilmeye çalışan, attığı her adımda yeryüzünün gerçek bir parçası olduğunu fark eden Homo Viator’un eylemidir. Çünkü “Yürüyen İnsan” kendi üzerine çöken kaygı, haset ve korku yumaklarını çözer, varlığını yeryüzünün ebediyen yeni olan kalbine düğümler. Yürüyoruz, işte bu düğümü atmak için.

YazarHakkında
Frédéric Gros, Paris-Est Créteil  Üniversitesi ve Siyaset Çalışmaları Enstitüsü’nde felsefe profesörüdür. Michel Foucault’nun Collège de France’taki son derslerinin editörüdür. Psikiyatri, hukuk ve savaş üzerine eserler kaleme almıştır. Paris’te yaşamaktadır.

Yürümenin Felsefesi / Frédéric Gros
Türkçesi: Albina Ulutaşlı
Kolektif Kitap, 1. Baskı, Ocak 2017
192 Sayfa
20,00 TL


7’den 77’ye Her Yaştan Genç Kız İçin “Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler”

$
0
0
Virginia Woolf’tan Frida Kahlo’ya Kleopatra’dan Maria Callas’a, Coco Chanel’den Marie Curie’ye, Serena ve Venus Williams’tan Yoko Ono’ya yüz asi kadının, olağanüstü illüstrasyonlarla renklenmiş hayatları... Prenslerini bekleyen değil, kaderlerini ellerine alan bu prenseslerin ilham verici yaşam öykülerini, masalsı gerçeklerle anlatan Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler, hep kitap etiketiyle okurlara ulaşıyor.


Denizlerin derinliğinden ormanların kuytusuna, savaş meydanlarından şaşaalı saraylara, hastanelerden gökyüzünün sonsuz maviliğine, dünyanın ve zamanın her köşesinden kendilerine dayatılan kurallara ve geleneklere isyan etme gücü bulan kadınların hikâyeleri bunlar. Prenslerini bekleyen değil, kaderlerini ellerine alan prenseslerin hikayeleri... Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler; yüz asi kadının, Sally Nixon, Cristina Portolano, Sarah Wilkins, Barbara Dziadosz gibi dünyanın dört bir yanından altmış asi kadın tarafından çizilmiş olağanüstü illüstrasyonlarla renklenmiş hayatları... Bildiğimiz dünyanın bilmediğimiz gerçekleri... Ödüllü yazarlar Elena Favilli ve Francesca Cavallo, olağanüstü yüz kadının maceralarından derledikleri masalsı gerçeklerle, okuyucuları keyifli bir yolculuğa çıkarıyor.


hep kitap, aslında bir çocuk kitabı olarak tasarlanan Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler’i “8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde her yaştan genç kıza bir hediye” olarak yayımlıyor. Günün herhangi bir anında açıp okuyacağınız, elinizin altında bulunduğunda kendinizi iyi hissedeceğiniz, kızınıza anlatacağınız gerçek hayat hikâyelerinin masalsı versiyonu. Nesilden nesile annelerin kızlarına hediye edebileceği, ilham verici bir kitap.


Virginia Woolf, Frida Kahlo, Kleopatra, Coco Chanel, Maria Callas, Florence Nightingale, Marie Curie, Jane Austen, Nina Simone, Serena ve Venus Williams, Yoko Ono gibi yüz ünlü kadının etkileyici hayatlarını anlatan Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler, 3 Mart’ta hep kitap etiketiyle ve Deniz Öztok’un çevirisiyle raflardaki yerini alacak.

                                                               

“Her genç kızın başucunda olması gereken bir kitap.”

Geri Stengel, Forbes


“Bunlar, kızlarımıza uykudan önce okumamız gereken hikâyeler.”

Hollee Actman Becker, Parents Dergisi


“Bu hikâyeler prenseslerin yerine dünyayı değiştiren kadınları koyuyor.”

Taylor Pittman, The Huffington Post


Seray Şahiner’den Yeni Roman: Kul

$
0
0
Seray Şahiner’in yeni romanı Kul, sayfalardan çıkacakmışçasına canlı bir karakterle tanıştırıyor bizi… Bu karakterle birlikte İstanbul’u bir umut haritası eşliğinde yeniden keşfediyoruz. Arnavutkaldırımlardan havalanıp cemevlerine, camilere, kiliselere varan; dilek ağaçlarına bağlanmış çaputlarla rüzgâra salınmış umutlar…

Görülmeden yaşayan bir insanın gördüklerinden bir yaşam kurma özlemi…

“Sesi uğultu gibi gelene kadar televizyonla baş başa kalmak ne demek? Yemeği tepside yemek ne demek? Yemekten sonra meyve soyarken yanında bir dilimini uzatacak bir insan olmaması ne demek? Yalnız insan, bilirdi bunları.”

İnsan eliyle kurulmuş çelişkilerin ancak Tanrı eliyle değişebileceğine inananlar, dayanacak kimsesi olmayınca ayakta duramayanlar, dünyaya gölgesinden başka kök salamayanlar, ölülerden başka can yoldaşı bulamayanlar konuşuyor Kul’da.

SERAY ŞAHİNER: 1984’te Bursa’da doğdu, İstanbul’da büyüdü. İlköğrenimini Oruç Gazi İlköğretim Okulu’nda, ortaöğrenimini Pertevniyal Anadolu Lisesi’nde tamamladı. 2007’de İstanbul Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. 2011’de Marmara Üniversitesi, Sinema Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. Hayvan dergisi ve BirGün gazetesinde çalıştı. Dönemsel olarak garsonluk, konfeksiyonda el işçiliği ve makinecilik yaptı. 2006’da Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde Gelin Başı adlı öykü dosyası “dikkate değer” bulundu. 2007’de Gelin Başı, 2011’de Hanımların Dikkatine adlı öykü kitapları, 2014’te Antabus romanı, 2016’da Reklamı Atla adlı deneme kitabı, Can Yayınları’nca yayımlandı. Hanımların Dikkatine kitabıyla 2012 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü aldı. Gelin Başı kitabında yer alan öyküler İstanbul Şehir Tiyatroları ve Tiyatro Boyalı Kuş tarafından sahnelendi. Aynı adla Tatbikat Sahnesi’nce sahnelenen Antabus ile 2016 Afife Tiyatro Ödülleri’nde Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü’nü aldı. Yazılarını OT dergisi ve BirGün gazetesinde sürdürmektedir.

KUL / Seray Şahiner  
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 151 
Fiyatı: 14 TL
Yayın tarihi: 1 Mart 2017


Orhan Çetinbilek'ten Yeni Roman: Poyraz

$
0
0
Edebiyat okurunun “Rosa ile Ejder” ve “Belkıs” adlı romanlarından tanıdığı İzmirli yazar Orhan Çetinbilek'in “Poyraz” adlı eseri Yitik Ülke Yayınları'nca yayımlandı. Duru Türkçesi, kurgu yeteneği ve başarılı anlatımıyla dikkat çeken Orhan Çetinbilek'in “Poyraz” adını verdiği çalışma, erkek aklının cinsellikle ilgili yargılarının ve ince hesaplarının doğanın devreye girişiyle nasıl altüst olduğunun bir anlatısı. Hayatla -belki de bazen kentten kaçarak- barışık yaşamayı başarmış, erdemini eyleme dökebilen ve her biri en radikal deneyimlere açık bir avuç insan... Neredeyse kendi trajik yıkılış ve dirilişinin bir seyircisi, hatta bu insanların arasında dolaşan bir ‘yabancı’ olan Murat Cem... O tam bir ‘erkek akıl’. Bu yüzden, kendi doğasını, ancak bir ‘öteki’ olarak kurabiliyor ve cinselliğini bir matematik problemi gibi çözüyor. Çok da başarılı olduğu açık. Ta ki doğanın oyununa gelene kadar. Akıcı, alaycı, devingen bir dil, bir solukta tükenen sayfalar ve bir an önce ‘puzzle’ın çözümünü merak eden bir okuma serüveni. ‘Akıllı erkeğin’ bu trajikomik anlatısını severek okuyacaksınız. 

Poyraz, Orhan Çetinbilek, roman, Yitik Ülke Yayınları, Şubat 2017, 127 sf., 15 TL 


Nermin Yıldırım, Yeni Romanı “Dokunmadan” ile Okurların Karşısında!

$
0
0
Edebiyatımızın usta kalemlerinden Nermin Yıldırım’ın beşinci romanı Dokunmadan okurlarla buluşuyor. Yıldırım’ın mizahi üslubu, duyarlı dili ve kurgusal ustalığıyla okuyucuyu sürükleyici bir yolculuğa çıkaran Dokunmadan, hep kitap etiketiyle 10 Mart’ta raflarda yerini alacak.

“Şimdi buradan bakınca, uzun bir boşluğa yazılmış kısa hikâyeler görüyorum sizin orada. El yazısıyla, kahkahayla ve gözyaşıyla.”

Adalet 29 yaşında genç bir kadın. Hayata ve insanlara dokunmadan, ne mutlu ne mutsuz, öylesine yaşayıp gitmektedir. Ta ki doktoru, ölümcül bir hastalığa yakalandığını söyleyene kadar... Ama yeni tedavi yöntemleri denenecektir elbet ve her zaman bir umut vardır. Kendini her şey için suçlamaya hazır bir yapısı olan Adalet hastalığı için de kendini suçlar, hayatını didik didik eder, ilk günahını, masumiyetini kaybettiği ilk gerçek suçunu, o ilk kötülüğünü bulmaya çalışır. Bulur da. Beş yaşındayken, farklı olduğu için hep dışlanan mahalle arkadaşı Mahsun’un oyuncak ayısına cebren el koymuştur. Ve ne yazık ki yaptığı bu kötülüğü telafi edecek zamanı yoktur. Ama belki de var mıdır?

Adalet, Mahsun’u, babaannesinin deyimiyle “masum”u, bulmak için çıktığı maceralı yolculukta kendisini de, içinde yaşadığı ülkeyi de yeni baştan tanıyacaktır. 

Geniş bir okuyucu kitlesinin takip ettiği Nermin Yıldırım beşinci romanı Dokunmadan’da okuyucuyu, kahramanın hayatı sorguladığı, değişimi yaşadığı ve belki de aşka rastladığı sürükleyici bir yolculuğa çıkarıyor. 

Dokunmadan, 10 Mart’ta hep kitap etiketiyle raflardaki yerini alacak.

Nermin Yıldırım: Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümü’nden mezun oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde muhabir, editör ve köşe yazarı olarak çalıştı. İlk romanı Unutma Beni Apartmanı 2011 senesinde (Doğan Kitap) yayımlandı. Onu Rüyalar Anlatılmaz (Doğan Kitap, 2012), Saklı Bahçeler Haritası (Doğan Kitap, 2013), Unutma Dersleri (Doğan Kitap, 2015) izledi. Romanları Sırpça, Bulgarca, Çince, Arapça, Fransızca, Lehçe, Azericeye çevrilen Yıldırım, uluslararası yazar programlarına konuk olarak, 2013 kışını Köln Kültür Vakfı’nın davetiyle Köln’de, 2015 sonbaharını Şanghay Yazarlar Derneği’nin davetiyle Çin’in Şanghay kentinde geçirdi. Kadınlar Arasında (Metis) adlı Murathan Mungan öykü seçkisinde “Narin Ben Geldim”, Kar İzleri Örttü (Kırmızı Kedi) adlı öykü seçkisinde “Kırmızı Kar”, Güçobular (Doğan Kitap) adlı öykü seçkisinde “Hoş Geldin” ve Minimal Öyküler (Aylak Adam) adlı öykü seçkisinde “Kara Kaya” öyküsüyle yer aldı.


Semih Gümüş’ten Yeni Roman: Yalnızlık Kime Benzer

$
0
0
Yalnızlık Kime Benzer, Semih Gümüş’ün ikinci romanı. Yazar bu kez, farklı, yazınsal bir eyleme girişmiş. Romanın adsız kahramanı, bir odaya kapanmış, biten bir aşkın peşinde düşünsel bir yolculuğa çıkıyor. Bireysel sorunların, geride kalmış aşkın bıraktığı acıların anılarına edebiyat düşüncesi eşlik ediyor.Düşsel yolculuğuna yalnızlığını paylaşacağı yazarları, Beckett’ı, Paz’ı, Musil’i, Bernhard’ı konuk ediyor. Kendine yakın bulduğu roman kahramanlarıyla buluşuyor. Bütün bu yazarların ve kurmaca kişilerin izinde kendi yaşamına ait işaretler arıyor.

Eski bir aşkın gölgesinde, boğucu bir kentin öyküsü…

“Bizim bir geçmişimiz olacak mı Lal.
Niçin olmasın, dedi. Bu kez gülümsemedi.
Bunun için bir on yıl yaşamamız gerekir ama. Bir geçmiş, uzun zaman demek.
Sustu, yüzüne bakıyorum, sonra başımı karşı kıyıya çevirdim, önümdeki şarap şişesiyle oynarken aramızdan geçen deniz rüzgârının kokusunu düşünüyorum.”

Yalnızlık Kime Benzer, yalnızlığa çekilmiş kahramanının yaşadıkları yanında, benzerine az rastladığımız kurgusuyla da üstünde durmaya değer.

SEMİH GÜMÜŞ, 1956’da Ankara’da doğdu. 1971’de Ankara Fen Lisesi’ne girdi, 1981’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. İlk yazısı aynı yıl Yazko Edebiyat dergisinde yayımlandı. 1981-1985 yılları arasında Yarın dergisinin, 1995-2005 yılları arasında Adam Öykü dergisinin genel yayın yönetmenliğini yaptı. 2006 Aralık ayında Notos dergisini çıkardı ve şimdilerde bu derginin genel yayın yönetmenliğini yürütüyor. Kendine özgü çözümleyici bir eleştiri anlayışına sahip olan Semih Gümüş’ün 1991’de Roman Kitabı, 1994’te Kara Anlatı Yazarı, Karşılıksız Yazılar, Yazının ve Tarihin Bilinci, 1996’da Cevdet Kudret Eleştiri Ödülü’nü de alan Başkaldırı ve Roman, 1999’da Öykünün Bahçesi, 2002’de Puslu Ada, 2003’te Yazının Sarkacı Roman, 2005’te Yazarın Yalnızlık Burcu, 2007’de Eleştirinin Sis Çanı, 2010’da Modernizm ve Postmodernizm ile Öykünün Kedi Gözü, 2011’de Roman Kitabı ve Yazının Sarkacı Roman, 2012’de Çözümleyici Eleştiri ve Yazar Olabilir miyim?, 2013’te Edebiyat ve Yeni Zamanların Kültürü, 2014’te Romanın Şimdiki Zamanı ve Okumak ve Yazmak ve 2015’te Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz adlı kitapları yayımlandı.

Yalnızlık Kime Benzer / Semih Gümüş 
Tür: Roman 
Sayfa sayısı: 117 Sayfa
Fiyatı: 12 TL
Yayın tarihi: 7 Mart 2017



Kyo Maclear’dan Çocuklara Ödüllü Üç Resimli Kitap Birden!

$
0
0
Ödüllü romancı ve çocuk kitapları yazarı Kyo Maclear’in yazdığı Değişimsever Bay Flux, Virginia Wolf ya da “Kurda Dönüşen Kardeşim” ve Kaşal adlı ödüllü resimli kitaplar 10 Mart’tan itibaren hep kitap etiketiyle çocuk okuyucularla buluşuyor. 

DEĞİŞİMSEVER BAY FLUX
Çizimlerini Matte Stephens’in yaptığı Değişimsever Bay Flux kitabı, 2014 Québec Kitapevleri Derneği Gençlik Ödülü’ne layık görüldü. Bir zamanlar Martin adında değişikliği hiç sevmeyen bir çocuk varmış. Aslında değişikliği sevmiyor değilmiş de değişiklik nedir bilmiyormuş. Martin, ailesiyle birlikte hoş ama her şeyin tekdüze gittiği bir yerde yaşıyormuş. Sonra bir gün Bay Flux diye bir adam gürültülü, eski minibüsüyle çıkagelmiş. Bay Flux değişikliğin ne olduğunu bilmekle kalmaz, değişikliğe bayılırmış. Çok geçmeden değişiklik, Bay Flux’ın bahçesinden sokağa taşmaya başlamış. Bu değişiklikten kaçmak mümkün değilmiş. Beklenmedik bir arkadaşlığın hikâyesi olan Değişimsever Bay Flux, büyük ve küçük değişikliklerde bulunabilecek mutluluğu resmediyor.

Değişimsever Bay Flux kitabının esin kaynağı, Fluxus akımının kurucusu George Maciunas. George Maciunas, onunla benzer şeyler düşünen sanatçılar ve müzisyenler ile birlikte flux (ya da değişim) denen şeyin güzelliklerini methetmiş ve sanatı en olmadık nesnelerde bulmuştur.

“Neşeli bir estetiğe dost canlısı bir giriş ve standartların (sanatta veya başka herhangi bir alanda) sabit ya da değişmez olduğu fikrine karşı bir panzehir.”
Kirkus Reviews

VIRGINIA WOLF
Isabelle Arsenault’un resimlediği Virginia Wolf ya da “Kurda Dönüşen Kardeşim” Maclear’in çocuklar için yazdığı ikinci kitabı. Büyük yazar Virginia Woolf ile kendi ablası ressam Vanessa Bell’den esinlenen yazar, kız kardeşliğin hikâyesini anlatmak için kaleme aldığı bu metne, tutkusu olan bahçeleri eklemeyi ihmal etmiyor. IBBY (Uluslararası Çocuk Kitapları Kurulu) 2014 Onur Listesi’ne giren Virginia Wolf, 2013 Uluslararası Gençlik Kütüphanesi The White Ravens Ödülü’nü de kazandı.

Vanessa’nın ablası, bir sabah bir kurt kadar huysuz uyanır ve garip davranmaya başlar. Vanessa ise ablasını bu huysuz ruh halinden çıkarmak için çok çabalar fakat ne yaparsa yapsın işe yaramaz. Ablası Virginia, ona hayalindeki yer Bloomsberry’den bahsedince Vanessa evi Bloomsberry’ye dönüştürmek için kolları sıvar ve başarılı da olur. 

“Moral bozukluğu ilgili bol bol kitabın olduğu edebiyat dünyasında, bu kitap diğerlerinden daha derine inerek depresyonu hem gerçek hem mecazi açıdan, dokunaklı bir biçimde resmediyor... Virginia Woolf ve ressam Vanessa Bell’le ilgili bilgi sahibi olmaya gerek yok. Bu kitap moral bozukluğu ve dönüşüm hikâyesi olarak çok iyi ilerlediği gibi depresyona aşina olan okuyucular kitabın bu konuyu hem şefkatli hem kuvvetli bir soğukkanlılıkla ele aldığını görecekler.”
Kirkus Reviews

KAŞAL
Çizimlerini Isabelle Arsenault’un yaptığı Kaşal, 2010 IBBY Genç Engelliler için Öne Çıkan Kitaplar Seçkisi’ne girerken, aynı zamanda 2012 Québec Kitapevleri Derneği Gençlik Ödülü’ne de layık görüldü.

Annesi bir kaşık. Babası ise bir çatal. O ikisine de biraz benziyor. O bir Kaşal! Kaşal ilk bakışta göze çarpıyor. Onun yaşadığı mutfakta kaşıklar kaşıktır, çatallar da çatal. Bu ikisinin karışımına pek rastlanmıyor. Daha kaşıksı ya da daha çatalsı görünmeye çalışsa da yemek zamanı kimse kullanmak için onu seçmiyor. Yaşamını çekmecede sürdürmeye mahkûm gibi görünüyor… Ta ki bir gün çatal bıçağın nasıl kullanılacağını umursamayan bir şey mutfağa gelene kadar… Yoksa bu Kaşal’ın nihayet sofraya gelebilmesi için bir fırsat mı? Kaşal, farklı olmayı övgüyle anlatan büyülü bir hikâye. Bir türlü uyum sağlayamadığını hissetmiş ya da dünyada nereye ait olduğunu sorgulamış herkes için “çok çatal bıçaklı” bir öykü.

 “Yazarın kabullenici olma mesajı herkesi ama özellikle ebeveynleri etkileyecek.”
Booklist

“Bazı resimli kitaplar, ‘farklı iyi olabilir’ mesajını didaktik olma tuzağına düşmeden vermekte zorlanırken Maclear’ın metni insana neredeyse hiç çaba harcanmadan yazılmış hissini veriyor.” 
Kirkus Review

Gözdenur Çağlayan’ın dilimize çevirdiği Değişimsever Bay Flux, Virginia Wolf ve Kaşal, 10 Mart’tan itibaren hep kitap etiketiyle raflardaki yerini alacak.

KYO MACLEAR HAKKINDA
Ödüllü romancı ve çocuk kitapları yazarı. 1970’de İngiltere dünyaya geldi. Kanada’da yaşayan yazarın yayımlanmış 2 romanı ve 6 resimli kitabı var.

MATTE STEPHENS HAKKINDA
Güzel sanatlar üzerine de çalışan çizer. Değişimsever Bay Flux, onun ilk resimli kitabı.

ISABELLE ARSENAULT HAKKINDA 
1978 doğumlu Kanadalı çocuk kitapları çizeri. Resimlediği kitaplarla, aralarında New York Times En İyi Resimli Kitabı Ödülü dahil olmak üzere birçok ödül kazanmıştır.


Ursula K. Le Guin’den Yazar, Okur ve Hayal Gücü Üzerine: Zihinde Bir Dalga

$
0
0
Metis Kitap’tan müjde var! Ursula K. Le Guin’in 17 Mart 2017’de yeni bir kitabı çıkıyor: Zihinde Bir Dalga: Yazar, Okur ve Hayal Gücü Üzerine.

Granit insanlar, Kızılderili amcalar, sözlük teyzeler; kütüphaneler, gerçek Yerdeniz adaları; Tolstoy, Borges, Dickens, Twain; Yüzüklerin Efendisi; masallar, toplumsal cinsiyet, ayaklar, güzellik, ölüm, sorgulanmayan varsayımlar... 

Ama hepsinden önemlisi düşlemek: “Hepimizin hayatlarımızı icat etmeyi, yapmayı, hayal etmeyi öğrenmemiz gerekir. Bize bu becerilerin öğretilmesi gerekir; bunun nasıl yapılacağını gösterecek rehberler gerekir. Bunu yapmazsak, hayatlarımızı başkaları bizim için yaparlar.” 

Le Guin’in diğer yazılarından aşina olduğumuz iki tema öne çıkıyor: Süreç ve ritim – kadın olmak, yaşlı olmak, okur olmak, yazar olmak; ve yazarın, hükmetmek şöyle dursun ancak takip edebildiği tempo ve sözcükler, zamanı gelince elinizi uzatsanız havada asılı onlarcasına erişebileceğiniz hissi veren o öyküler. 

Zihinde Bir Dalga’yı okumak, eski bir arkadaşınızla oturup muhabbet etmeye benziyor: Kafa açıcı olduğu kadar, insana kendini rahat hissettiren bir tarafı var; hararetle daldan dala atlarken,  saatlerin nasıl geçip gittiğini anlamıyorsunuz bile. 

Ursula Kroeber Le Guin, 1929'da Kaliforniya'da doğdu. Babası ünlü antropolog Alfred Kroeber, annesi yazar Theodora Kroeber'dir. Radcliff ve Columbia üniversitelerinde edebiyat eğitimi gördü. 1950'li yıllarda fantastik öyküler ve romanlar yazmaya başladı. 1962'de ilk bilimkurgu öyküsü yayımlandı. 1974 tarihli Mülksüzler'e kadar altı bilimkurgu romanı yazdı. Bu tarihten sonra zaman zaman bilimkurgu öyküleri yazmakla birlikte romanlarında daha ziyade yarı gerçekçi/yarı fantastik temalar işledi. Kısa hikâye, deneme, şiir, çocuk kitapları ve roman türlerinde eserler veren Le Guin'in aldığı çok sayıda edebiyat ödülü arasında Ulusal Kitap Ödülü, beş kez Hugo ve beş kez Nebula Ödülü, Kafka Ödülü ve PEN/Malamud Ödülü bulunuyor. Le Guin halen Portland, Oregon'da yaşıyor.

Zihinde Bir Dalga : Yazar, Okur ve Hayal Gücü Üzerine / Ursula K. Le Guin
Orijinal Adı: The Wave in the Mind / Talks and Essays on the Writer, the Reader, and the Imagination
Çeviri: Tuncay Birkan, Özge Çelik, Savaş Kılıç, Özde Duygu Gürkan, Müge Gürsoy Sökmen
Sayfa Sayısı: 296 sayfa
Fiyatı: 28.50 TL


Sel Yayınları’ndan Mart Yenileri

$
0
0
Sel Yayınları Mart ayını altı kitapla karşılıyor. Mehtap Ceyran’ın ilk romanı “Mevsim Yas”, J.G. Ballard’ın yarı-otobiyografik romanı “Güneş İmparatorluğu” ve Georges Bataille’ın önemli eserlerinden “Rahip C.” ayın edebiyat kitapları. Enis Batur kitaplığı “Bu Kalem Melûn” ile sürerken, Savaş Çoban’ın derlediği “Medya ve Sol” DüşünSel dizisinin, Pierre Bourdieu’nün “Neoliberal İstilaya Karşı Direnişe Hizmet Edecek Sözler” alt başlıklı “Karşı Ateşler”i de Red Kitaplığı dizisinin yenileri… “Mevsim Yas”, “Güneş İmparatorluğu” ve “Rahip C.”yi şiddetle tavsiye ederiz…

Mevsim Yas * Mehtap Ceyran
Doksanlarda bir coğrafyada yaşananları gözlerden pervasızca saklayan pus, orada sürüp giden yaşantıların üzerine telafisi imkânsız bir biçimde çökerken, gerçeklerin önüne bir ışık huzmesi dahi sızdırmayacak kadar sağlam bir inkâr duvarı örüyordu.

Mevsim Yas, bu pusun içinden geçip sağ kalabilen ve bitimsiz tedirginliklerin gölgesinde kesişen yaşamların öyküsüne “tanıklık ediyor.” Umutsuzluk ve yalnızlıklarla kuşatılmış karanlık bir Batman mahallesinden; politik atmosferin çetin çıkmazlarında ayakta durmaya çalışan, mezar evler, genç kadın intiharları, sağaltılmamış şiddet ve toplumsal cinnetin ortasında umutlarını toplu mezarların başında nöbete dikenlerin kapkara kesilmiş kalplerine dokunuyor.

Mehtap Ceyran, bu ilk romanında anlatmaya hasret insanların anlaşılmaya mahkûm öyküsüne ses veriyor. Yas mevsimi ise o iklimde yaşanmaya devam ediyor.

MEHTAP CEYRAN, 1979 yılında Batman’da doğdu. Politik nedenlerle 1994 yılında tutuklanarak on yıl hapis yattı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Adalet Bölümü’nde okudu. Halen Batman’da yaşamaktadır. Mevsim Yas, ilk romanıdır.
Çağdaş Türk Edebiyatı / Roman , 214 sayfa, 16 TL

Bu Kalem Melûn * Enis Batur
Herkes bir kitabın mümini, ben “Dünya bir kitaba varmak için”
şiarının müminlerinden oldum, kaldım. 

Bütün yazdıklarım, gün gelecek, tek bir kitabın
içine sığacak, oturacak.

Orada yazabildiklerimle yazamadıklarım aynı
çatının altında buluşacak: Yazı’nın birazı ondansa, birazı bundandır.

Yazamadıklarımı başkaları yazacak.

Bu Kalem Melûn©, Şehrazat’ın içine attıkları.

ENİS BATUR’un yayınevimizdeki kitapları: “60mm Dizüstü Meşkler ve İçcep Meşkleri”, “Elma / Örgü Teknikleri Üzerine Bir Roman Denemesi”, “Bu Kalem – Bukalemun”, “Bu Kalem – Melûn”,” Bir Varmış Bir Okmuş”, “Geronimo’nun Ölümü”, “Gülmekten Ölmek / Çekmeceler Kitabı”, “Gönderen: Enis Batur”, “Gövde’m”, “Hâneberduş”, “Hepsi”, “Kediler Krallara Bakabili”r, “Kravat”, “Kırkpâre”, “Kitap Evi”, “Kulak”, “Kurşunkalem Portreler”,” Kütüphane”,” Oktay Rifat’a Doğru”, “Plati / Bir Ada Denemesi”,” Rönesans’ın Serüveni”, “Modernizmin Serüven”i, “Su tüyün Üzerinde Bekler”, “Suya Seng”, “Sır / Bir Oynaşı”, “Simültane Cinnet ( Yiğit Bener ile birlikte)”,” Yazboz, Son Modernler / Edebiyat Üzerine Denemeler 1”, “Yazının Sınır Boyuna Yolculuklar / Edebiyat Üzerine Denemeler 2”, “Karanlıktan Işık Yontanlar / Edebiyat Üzerine Denemeler 3”, “Öteki Pusula / Edebiyat Üzerine Denemeler 4”
Çağdaş Türk Edebiyatı / Deneme, 223 sayfa, 18 TL

Güneş İmparatorluğu * J.G. Ballard
J.G. Ballard’ın yarı-otobiyografik romanı Güneş İmparatorluğu yazarın çocukluğunda bizzat deneyimlediği İkinci Dünya Savaşı’nı ve o yılların Şanghay’ını yine bir çocuğun gözünden anlatıyor. 
Uzun süre savaşın dışında kalan Şanghay’daki yabancılar kolonisi, Japonya’nın Pearl Harbor saldırısıyla birlikte kendini şiddet döngüsünün ortasında bulur. Gösterişli bir malikânede yaşamaya alışkın küçük Jim, savaşın kaosu içinde anne ve babasından ayrı düşer. Önce işgal altındaki Şanghay sokaklarında, sonra da kentin dışındaki toplama kampında yaşamını sürdürmeye çalışır. Uçaklara meraklı ve Japon askerlerine hayran olan Jim, savaş koşullarında hayatta kalabilecek ve ailesine kavuşabilecek midir? 

İlk başta her şeyi bir oyun gibi gören ama giderek masumiyetini kaybeden Jim aracılığıyla Ballard, savaşın korkunçluğunu, ölümün ve vahşetin sıradanlığını, teslimiyet ile yaşama tutunma arasındaki çizgiyi ustalıkla satırlara döküyor.

J.G. BALLARD, 1930’da Şanghay’da İngiliz bir ailenin oğlu olarak doğdu. 1942 yılından savaşın bitimine kadar ailesiyle birlikte, Pearl Harbour baskınından sonra ülkedeki yabancıların sürgün edildiği bir toplama kampında yaşadı. 1946 yılında İngiltere’ye yerleşen yazar, Cambridge Üniversitesi’nde psikiyatri eğitimi aldı. Bilimkurgu edebiyatta teknoloji tapınmacılığına karşı çıkan Yeni Dalga akımının en önemli temsilcilerindendir. “Asıl yabancı gezegen dünyamızdır,” diyen Ballard, bugünü anlamakiçin geleceğin geçmişten daha iyi bir anahtar olduğunu ve bilimkurgunun görevinin ise reklamlar, imajlar gibi maruz kaldığımız çeşitli kurguların içinde gerçekliği ya kalamak olduğunu öne sürer. Toplama kampında yaşadıklarından esinlendiği Güneş İmparatorluğu Steven Spielberg, en önemli eserlerinden biri olan Çarpışma David Cronenberg, Gökdelen ise Ben Wheatley tarafından sinemaya uyarlanan Ballard, 2009 yılında hayatını kaybetti. Gökdelen (çev. Dost Körpe, 2012), Öteki Dünya (çev.Süha Sertabiboğlu, 2013) ve Çarpışma’nın ardından (çev. Nurgül Demirdöven, 2016) The Kindness of Women, Crystal World ve Concrete Island da yayın programımızdadır.
Çağdaş Dünya Edebiyatı / Roman
Özgün Adı: Empire of the Sun
Türkçesi: Emine Güreli
358 sayfa, 26 TL

Rahip C. * Georges Bataille
Georges Bataille’ın önemli eserlerinden Rahip C., İkinci Dünya Savaşı’nın altüst olmuş karanlığında din, ahlak ve etik değerler üzerinden dönemin bütün paradoksunu gözler önüne seriyor. 

Rahip C.’de tinin tenle mücadelesi, dindarlık, sapkınlık, sefihlik ve suç gibi temaları işleyen Bataille, Direniş Hareketi’ne ve ihanete dek uzanan izleklerin peşinde koşuyor.

Bataille’ın siyasal görüşlerinin çevresinde şiddetli tartışmaların sürdüğü bir dönemde yazılan bu eser, hem erotik ve mistik, hem de siyasal bir roman olarak değerlendirilmiştir. Sayısız yoruma yol açan Rahip C., Bataille’ın Sade’la derinden kurduğu bağa, Nietzsche’ye ve Zerdüşt’ün kahkahasına, Puşkin öykülerine, Kafka ve Rimbaud’ya göndermelerle örülü, ürkütücü bir anlatı.  

GEORGES BATAILLE, 1897 doğumlu Fransız yazar, düşünür. Başlangıçta sürrealizm hareketine yakınlık duyduysa da kısa süre sonra André Breton’la aralarındaki fikir ayrılıkları yüzünden o çevreden uzaklaştı. Komünizme bağlılıktan Sovyetler ve Stalin eleştirisine; gerçeküstücülerin yanı sıra “aforoz edilenler”le sürdürdüğü ilişkiye ve André Breton’a yönelik saldırılarına; Documents, Acéphale gibi çıkardığı dergilere ve kurduğu “cemaatler”e dek, Bataille, aykırı bir düşünce ve edebiyat evreninin insanı olmuş, yaşamın trajik ve diyonizyak yanını vahşete ve ölüme varana dek yüceltmiştir. Michel Foucault’nun “Bu çağın en önemli yazarlarından biri” olarak tanımladığı Bataille, yalnızca Fransız çağdaş yazını üzerinde değil, evrensel bir yazın ve düşün uğrağı üzerinde de kalıcı izler bırakmıştır. Entelektüel çevrelerde özellikle erotizm üzerine yazıları ve edebi eserleriyle ilgi gören Bataille’dan, Lanetli Pay ve Rahip C.’nin ardından, Göğün Mavisi ve Gözün Hikâyesi de yayın programımızdadır.
Çağdaş Dünya Edebiyatı / Roman
Özgün Adı: I’Abbé C.
Türkçesi: Didem Eryar
151 sayfa, 15 TL

Medya ve Sol * Derleyen: Savaş Çoban
Medyanın gündelik hayatımız üzerindeki hükmünü herhalde artık kimse inkâr etmeyecektir. “Güncel” makro gelişmelerden haberdar olma yönünde giderek genişleyen imkânlardan, mikro alanlarda kurulan kişisel ilişkiler ve kimliklere; her şey kuşatıcı bir kurum olarak medyanın dolayımından geçiyor.

Son zamanlarda objektif önermelerin geçerliliğini yitirdiğine, duyguların ve inanışların yükselişe geçtiğine işaret etmek için kullanılan “post-hakikat”, “alternatif olgular” gibi kavramsallaştırmalarla, kamuoyunu aydınlatıcı bir mecra olarak medyanın da defteri dürülüyor. İşte tam da böyle bir zamanda, medyanın mevcut hali ve alternatif bir medya yaratma imkânları üzerine düşünmek daha da önem kazanıyor.

Savaş Çoban’ın derlediği Medya ve Sol’a katkıda bulunan yazarlar, Marx’ın medyayı kavramaktaki gücünden iletişimin doğasına, medya endüstrilerinin rolünden toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasında sosyal medyanın etkilerine dek medyanın çeşitli yönlerini farklı teorik yöntemlerle tartışmaya açıyor.  

SAVAŞ ÇOBAN, 1975 yılında doğdu. Lisans öğrenimini Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nde, yüksek lisansını Yıldız Teknik Üniversitesi, Yabancı Dil Olarak Türkçe Anabilim dalında yaptı. Doktorasını Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo-Televizyon Anabilim dalında tamamladı. Medya ve siyaset üzerine ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlanan Savaş Çoban “bağımsız araştırmacı” olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Yayınlanan çalışmaları şunlardır: Azınlıklar ve Dil (Su Yayınları, 2005), Hegemonya Aracı ve İdeolojik Aygıt Olarak Medya (Parşömen, 2013), Media’s Role in the Socialist Era (Amani International Publishers, 2013), Media and Left (Brill Pub., 2014/Haymarket Pub., 2016), Esra Arsan ile birlikte Medya ve İktidar (Evrensel Basım Yayın, 2014) Direnişten Komüne Gezi (Siyah Beyaz Yayınları, 2015). Ayrıca Yasemin İnceoğlu’yla birlikte derlediği kitaplar vardır: Azınlıklar, Ötekiler ve Medya (Ayrıntı, 2014), İnternet ve Sokak (Ayrıntı, 2015) ve Haber Okumaları (İletişim, 2016).
DüşünSel  / İnceleme
348 sayfa, 28 TL

Karşı Ateşler - Neoliberal İstilaya Karşı Direnişe Hizmet Edecek Sözler * Pierre Bourdieu
Neoliberalizmin totaliter ve antidemokratik karakterini ilk kavrayan düşünürlerden biri olan Pierre Bourdieu’nün bu “karşı ateşleri”, onun militan bir filozof olarak tavrının da göstergesidir. Sartre’dan ve Foucault’dan devraldığı gelenekle, bilgisini ve “entelektüel sermayesi”ni neoliberalizme karşı toplumsal hareketlerin hizmetine sunan Bourdieu, başta Dünya Bankası ve IMF olmak üzere, iktisatçıların, gazeteci ve televizyoncuların, politikacıların, “entelektüellerin” ürettiği ve “seçeneksiz” diye sunulan egemen söylemi didik didik ediyor.

Enternasyonal bir mücadele davetiyesi olarak okunabilecek her bir metinle Bourdieu, bilimin ve Akademi’nin, egemenlerin emrinde yalanı ve demagojiyi yayabileceği gibi, sınıf mücadelesinin bir aracı olabileceğinin de altını çiziyor.

Doğa ve insan üzerindeki vahşi kapitalist sömürünün her türüne sahne olan, otoriteye biat edenlerle yaratıcı ve özgür düşünceden yana olanlar arasındaki mücadelenin kitle iletişim araçlarından Akademi’ye dek her alanda sürdüğü günümüz Türkiyesi’nde esin ve güç kaynağı olabilecek metinler...

PIERRE BOURDIEU, (1930 Denguin - 2002 Paris). 20. Yüzyılın ikinci yarısında sosyoloji, beşeri ve toplumsal bilimler alanında iz bırakmış en önemli Fransız sosyologlarından biri olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda, kamusal alana müdahaleleriyle de ömrünün son yıllarında Fransız entelektüel yaşamının önde ge-len isimlerinden biri olmuştur. Bourdieu’nün sosyolojisi toplumsal hiyerarşilerin yeniden-üretim mekanizmalarının analizine dayanmaktadır. Bourdieu kültürel ve sembolik faktörlerin önemine vurgu yaparak, kendi kültürel ve sembolik üretimlerini dayatabilme kapasitesine sahip unsurların toplumsal tahakküm ilişkilerinin yeniden-üretiminde oynadıkları temel rolü vurgular. Dolayısıyla eserleri kendine özgü bazı temel kavramlar etrafında şekillenir: Toplumsal faillerin eylem ilkesi olan “habitus”, temel toplumsal mücadele ve çatışma mekânı olan “alan”, tahakküm ilişkilerini dayatmanın temel mekanizması olan “sembolik şiddet.” Türkçedeki bazı eserleri: Akademik Aklın Eleştirisi – Pascalca Düşünme Çabaları, Ayrım, Bekârlar Balosu, Bilimin Toplumsal Kullanımları - Bilimsel Alanın Klinik Bir Sosyolojisi İçin, Devlet Üzerine - Collège de France Dersleri (1989-1992), Dünyanın Sefaleti, Düşünümsel Bir Antropoloji, Eril Tahakküm, Pratik Nedenler, Sanat Sevdası: Avrupa Sanat Müzeleri ve Ziyaretçi Kitlesi, Sosyolog ve Tarihçi, Sosyoloji Meseleleri, Yeniden Üretim - Eğitim Sistemine İlişkin Bir Teorinin İlkeleri
Red Kitaplığı / Deneme
Özgün Adı: Contre-feux - Propos pour servir à la résistance contre l’invasion néo-libérale
Türkçesi: Sertaç Canbolat
140 sayfa, 14 TL


Karadeniz’in Tarihini Anlatan Eşsiz Bir Kitap : Hey Gidi Karadeniz

$
0
0
Hey Gidi Karadeniz, usta kalem Refik Baskın’ın uzun yıllar üzerinde çalıştığı benzersiz bir Karadeniz kitabı. Adeta yaşayan bir hayat ansiklopedisi. Bu kitapla Karadeniz, dünden bugüne tarihteki yerini ve önemini bir kez daha kanıtlıyor. Yitik Ülke Yayınları’nca yayımlanan Hey Gidi Karadeniz’de Karadeniz’e dair az bilinen birçok bilgiye yer veriliyor. Tarihçi, araştırmacı yazar Refik Baskın’ın uzun yıllar boyunca üzerinde titizlikle çalıştığı bu eser sosyolojik önemiyle de dikkat çekiyor. Kitaba dair, çeşitli yazarların görüş ve düşünceleri şöyle:

“Macera romanı kadar çekici, felsefe kitabı kadar etkileyici buldum. Her başlık altındaki bölüm başlı başına bir kitap...” -Hasan Kıyafet

 “Refik Baskın olaylara bir tarihçi gözüyle değil de bir sosyolog gibi yaklaşıyor. Dahası bir barış adamına yakışır bir araştırma...” -Orhan Keskinsoy

 “Kuru değil anlatım… Üniversitede anlatılan dersler kadar doyurucu, ocak başı söyleşilerinde anlatılanlar kadar merak uyandırıcı ve sade...” -Zekeriya Çavuşoğlu

 “Yalın, akıcı, duru üslubunuz nedeniyle sizi kutlarım.” -Erdem Karamuk

 “Hem rahat okunabilir olma, hem de ayakların yere sağlam basması, kitabı elinize alır almaz sizi kendine çekiyor...” -Mehmet Atilla

 “Yazar Amisos’tan Samsun’a kurduğu köprüden sizi geçirirken, zaman zaman sizi düşündürüyor da.” -Refik Moral

 “Kitabı; tarih, çevre ve insana duyarlı Karadenizli-Karadeniz’siz herkesin okuması gerek.” -Emre Seven



Kitap Yayınevi’nden Mart Yenileri

$
0
0
Kitap Yayınevi Mart ayını üç yeni kitapla karşılıyor. Roger A. Deal’in “II. Abdülhamid Döneminde Şiddet” alt başlıklı doktora çalışması “Namus Cinayetleri, Sarhoş Kavgaları” ve Konstantin Veliçkov’un “İstanbul’dan Hatıralar”ı Kitap Yayınevi’nden, George Sand’in iki novellasından oluşan “Lavinia” da Helikopter’den raflarda…

Namus Cinayetleri, Sarhoş Kavgaları - II. Abdülhamid Döneminde Şiddet / Roger A. Deal
Namus cinayetleri, kabadayı-külhanbeyi çatışmaları, sarhoş kavgaları, gasp ve hırsızlık. Şehir sakinlerinin büyük çoğunluğu bu olaylardan etkilenmemekle birlikte, sıradan şiddet suçları, 19. yüzyıl sonu İstanbul’unda olağan günlük olaylardandı. Bunların büyük bölümü, kabadayı ve külhanbeyi ya da çeşitli mülteci ve göçmen toplulukları gibi her birinin kendine özgü şiddet standartları olan belli alt kültürlerin ürünüydü. Diğer şiddet olaylarının kökeninde ise açgözlülük, öfke, cinsellik gibi daha evrensel dürtüler bulunuyordu. Öte yandan bu dönemde devlet giderek artan oranlarda şiddetin denetimini tekeline almıştı, insanların çoğu devletin şiddet tekelini benimsemişti ve şiddete doğrudan karşılık vermek yerine polis ve adalet sisteminden yardım istiyordu. Bazıları için şiddet, başkalarına hükmetmek, statü kazanmak ya da zenginleşmek için bir araçtı. Başkaları için yalnızca bir eğlence. İstanbul bir çok açıdan eşsiz bir kentti. Etnik açıdan çok bileşenli bir imparatorlukta kesişen bütün yolların kavşağında yer alması, ekonomik durumu, karmaşık ve sürekli değişken nüfus yapısı ve en önemlisi tarihi, onu imparatorluğun olduğu kadar dünyanın diğer büyük kentlerinden ayırıyordu. İstanbul aynı zamanda bir dünya şehriydi ve başka kentlerle birçok ortak özelliğe sahipti ama kentteki şiddet olaylarının çoğunu biçimlendiren özel etkenler de bulunuyordu. Örneğin kabadayılar yalnızca Osmanlı kentlerinde vardı ve kabadayı ve külhanbeyi kültürünün tuhaf bir karışımı da anlaşılan yalnızca İstanbul’da. Arşiv belgelerine, dönemin gazete haberlerine ve popüler tarih kitaplarına dayanan bu kitap, II. Abdülhamid dönemi Osmanlı başkentindeki şiddetin yapısı ve kaynakları üzerine hazırlanmış çok değerli bir bilimsel değerlendirme. Roger Deal, doktora çalışmasını Utah Üniversitesi’nde yaptı, Montana Üniversitesi, Calgary Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi gibi çeşitli kurumlarda çalıştı. Halen Güney Carolina Aiken Üniversitesinde öğretim üyesi. İlgi alanı geç Osmanlı toplumsal tarihi, özellikle de suç ve ceza adaleti sistemi.
Çeviri: Zeynep Rona, İnsan ve Toplum Dizisi, 1. Baskı Mart 2017, 176 sayfa, 27,50 TL

İstanbul’dan Hatıralar 1870 – 1890 / Konstantin Veliçkov
Şair, yazar, ressam, eğitimci, diplomat, siyaset ve devlet adamı Konstantin Veliçkov (1855-1907) Galatasaray Lisesi’nin ilk mezunlarından. Mezuniyetinden sonra Şarki Rumeli Eyaleti ve Bulgaristan Emareti’nde sorumlu görevler üstleniyor, Bulgar kültür ve sanat hayatına katkılarda bulunuyor. Ama çok geçmeden ülkesindeki toplumsal ve siyasi gerçeklerden derin bir hayal kırıklığına uğruyor. Veliçkov, 1890’lara denk düşen gönüllü sürgünlük yıllarını da İstanbul’da geçiriyor, eserlerinin büyük kısmını burada yazıyor. “İstanbul’dan Hatıralar ve İzlenimler” ortak başlığıyla Bulgarca bir dergi için kaleme aldığı yazılarda, talebelik yıllarını geçirdiği 1870’lerin ve gönüllü sürgünlüğünü yaşadığı 1890’ların Osmanlı payitahtı arasında sürekli gelip gidiyor ve zaman tünelinde karşılaştırmalar yapıyor.

“Fener’de Bir Gezinti,” bugün daha çok Demir Kilise olarak bilinen Aziz Stefan Bulgar Ortodoks Kilisesi’nin inşası bağlamında, bağımsız Bulgar kilisesi mücadelesinin aşamalarını canlı bir üslupla aktarıyor. “Balkapan Han” ise, Mısır Çarşısı’nın arkasındaki bu han, İstanbul’daki Bulgar kültürünün bir merkezi niteliğinde. “Çamlıca” yazısı ise dünya edebiyatında İstanbul’un coğrafi konumuyla ilgili yapılan en şiirsel tasvirlerden biri olmaya aday. Hatıralarla bezeli seyahat notlarında Bulgar şair ve yazar, hayatının en coşkulu yıllarını burada geçirmiş olmanın verdiği tecrübeyle, İstanbul’un o eşsiz ruhunu derinden hissediyor ve yorumlarıyla okura aktarıyor. İmparatorlukta ve payitahtta özel olarak Bulgar meselesini, genel olarak da 19. yüzyılın belli başlı hadise, süreç ve eğilimlerini takip etme ve derinlemesine anlama imkânı veriyor. Prof. Dr. Hüseyin Mevsim, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Bulgar Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalında öğretim üyesi
Çeviri: Hüseyin Mevsim, Anı ve Yaşam Dizisi, 1. Baskı Mart 2017, 80 sayfa, 12,50 TL

Lavinia / George Sand
İlk novellamızda, güzel Lavinia on altı yaşındayken Sir Lionel'e aşık olur, ama iki yıl sonra terk edilir. Saygın görünebilmek için yaşlı bir İngiliz lorduyla evlenir. Dul kaldığında ise birden karşısında onunla evlenmek isteyen iki kişiyi bulur. Lavinia'nın gönlünü kim kazanacaktır? Onu terk ettiğine pişman olmuş Sir Lionel mi, zengin genç kont mu? Yoksa bizi bir sürpriz mi beklemektedir? Yaşadığı dönemde toplum kurallarına kendisi de şiddetle karşı çıkmış olan George Sand, bu kısa romanında çok iyi bildiği 19. yüzyıl Fransız toplumunu, kadınlara biçilen kısıtlayıcı rolleri, karşılaştığı adaletsizlikleri alabildiğine yermektedir.

İkinci novellada, on altı yaşındayken manastırdan ayrılan Markiz elli yaşındaki bir soyluyla evlenir, altı ay sonra dul kalır. Deli gibi aşık olduğu aktör Lelio'yu sahnede seyredebilmek için erkek kılığına girer. George Sand yine kural tanımazlığıyla 19. yüzyıl geleneklerine karşı çıkarak kadın kahramanı hikayesinin anlatıcısı yapar. Hikayenin diğer kahramanı Lelio ise "iğfal eden erkek" efsanesinin tersine, Markiz'in arzu nesnesine dönüştürülmüştür. Markiz ile yazar arasında paralellikler kurmak mümkündür. NB
Türkçesi: Neslişah Başaran, İki Novella, 1. Baskı Mart 2017, 93 sayfa, 13,50 TL


Margaret MacMillan’dan Tarihin İnsanları : Kişilikler ve Tarihin Seyri

$
0
0
Kanadalı tarihçi ve akademisyen Margaret MacMillan farklı dönem ve coğrafyalardan seçtiği isimler üzerinden kurguladığı Tarihin İnsanları’nda kişiliklerin tarihin kırılma noktalarındaki rolüne odaklanarak tarihi farklı bir okumaya açıyor.

Savaşlar nasıl kazanılır, güç dengeleri nasıl el değiştirir, büyük reformlar nasıl gerçekleştirilir? Tarih “büyük adamlar” ve “büyük kadınlar”ın eylemleriyle mi şekillenir, yoksa bu kırılma anlarının yanıtlarını toplumsal, politik ve ekonomik gerçekler ışığında mı ele almalıyız?

Margaret MacMillan Tarihin İnsanları’nda geçmişin tek bir doğru okumasının olamayacağını hatırlatıyor. Politik, ekonomik ve düşünsel tarihin kapsamının duyguları, davranışları, beğenileri ve önyargıları da içine alacak şekilde genişletildiği günümüzde ister düşünür, ister sanatçı, ister girişimci, ister politik liderler olsun, bireylerin rolünü gözardı edemeyeceğimizi savunuyor. 20. yüzyılın başlarında Albert Einstein atomun yapısını anlamamış olsaydı, İtilaf Devletleri II. Dünya Savaşı’nda atom bombası üretebilir miydi? Ya da 20. yüzyıl tarihini Margaret Thatcher, Franklin Delano Roosevelt, Winston Churchill veya William Lyon Mackenzie King gibi demokratik liderlerin ve hatta Hitler, Mao, Mussolini veya Stalin gibi büyük tiranların oynadığı role bakmadan düzgün bir şekilde yazmamız mümkün müdür?

Tarihin İnsanları’nda MacMillan bireylerin dünyayı nasıl şekillendirdiğini kişilik özellikleri üzerine oluşturduğu beş başlıkta inceliyor: ikna ve liderlik sanatı, kibir, cesaret, merak, gözlemciler. Yazar liderlik kavramını Otto van Bismarck’ın Almanya’yı birleştirmesi, William Lyon MacKenzie King’in Kanada’da birliği koruması, Franklin Delano Roosevelt’in Amerika Birleşik Devletleri’ni Büyük Buhran’ın büyük kısmı ve İkinci Dünya Savaşı boyunca etkili bir şekilde yönetmesi üzerinden anlatıyor. Kibir bölümünde Hitler, Stalin ve Thatcher gibi liderlerin kendilerini sorgulamaz tavırlarıyla yürüttükleri politikalara ve kibirle aldıkları kararların halklarına nelere mâl olduğuna odaklanıyor. Cesaretin tarih sahnesindeki rolünü Richard Nixon ve büyük kaşif Samuel de Champlain’in hayatı üzerinden okuyoruz: “Her ikisi de cesaret gerektiren riskler almış; Nixon 1972’deki Pekin ziyaretiyle ABD ve Çin arasındaki buzların çözülmesini sağlarken, Champlain Avrupalıların Yeni Dünya’ya dair bilgi dağarcığını genişletip Kanada’daki ilk kalıcı Fransız yerleşimini kurmuştu.”

MacMillan istisnai derecede merak duygusuna sahip insanların listesini hazırlamaya başladığında elindeki isimlerin çoğunun kadın olduğunu fark ettiğini dile getiriyor: “Bunun nedeni kadınların doğası gereği erkeklerden daha meraklı olması değildi; bence asıl neden kadınların kendi yollarını çizmesinin erkeklere göre daha zor olmasıydı.” Yazar bu bölümde Fanny Parkes ve Elizabeth Simcoe gibi gezgin ve maceraperestlerin meraklarının peşinde koşarken yaşadıkları toplumun ve dönemin kısıtlamalarına nasıl meydan okuduğuna odaklanıyor. Son olarak, gözlemcilerin dünyasına dalıp, Babür İmparatorluğu’nun kurucusu Babür’ün ve Soykırım’dan sağ çıkan Victor Klemperer’in tuttuğu günlükler aracılığıyla tarihe ilk elden tanıklık etme fırsatı buluyoruz. 

MacMillan daha mütevazı bir içgörü sunmayı amaçladığı kitabıyla hepimizin kendi dönemimizin canlıları olduğunu ancak bunun ötesine geçip bizi sınırlayan şeylere meydan okuyabileceğimizi hatırlatıyor: “Umarım geçmişten seçtiğim insanlar şimdiki zamanın içindeki bizler için insanlığın karmaşık doğasını, sayısız çelişkisini, tutarsızlığını, kötülüğünü ve aptallığını ama aynı zamanda erdemlerini de aydınlatmaya yardımcı olacaktır. Her şeyden önemlisi, tarihin insanları hepimizin içinde var olan iyinin ve kötünün farkına varmamızı sağlayacaktır.”

Yazar Hakkında
Kanadalı tarih profesörü Margaret MacMillan, aralarında Barışa Son Veren Savaş ve Barış yapanlar - Dünyayı Değiştiren 6 Ay gibi eserlerin de yer aldığı çok sayıda uluslararası çoksatarın yazarıdır. Hâlen Oxford ve Toronto Üniversitesi’nde tarih dersleri vermektedir.

Çeviri: Özge Akkaya
Yayıma Hazırlayan: Eda Doğançay
Son Okuma: Bağış Bilir
Kapak Tasarımı: Deniz Akkol
Sayfa Düzeni: Kolektif Kitap
1. Baskı, Mart 2017
ISBN: 978-605-5029-66-1
248 Sayfa
25 TL


Erdal Öz’den Türkân İldeniz’e Mektuplar : Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen!

$
0
0
Türkiye’nin iki genç aydını, şair Türkân İldeniz’le yazar Erdal Öz, ülke ’60 İhtilali’ne yol alırken tanışır ve duygusal, coşkulu, aşkla ve edebiyatla dopdolu bir ilişki yaşarlar. Bu kitapta, Erdal Öz’den Türkân İldeniz’e gönderilmiş mektupları okuyacaksınız. Dönemin önemli dergi ve gazetelerinde eleştiriler kaleme alan Erdal Öz, yalnızca coşku dolu sevgi satırları koymamış bu mektuplara, edebî değerlendirmeler de göndermiş şair sevgilisine. 

“Denizleri, suları gör düşlerinde. Biz dağlara gidiyoruz YABAN’la.
YALNIZLIĞIMIZIN dağlarında at koşturacağız.
Uyu sen.”

Sanatta “bulmak” tehlikedir. “Aramak” ise sanatın cennete giden tek ve biricik yoludur. “Aramak”ların sonunda “Bulmak”lar vardır. Ama “Aramak” sonu olmayan, bitmeyen bir çabadır. “Bulmak” ise bir donukluktur, donmaktır, heykelleşmektir.

“Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen!” edebiyat okurları için tam bir hazine…

ERDAL ÖZ, 26 Mart 1935’te Sivas, Yıldızeli’nde doğdu. Devlet memuru olan babasıyla birlikte Türkiye’nin değişik yerlerini dolaştı. Tokat Lisesi’ni bitirdikten sonra, İÜ Hukuk Fakültesi’nde başladığı yükseköğrenimini Ankara Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. TDK Yayın Kolu’nda, Türk Sinematek Derneği Ankara Şubesi’nde çalıştı. İstanbul’da arkadaşlarıyla birlikte a Dergisi’ni çıkardı. İlk öykü kitabı Yorgunlar, 1960’ta a Dergisi Yayınları arasında çıktı. İlk romanı Odalarda, aynı yıl Varlık Yayınları’ndan çıktı. Ankara’da Sergi Kitabevi’ni açtı. 12 Mart Askerî Darbesi’yle başlayan karanlık dönemde siyasal görüşlerinden dolayı üç kez tutuklandı, hapis yattı ama yargılanma sonucunda aklandı. Bu dönemi işlediği Yaralısın adlı romanıyla 1975 Orhan Kemal Roman Armağanı’na değer görüldü. 1975-1981 yılları arasında Cem Yayınevi’nin Arkadaş Kitaplar adlı çocuk edebiyatı dizisini yönetti. 1981’de Can Yayınları’nı kurdu. Sular Ne Güzelse adlı kitabıyla 1998 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, Cam Kırıkları ile 2001 Sedat Simavi Öykü Ödülü’nü aldı. Kanayan (1973) adlı öykü kitabında, Deniz Gezmiş Anlatıyor (1976) ve Gülünün Solduğu Akşam (1986) adlı anı-romanlarından sonra Gülünün Solduğu Akşam’a girmeyen notlar ve izlenimlerini 2003’te Defterimde Kuş Sesleri’nde topladı. SSCB gezisinin izlenimlerini içeren Allı Turnam (1976), 1998’de Bir Gün Yine Allı Turnam adıyla yeniden yayımlandı. Havada Kar Sesi Var adlı öykü kitabı 1987’de basıldı. Dedem Korkut Öyküleri (1979), Alçacıktan Kar Yağar (1982), Babam Resim Yaptı (2003) adlı üç çocuk kitabı yayımlandı. Erdal Öz, 6 Mayıs 2006’da aramızdan ayrıldı.

Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen! / Erdal Öz
Tür: Mektup 
Sayfa sayısı: 136 Sayfa
Fiyatı: 13 TL
Yayın tarihi: 14 Mart 2017



April Yayınları’ndan Mart Yenileri

$
0
0
April Yayınları baharı iki yeni kitapla karşılıyor. “Mütevazı Bir İntikam” ve “Hep Lunapark” ile tanıyıp sevdiğimiz Bahadır Cüneyt Yalçın’ın merakla beklediğimiz yeni romanı “Eski Karım Uzaya Gidiyor” ile Uluslararası çok satan romanların yazarı, empati kraliçesi Jodi Picoult’un şu ana kadar yazdığı en güçlü romanı “Ayrılık Vakti” 18 Mart’ta raflarda yerini alıyor…

Eski Karım Uzaya Gidiyor / Bahadır Cüneyt Yalçın
Mütevazı Bir İntikam ve Hep Lunapark adlı romanlarıyla büyük ilgi gören Bahadır Cüneyt Yalçın'dan yeni roman: Eski Karım Uzaya Gidiyor. 

Yalçın bir kez daha temposu yüksek, kurgusu sağlam bir öyküye imza atıyor. Mülteci uzaylıların, devrik bir komedyenin, bitmemiş aşkların romanı Eski Karım Uzaya Gidiyor.

“Gazoz şişesinde yukarı yukarı aceleyle yüzen baloncukların bizim bilmediğimiz bir şey bildiğine inanıyorum.”

Uzaydan gelen varlıkların istiladan başka bir amacı olabilir mi?
Mülteci mi, dünyayı anlayamayan insan mı daha yabancıdır?
Bir ampulü değiştirmek için kaç kişi gerekir?
Parmak çocuk nasıl oynar düğünlerde?

Şener devrik bir komedyen.
Eski karısı Hale ikinci çocuklarına hamileyken Fransız bir astronota âşık olmuş.
Tirineş gezegeninden gelen, ev arkadaşı Zvay-E’nin başı belada.
Rögar kapağı açık, paslı bıçak pusuda.
Tam bu sırada, çok zengin bir kabzımal sürpriz teklifiyle çıkageliyor.

Nejat Uygur ile Atilla Arcan’ın huysuz ve tatlı hayaletleri, en güzel espri Ece Güneş, dijital dost Micus, dağcı Zeynep, Madagaskar tavuğu… İşte gidiyoruz.

“Çadırımın üstü gümüş vitray. Züğürdüm, bir hırka, bir kaykay.
Çadırımın üstü krom karamel. Öpmeden giderim, sen düşüme gel.”

Bahadır Cüneyt Yalçın yine zekâ ve mizah dolu bir romanla yeniden huzurlarınızda.

Her cümlesi havai fişek, her sayfası icat kıyamet.
“Sizin olmayan bir şeyi sevdiniz mi hiç? Ne güzeldir o sevmek.”
Türü: Roman, 1. Baskı Mart, 2016, Sayfa: 264, Fiyat: 22 TL

Ayrılık Vakti / Jodi Picoult
New York Times #1 Bestseller, 30'dan fazla dil, milyonlarca okur.

"Sevgi, gösterişli hareketler eşliğinde tumturaklı sözlerle bezeli yalan vaatler değil de, basit bir affetme olabilir miydi?"

Hayata her şeye rağmen devam etmenin unutulmaz romanı.

Bir annenin korkutucu sevgisi.
Bir kızın yakıcı gerçeği arayışı.
Gizli kalması mümkün olmayacak sırlarla örülü, parapsikolojik bir roman: Ayrılık Vakti.

Jenna annesini hiç unutmadı.
Herkes fil hakları savunucusu Alice'in öldüğünü söylediğinde bile, onu aramaktan asla vazgeçmedi.
Elinde yalnızca bir defter var.
Fillerle ilgili notların olduğu bir not defteri.

Serenity kayıpları bulmasıyla ünlenen bir kadındı.
Ona verilen gücü yanlış kullandı.
Şimdi gözden düşmüş bir medyum eskisi.

Dedektif Virgil, Alice'in kaybolma davasını araştırıyordu.
Bulduklarından çok bulmadıkları onu ürküttü.
Hep düşünülenden fazlasını biliyordu.

Vakit geldi, isteseler de istemeseler de yolun bundan sonrasında birlikte olacaklar.
Şimdi, geride bir soru, elde onlarca yanıt...
Alice nerede ve kayıp olan gerçekten o mu?

Uluslararası çok satan romanların yazarı, empati kraliçesi Jodi Picoult, şu ana kadar yazdığı en güçlü romanla karşınızda.

Ayrılık Vakti'nın etkisinden çıkmanız zaman alacak.

“Çarpıcı bir destan.”- People

“Sürpriz sonuyla büyülüyor.”- USA Today

“Baş karakter Jenna, her okurun kalbine işliyor. Jodi Picoult'nun en iyi kitabı.” - Bookreporter

“Dokunaklı, unutulmaz bir roman.” - Publishers Weekly

Türkçesi: Serkan Göktaş, Özgün adı: Leaving Time, Türü: Roman, 1. Baskı Mart, 2017 Sayfa: 448, Fiyat: 27 TL


Alakarga’dan Mart Yenileri

$
0
0
Alakarga Kitap Mart ayını bir yeni kitap ve iki tekrar baskı ile karşılıyor. Mustafa Özcan’ın kıstırılmış insanları, kırık dökük umutları anlatan kışkırtıcı romanı “Sarışın Maymun” ayın yeni kitabı olurken, Yavuz Yayla’nın Karl Marx’ın bütün kitaplarını tarayarak derlediği küçük ama etkili bir söylev “Sevilen Bir İnsan Yapmalısın Kendini” yeni kapağı ile Stefan Zweig’in başyapıtı Satranç da ikinci baskısıyla yeniden raflarda yerini alıyor.

Sarışın Maymun / Sarışın Maymun
“Beni ilk kez öptüğünde nasıl titrediğini anlatamam. İlk ve son sevişmemiz tam bir trajediydi. Ne ben kadınlarda olması gereken biyolojik reaksiyonu verebildim ne de Ufuk bir erkeğin yapması gerekenleri yapabildi. Benim için Ufuk'un cinsel bir anlamı yoktu. Ufuk o ideal, platonik, sadece romanlarda olan, delicesine âşık erkekti. Bense onun için ulaşılma ihtimali çok uzak bir hayalin birdenbire çırılçıplak karşısında duran, elle tutulur objesiydim.”

Mustafa Özcan'dan kıstırılmış insanları, kırık dökük umutları anlatan kışkırtıcı bir roman... Sarışın Maymun’da şehrin arka sokaklarına girecek, tekinsiz görünen karakterlerin arasında dolaşacak, onların bir yanıyla tehlikeli bir yanıylaysa masum, duygusal yaşantısına dahil olacaksınız. Solcu Erhan, Piç Arif, Ufuk, İmam Çağdaş, Serpil, Ünzile… Alt kültürün neredeyse birebir temsili olan bu karakterler, sizi bilmediğiniz bir dünyada keşfe çıkaracak; aşkı, dostluğu, tehlikeyi, sokağı tanımaya davet edecek.
1.Basım: Mart 2017, Sayfa: 124, Fiyat: 12 TL

Sevilen Bir İnsan Yapmalısın Kendini / Karl Marx
Düşünce tarihinin, üzerinde en çok konuşulan, en çok tartışılan, toplumsal hayatta en etkili olmuş filozoflarından Karl Marx, Hegel diyalektiğini “ayakları üstüne” oturttuğunu söylerdi. Düşüncenin yaşamdan ayrı olamayacağını, zira insan düşüncesinin soyut bir varsayım değil, maddenin bir ürünü olduğunu savunur, gerçeğin, yaşamın kendisinde somut olarak var olduğunu anlatırdı.

Marx, ülkemizde de en çok okunan ve sevilen filozofların başında gelir. Elinizdeki kitap, bu büyük felsefecinin az bilinen önermelerinin bir araya getirilmesiyle oluştu. Yavuz Yayla, filozofun bütün kitaplarını tarayarak, ondan küçük ama etkili bir söylev derledi. Karl Marx, bilinen aforizma yazarları gibi değil, dostlarıyla sohbet eder gibi konuşuyor. Gerçeğin, somut yaşamın, dürüstlüğün, sevginin ve halkın yanında cümleler bunlar. Yanınızdan, başucunuzdan, çantanızdan ayıramayacaksınız.
Derleyen ve Çeviren: Yavuz Yayla, 2.Basım: Mart 2017, Sayfa: 82, Fiyat: 10 TL

Satranç / Stefan Zweig
“Satranç aynı zamanda Muhammed’in tabutu gibi dünya ile cennet arasında havada süzülen bir bilim, bir sanat, tüm zıtlıkların benzersiz bir bağlamı değil mi?

Asırlar yaşında ama yine de hep yeni, tasarım olarak mekanik ama yalnızca hayal gücü vasıtasıyla etkili, geometrik açıdan sabit bir mekânla sınırlı ama kombinasyonlarında sınırsız, sürekli gelişen ama yine de katışıksız, hiçbir yere götürmeyen bir muhakeme, hesap yapmayan bir matematik, esersiz bir sanat, maddesiz bir mimari ve buna rağmen kanıtlandığı üzere varlık ve yaşamında tüm kitap ve eserlerden daha kalıcı, tüm halklara ve zamanlara ait olan ve hangi Tanrı’nın onu can sıkıntısını öldürmek, duyuları keskinleştirmek ve ruhu canlandırmak üzere dünyaya getirdiği hiç kimse tarafından bilinmeyen tek oyun.”

Çağının tanığı, modern Alman edebiyatının ölümsüz yazarı Stefan Zweig’ın Satranç’ı, İnsan zihninin dehlizlerine yapılan bir yolculuk.Somut ve soyut dünyalar arasındaki benzersiz geçişimiyle Satranç, insan ruhuna açılan bir kapı. Yayımlandığı günden bu yana dünya edebiyatının en çok okunan, en sevilen, üzerinde en çok konuşulan öykülerinden biri.
Çeviren: Levent Bakaç, 2.Basım: Mart 2017, Sayfa: 96, Fiyat: 10 TL


Under The Shadow : Evdeki Hayalet

$
0
0
Hepimiz bir miktar hayalperestiz ancak bir çocuğun hayal dünyası, ebeveynlerinin,  en çok da annenin gerçek dünyası ile yakından ilgili olmalı… The Babadook ve Under The Shadow filmleri anne olarak yazarınızı daha önce farkında olmadığı bir gerçekliğin analizine sürükledi. Evde canavar veya hayalet olduğunu iddia eden çocuklarımıza, canavar ya da hayalet diye bir şey olmadığı karşılığını verip zaten bir karmaşa içerisine hapsolmuş çocuğu belki daha büyük bir kaosun içine iteriz. Sinema sanatı, sanatların en hayalperesti olması yanında aynı zamanda daha önce pek de düşünemediğimiz başka gerçeklikleri bize sunuyor olabilir. Çocuğumuzun hayal dünyasını dikkate almak kadar filmlerin bakış açımıza servis ettiği açı değişimlerini de dikkate almalıyız. Bir başka deyişle,  çocuğumuz evde gerçek üstü bir takım varlıklar olduğunu iddia ediyorsa çocuğun iddiasını direkt reddetmeden önce bu varlıkları ebeveyn olarak kendi içimizde arayalım. 

The Babadook ve Under The Shadow, evde canavar, hayalet, cin vs. gibi bir takım varlıklar olduğunu iddia eden çocukları ile başetmeye çalışan anne hikayesi gibi  görünseler de aslında annenin kendi iç karmaşasıyla çocuğun dünyasını alt üst ettiği hikâyeler… Her iki filmin de doğaüstü varlıkları, filmin kadınlarının köşeye sıkışmışlık, hapsolmuşluk halinin çocuğu üzerinde yarattığı travmatik etki ve çocuğun anneye yaklaşmama çaresizliğinin temsili… Yanı sıra The Babadook’u kişisel kriz üzerinden mercek altına alırken Under The Shadow’u aynı zamanda toplumsal kriz üzerinden de ele alabiliriz.

Evde canavar ya da hayalet olduğunu iddia eden bir çocuğunuz varsa bu tamamen sizin iç karmaşanızın çocuğunuza yansıması ile ilgilidir. 

The Babadook’un anne figürü, eşinin ölümünü ve bundan kaynaklı acısını üzerinden atamamış, bu travma ile baş edememiş, çocuğunun temel ihtiyaçlarını (beslemek, uyutmak, giydirmek gibi) karşılarken çocuğuna sevgi ve ilgiliyi verecek gücü kendinde bulmaktan yoksun, bu yoksunluğun hem kendinde hem de çocuğunun üzerindeki etkilerini finale kadar farkında olmayacak annedir.  Baba yokluğu krizini yaşayan çocuk ise aynı zamanda varlığı yokluğu belirsiz bir anne ile de baş etmeye çalışırken bir masal kitabından çıkan canavar, Babadook ile mücadeleye girişir, zira çocuğun bilinçaltında her şeyin sorumlusu Babadook olup aynı zamanda annesini Babadook’tan koruması gerekmektedir. Beri yandan Babadook, annenin de ölüm kaynaklı travmasını temsilen evdedir. Finalde anne kendi canavarı ile yüzleşebildiğinde çocuk da kendi canavarı ile barışabilecektir. Bodruma kapatılan Babadook önce yüzleşilen, sonra kabul edilen iç karanlığı temsilen anne olarak yazarınızı derinden etkiledi zira acıların kaynağını farkına vardığımızda kaynağı yok edemeyiz ama kabul ederek/barışarak acıları yok edebiliriz. Evde canavar olduğunu iddia eden bir çocuğunuz varsa iç karanlığınızla yüzleşin. 

Under The Shadow’un anne figürü de Babadook’un anne figürü gibi bir iç çatışmanın kurbanı, ancak Under The Shadow aynı zamanda kadının toplumdaki yerine ve bir toplumsal krize de işaret ediyor. İran’da rejimin değişmesi ardından kadının itildiği karanlık ve baş belası kara çarşaf bir korku ögesi olarak karşımıza çıkıyor. Değişim sürecinde mesleğini kaybetmiş ve sonrasında geri dönemeyen kadının mahkûm olduğu karanlık ise kadının iç dünyasında bir travmaya yol açıyor. Travmalarımızı doğru okuyamazsak baş edemez, içinden çıkamaz ve çocuğumuza yansıtırız. Under The Shadow’un annesi de onu engelleyen unsurlardan kaynaklı içine düştüğü buhranla (Babadook’un anne figürü gibi) çocuğunun temel bakım ihtiyaçlarını karşılarken ilgi ve sevgiden yoksun bırakıyor, bu yoksunluk çocuğun evde bir hayalet olduğu iddiasına kadar varıyor. Under The Shadow da, anne psikolojisinin çocuğun psikolojisini şekillendirmesi üzerinden ilerlerken aynı zamanda politik bağlamda da bir haykırış. Dikkatimi çeken bir ayrıntı olarak da, yönetmenin evdeki cini tamamen kara çarşafa bürümemesini gerekirse böyle bir gönderme yapmadığı savunması için bir kapı aralama olarak değerlendirebiliyorum ve yönetmen üzerindeki bu olası baskıyı tarihin tüm korku filmlerinde yaratılmaya çalışılan korku atmosferinden daha korkunç bulduğumu söyleyebilirim. Evde ortaya çıkan çarşaflı cinin yani kadını hayattan koparan unsurun, evdeki küçük çocuğu anneden ayırarak çekmesi, annenin bilinçaltında kızının da aynı karanlığa çekileceği endişesinin temsili olarak okunabilir.  Korkmamız gereken, bilmediğimiz ama var olduğu iddia edilen doğaüstü varlıklar değil,  yanı başımızda olup, kadını yok etme, sindirme, köşeye kıstırma çabasındaki gerçek üstü olmayan, aksine  tamamen gerçek eril zihniyettir.  Under The Shadow’u bu bağlamda okuduğumuzda izleyebileceğimiz en korkunç filmlerden daha korkunç olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. 

The Babadook ve Under The Shadow, annelerin çocuklarının psikolojik gelişimleri üzerindeki etkisi bağlamında fazlasıyla etkilendiğim filmler oldu. Kişisel ya da toplumsal travmaların kadını hapsettiği acı ve karanlık, çocukların zihinsel sağlıkları üzerine bedeli ağır olabilecek sonuçlar doğurabilir. Yetişkinlerin kendi karanlığı ile yüzleşebilmesi, çocukların aydınlığı üzerindeki en önemli faktör. 



Metis’ten Yeni Kitap: Sanatla Direniş

$
0
0
Metis Kitap yeni bir John Berger kitabı yayımlıyor. 2 Ocak 2017’de kaybettiğimiz Berger’in 2001 yılında yayımlanan kitabı “The Shape of a Pocket”, “Sanatla Direniş” adıyla 24 Mart’ta raflarda…

“Günbegün bütün dünyada, medya ağı gerçeklerin yerine yalanları koyuyor. En başta siyasi ya da ideolojik yalanlar yok (onlar sonra geliyor), insan hayatının ve doğal hayatın aslında neden oluştuğuna dair görsel, somut yalanlar var. Bütün yalanlar tek bir devasa sahtekârlıkta toplanıyor: hayatın kendisinin bir meta olduğu ve onu satın almaya gücü yetenlerin, tanımı gereği onu hak edenler olduğu varsayımı! Çoğumuz bunun yanlış olduğunu biliyoruz ama bize gösterilenlerin pek azı direncimizi güçlendiriyor.”

Berger’a göre sanat tam da bunu yapıyor, yani direncimizi güçlendiriyor. Sanat ve sanatçılar üzerine yazdığı samimi ve özgün denemelerden oluşan bu kitapta, sadece Michelangelo, Rembrandt, Degas, Van Gogh, Kahlo ve Brancusi gibi sanatçıların eserlerini değil, Fransa’daki on binlerce yıllık mağara resimlerini ve Mısır’daki Feyyum mumya portrelerini de ele alıyor Berger. Kitap ayrıca yazarın Subcomandante Marcos’la yazışmalarını ve kendi sunduğu bir radyo programının metnini de içeriyor. Bir bütün olarak bu derleme, sanatın insanın iç ve dış dünyası için, birey ve toplum için ne kadar vazgeçilmez ve sağaltıcı olduğunu hatırlatıyor bize.

“Bugün, varolanı resmetmeye çalışmak umudu teşvik eden bir direniş eylemidir,” diyor Berger bir denemesinde. Bir diğerinde ise şöyle ekliyor: “Direniş eylemi, sadece bize sunulan dünya-resminin saçmalığını kabullenmeyi reddetmek değil, bu resmin geçersizliğini duyurmaktır. Cehennem içeriden geçersiz ilan edildiğinde, cehennemliği son bulur.”

John Berger (1926-2017) Londra'da doğdu. İngilizce yazan en etkili sanat eleştirmenlerinden olan Berger, ayrıca senaryo yazarı, romancı, belgesel yazarı ve ressam olarak da tanınıyor. 1940'ların sonunda Londra'da çeşitli galerilerde sergiler açtı. Bu dönemde Komünist Partisi ile yakın ilişki kurdu, sol-kanat haftalık dergi Tribune için makaleler yazdı. 1948-55 yılları arasında resim öğretirken sanat eleştirmeni oldu ve 1951'den itibaren New Statesman için on yıl boyunca sanat eleştirileri yazdı. İlk romanı 1958'de yayımlanan Zamanımızın Bir Ressamı'dır. Romanı G. ile 1972 yılında Booker ödülünü almıştır. Metis'te birçok kitabını yayımladığımız John Berger’ı 2 Ocak 2017’de kaybettik, ama eserleri tüm dünyadaki okurlarını derinden etkilemeyi sürdürüyor.

Sanatla Direniş / John Berger
Orijinal Adı: The Shape of a Pocket
Çeviri: Aslı Biçen
Dizi Adı: Metis Sanatlar ve İnsan
Sayfa Sayısı: 192 sayfa
Fiyatı: 20.00 TL
Dağıtım Tarihi: 24 Mart 2017


George Orwell’den Eşsiz Bir Roman : Papazın Kızı

$
0
0
Can Yayınları, George Orwell kitaplığını genişletmeye devam ediyor. Nicedir baskısı bulunmayan “Papazın Kızı” yeni çevirisi ve kapağıyla Can Yayınları’ndan raflarda…

Taşradaki bir kilise papazının kızı olan Dorothy Hare, babasının tüm görevleri onun üstüne yıkmasıyla dükkân borçlarından mıntıka işlerine, bağış toplamaktan cemaati pohpohlamaya her şeyden sorumlu hale gelmiştir. Dorothy’nin Tanrı’ya inancı tamdır, hayatın kendisine biçtiği rolü şikâyet etmeden kabullenmiştir. Ama bir gün, o güçlü rutin aniden sarsılır ve Dorothy kendini beş parasız halde sokaklarda, tanımadığı insanlarla, ağır işçilik yaparken bulur – dahası, kim olduğunu hatırlamamaktadır.

Orwell, bir gecede toplumun bir kesiminden bambaşka bir kesimine taşıdığı Dorothy vasıtasıyla 1930’ların İngiltere’sinde kadınların, işçilerin, evsizlerin haline ışık tutuyor. Deneysel sayılabilecek anlatım biçimleriyle yazarın edebiyatında özel bir yere sahip olan Papazın Kızı, inancın ve inançsızlığın, ahlakın ve düşkünlüğün, paranın ve yoksulluğun sorgulandığı eşsiz bir roman.

GEORGE ORWELL 1903’te Hindistan’ın Bengal eyaletinin Montihari kentinde doğdu. Ailesiyle birlikte İngiltere’ye döndükten sonra, öğrenimini Eton College’de tamamladı. Gerçek adı Eric Arthur olan Orwell, 1922-1927 yılları arasında Hindistan İmparatorluk Polisi olarak görev yaptı. Ancak imparatorluk yönetiminin içyüzünü görünce istifa etti. 1950’de yayımladığı Shooting an Elephant (Bir Fili Vurmak) adlı kitabı, sömürge memurlarının davranışlarını eleştiren makalelerin derlemesidir. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru yazdığı Hayvan Çiftliği, Stalin rejimine karşı sert bir taşlamadır. Orwell’in en çok tanınan yapıtlarından Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, bilimkurgu türünün klasik örneklerinden biri olmanın yanı sıra, modern dünyayı protesto eden bir romandır. Burma Günleri ise, Orwell’in Burma’daki (bugünkü Myanmar) İngiliz sömürgeciliğini dile getirdiği ilk kitabıdır. Orwell 1950’de Londra’da öldü.

Papazın Kızı / George Orwell
Çeviri: Berrak Göçer
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 327 Sayfa
Fiyatı: 25 TL
Yayın tarihi: 14 Mart 2017


Viewing all 3914 articles
Browse latest View live